(Kesitler)

4.5K 342 108
                                    

Keyifli okumalar :-*
Dipnot; Kesitler Wattpad de kalan yerden devam ediyor.

 "Koca kainat, yalnızca iyilik için mi var oldu?" diye merakla sormuştu.

Kadın ateşi harlarken o titrek sesiyle cevapladı. "İyiliğin en güzel habercisi bizi arkasında tuttu: 'Onlar ümmetim' dedi. Allah, goca dünyayı, onun yüzü suyu hürmetine var etti. Arz(toprak) korktu bizden. Dedi ki onu almaya giden üç baş meleğe; 'İnsanın şerrinden, Allah'a sığınırım...'

"Arz ötekilere dediği gibi ona da dedi ki; 'İnsanın şerrinden Allah'a sığınırım...' Lakin o vakit de Azrail şöyle buyurdu; 'Allah'ın emini yerine getirememekten, yalnız Allah'a sığınırım.' Allah'tan öte sığınak mı vardı? Arz ar etti. Teslimiyetteydi. Canın emanetçisi de, onu teslim alan Ecel Meleğiydi."

...


Alp kalabalığı yararak ıslık çaldı. Kimse onun bu sesli ıslığını beklemiyor olmalıydı. Tabi ki Alp duymadığı için ne denli bağırdığının farkında değildi. Ama bu öfke, benliğini kavuruyordu. Safkan atı kimseyi umursamadan, sadece sahibinin bu seslenişine karşılık vererek koşuyordu. Koyu renk yelesi rüzgara karışıyor, bu anı sabırsızlıkla beklemiş gibi heyecanla kişniyordu. Herkes ona yol verdi. Herkes Alp'in etrafında koca bir oyuk açtı.

Kimisi bakışlarıyla onun neden bu merasimi böldüğünü sorguluyordu. Kimisi sadece ondan korkuyordu. Alp, yumuşak yüzünün altında keskin bir öfke saklıyordu. Atının yularına tutundu ve üstüne atladı. Kadınların şaşkınlıkla çığlık attığına emindi. Çünkü ağızlarının bu denli açılmasının başka açıklaması olamazdı. Murat'ın yüzü gözünün ucuna ilişti. Kahkaha atıyordu! Alp dişlerini göstererek hırladı. Tüm bu aptal oyunlar onun başının altından çıkmıştı. Murat, Alp'i tanıyordu. Damarına basılana kadar ne denli sessiz kaldığını, sonrasında ise gürültülü bir öfke yaşadığını biliyordu.

...


"Aklını mı kaçırdın sen?" diye bağırdı Sinan'a o hırçın sesiyle. "Ayrıca bana hesap sormaya hakkın var mı senin?"

Sinan gülmek istedi. Bunu özlemişti. Onunla kavga etmek, bir çeşit kur yapmak gibiydi. Burnunun dibine sokuldu ve; "Var!" diye tısladı.

Elfida ise geri çekilip elini havada savurdu. Çamur, bileklerine kadar aktı. "Ben seni tanımıyorum artık. Bunca zaman her neredeysen, oraya dön!" diye bağırdı.

Kocasını ardında bırakarak o koca çamur kovasını kaldırıp taşımaya ve uzaklaşmaya başladı. Burnundan soluyan Sinan peşi sıra koştu ve bileğini kavradı. Onu kendine çekip, sözlerini geri almasını isteyecekti. Ama kova ikisinin arasına şiddetle boşaldığında, çamur her tarafa saçıldı. Karısı şaşkınlıkla ve öfkeyle bir çığlık attı.

...

O, böyle güzel bir kıymete yakışırdı. Herkes ona gıptayla bakmalı, "Hanım" demeliydi. Genç adam işitmeyen kulağına rağmen gürültülü bir kalp çarpıntısı yaşadığını biliyordu. Onu hissediyordu. Elleri, gözleri, ciğerleri bile bir kalp gibi atıyordu.

Gidiyordu Ahu...

...

Kara kış neredeydi hani? Kardelen'i elinden alan o dondurucu soğuk neredeydi?

Güneş şimdi, ellerinin arasında kıvranan bu şerefsizin yüzüne mi doğuyordu? Karısı soğuktan donmuşken, karısını beyaz kar yutmuşken... "Hayır!" diye düşündü genç adam. Kardelen'in yanına ölüm yaklaşmamıştı. Yaklaşsa Kara Arslan hissetmez miydi? O kopasıca burnu, sinsi Kurt hisleri bunu duyumsamaz mıydı? Yaşıyordu Kardelen. Ona yaraşır bir ovada belki... Belki Kara Arslan'ın bir daha uğramayacağı huzurlu bir mahzende...

...

"Ferhat'ı bilir misin Sinan'ım?" dedi Abrek günlerdir pekiştirdikleri dostluklarını yansıtırcasına. "Bazen insan görünen kayaları deler, sular akıtır da, görünmez duvarlara çarpar."

Sinan çaresizce başıyla onayladı. Bir karanlık gece daha onları beklerken, Bey'lerinin haykırışı duyuldu.

Bir köpek daha kellesinden olmuştu.

...

"Ben, bu anı kaç asırdır bekliyorum biliyor musun sen? Şimdi kollarımdan kaçmana izin verir miyim sanıyorsun?"  

...

"Dağ keçisi..." diye mırıldandı dudaklarına doğru.

"Yabani..." dedi kadın saçlarını avuçlarken.

"Senin yabanin." dedi adam tebessümünü öperek.

...

Kadın onu gördü ve başıyla selam verdi. Ve sanki bir emaneti teslim ediyormuş gibi oradan uzaklaştı. Kara Bey bunu garipsedi ama merakına yenilerek dalların arasına girdi. İçgüdüsüne güvenmese şimdiye hançerini çekerdi.

...

Kanadı olsa, uçardı. Kulacı olsa, koca Karadeniz'i yüzer ve onu bu ölüm denizinden kurtarırdı. Ya da kendi işe yaramaz bedenini yarar ve ona sıcak bir sığınak yapardı...




Yakında kitap kokusuyla görüşmek dileğiyle.

Kızıl Düşleriniz Gerçek Olsun...

KIZIL KARDELEN(Yeniden Raflarda!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin