''Sonun Başlangıcı''

233 9 8
                                    

18 KASIM 1996

Büyük gün bugün. Evde hazırlıklar tam gaz devam ediyor. Herkes bir telaş, koşuşturma içinde. Hepimiz onun mutlu olması için uğraşıyoruz, annesi de babası da burada yok. Annesi uzun zamandır hastanede tedavi görüyor, kızını doğru düzgün sevemedi bile doğduğundan beri.. Babası da farklı sayılmaz, o da hastanede ama eşine refakat ediyor. İki yıl önce, 1994 yılında geçirdikleri korkunç kaza aileyi paramparça etmişti. Henüz iki yıllık evlilerdi, Ankara'da bir akrabalarını ziyaret etmeye giderken bir tırın altında kalmışlardı. Melek o zamandan beri Gata'da, girdiği komadan iki yıldır çıkamıyor. Murat ne yaptıysa onu bize getiremedi. Her geçen gün daha da zayıflıyor yaşlanıyor çöküyor. Doyamadığı eşine, kızına hasret kalarak geçiyor ömrü. Yakın ama bir o kadar uzak. O iki yıldan bugüne, sevineceğimiz tek şey Zeynep'in gelişi, halasının kuzusu. O bizim neşemiz, sevincimiz. Her şeyden habersiz, öyle mutlu ve heyecanlı ki.. Onu böyle görmek bizi hem mutlu ediyor hem üzüyor. Bütün çabamız onun mutlu olması için. Ve bugün onun dördüncü yaş günü.

Biz Melek'in iyi olup aramıza döneceği gün için dua etmeye devam edeceğiz ama bugün üzülmek yok. Bugün Zeynep'in en mutlu günü. Ortalıkta nasıl da koşup zıplıyor yaramaz kız. Hiç yerinde durmaz, şimdikiler hiperaktif diyormuş böylelerine.

Zeynep bizim ilk yeğenimiz, onun her mutlu günü bu evde bayram havasında kutlanır. Doğum günleri, ilk dişi, konuşmaya başlaması, ilk bisikleti, Kuran-ı Kerim okumayı  öğrenişi. Bu, bizde gelenek halini aldı, anne babası olsa da olmasa da bu gelenek sürecek. Tüm misafirler geldi, ev daha önce hiç olmadığı kadar dolu, yüksek sesle çalan Barış Manço- Müsaadenizle Çocuklar şarkısı ve çocukların koşuşturmacaları arasında aileler sohbet etmeye çalışıyorlar. Biraz komik bir manzara doğrusu. Bense elimde fotoğraf makinesi, olan biten her şeyi ölümsüzleştirmeye çalışıyorum. Güzel bir makine almıştı Murat, Zeynep doğduğunda. Çok sayıda da film vardı. Sürekli fotoğraf çekiniyorduk. Bizim zamanımızda fotoğraf makinesini mumla ara ki bulasın. Fotoğrafçılara gider çekinirdik, pahalıydı o da, her zaman olmazdı yılda bir kez. Ya da aileden bir erkek askere giderken veya bir genç kız evlenirken hatıra fotoğrafları çekinilirdi. Şimdilerde teknoloji çok gelişti hepimizin filmli fotoğraf makinesi var. Artık yavaş yavaş ikramlar verilmeye başlandı, Zeynep sabırsızlanıyor. Akıllı uslu bir kız ama bazen huysuzluğu tuttu mu hepimizi canından bezdiriyor. annem ve kardeşlerim mutfakta, kocaman bir pasta yaptırdık, onu getirmeye hazırlanıyorlar.

''çekilin yoldan bakayım'' diye çocukları uyarıyor annem. Zeynep çok heyecanlı. Geçen sene pek önemsememişti ama şimdi doğum günü olduğunun farkında ve çok değer veriyor bugün yaşananlara ve yaşanacaklara.

''gözlerini kapat halacığım hadi''

''kapattım hadi gelsin pastam artık hala''

Annem, pastanın üzerinde durduğu tekerlekli masayı iterek salona, misafirlerin ortasına getiriyor. Aysel ablam , Zeynep'in gözlerine bağladığı ince kumaşı çözmeden, çok mühim bir şey yapacakmışçasına soruyor:

''hazır mısın kuzum?''

''evet hala hadi artık bekleyemiyorum, görmek istiyorum pastamı''

Aysel ablam gözlerini açıyor. Zeynep'in gözleri faltaşı gibi açılıyor pastasını görünce, üzerinde resmi vardı. Bunlar yeni moda oldu, zengin işi. Herkes yaptıramıyor. Biz de öyle çok zengin değiliz ama yeğenimize canımız feda, daima en iyisine sahip olsun istiyoruz .

''zeynebim hadi mumları üfle''

''tamam babaanne''

''dilek tutmayı unutma kuzum'' diye araya girdi Aysel ablam. Çok sever hep ön planda, göz önünde olmayı.

Zeynep gözlerini yeniden kapattı, dudakları kıpırdandı sessizce. Sonra gözlerini açtı ve mumları üfledi. Hepsi sönmemişti..

''ne dilek tuttun kuzum?'' Aysel ablam böyle özel bir şeyi bile kurcalamaya kalkmıştı, sinirlendim açıkçası.

''abla tamam o da Zeynep'in özeli olarak kalsın''

''küçük çocuğun özeli mi olur canım hadi söyle halana kuzum'' Zeynep daha fazla direnemedi, belki de herkesin duymasını istedi:

''annemle babamın gelmesini diledim hala'' der demez gözlerim doldu, bir yandan da içten içe sevindim Aysel ablama iyi bir cevap olmuştu. Oradaki herkesin morali bozuldu, galiba herkes unutmuştu Murat ve Melek'i. Herkes başını önüne eğdi. Odayı derin bir sessizlik ve hüzün kapladı.

''tamam tamam hadi pastayı keselim'' diyerek alkışı başlattı komşumuz Nurten abla. Her koşulda orta yolu bulur, tüm küsleri barıştırır, ortamı yumuşatır. Seviyorum bu kadını, keşke ablam o olsaydı.

Zeynep'e bıçağı uzattım birlikte kesmeye başladık pastayı. Eli titriyordu, canım benim kim bilir annesi babası onu böyle görse ne kadar sevinirlerdi. Pastadan bir dilim kesip, çatala minik bir parça batırdım ve  Zeynep'in ağzına götürdüm.

''ham yap halacım''

''halaaa ben çocuk muyum!'' Zeynep'in bu sözü üzerine ortam neşelendi, herkes gülmeye başladı. Meyveli pastasından bir ısırık aldı. Çok mutluydu gözlerinin içi parlıyordu. Pastanın kesilmesi, misafirlere dağıtılması, müzikle birlikte çocukların eğlencenin zirvesine çıkmasından sonra sıra hediyelerin verilmesine geldi. İlk hediyeyi annem verdi Zeynep'e. Ona şu yeni çıkan büyük kocaman oyuncak bebeklerden almıştı annem, Zeynep çığlık çığlığa annemin boynuna atladı. İkinci hediyeyi Aysel ablam verdi. Oyuncak yemek pişirme setiydi, Zeynep yine bir çığlık kopardı, yemek yapmayı çok severdi. Ben mutfakta yemek yaparken yanıma gelir, sandalyeyi tezgaha yaklaştırır, kocaman mutfak önlüğünü takar, benimle birlikte yemek yapardı haylaz çocuk. Üçüncü hediyeyi ben verecektim, ona çok beğendiği elbiseyi almıştım.

Tam o sırada kapı çaldı. Gelen büyük ablam Solmaz ve eniştem Hüseyin'di. Ankara'da Melek'in yanında oldukları için gelememişler miydi Zeynep'in doğum günü kutlamasına? neden şimdi buradalardı? Bu sorularla yüzlerine anlamsızca bakarken onlar da aklımdan geçenleri okumuş gibi konuşmaya başladılar.. sadece ilk cümlelerini duydum, sonra dünya başıma yıkıldı..

'' Melek'i kaybettik....''

Venedik'te Tek TabancaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin