''Otuz Beşlik Prenses''

36 4 3
                                    



Nisan 2007

Bazı insanlara ulaşmak çok zordur. Kiminin kalbinde, kiminin beyninde kalın ve yüksek duvarları vardır. Bazısı insanlardan korunmak için bilerek örer duvarları, bazılarının ise beynindeki duvardan dahi haberi yoktur. İşte bu tip insanlara ben cahil diyorum. Aslında neler neler demek istiyorum da.. Aldığım eğitim, görgüm, ahlakım el vermiyor. Yoksa daha fenalarını da hak ediyorlar.

Benden size bir tavsiye, ''cahil''lerle tartışmaya girmeyin, zira onlar utanmazlıkları ve yüzsüzlükleri nedeniyle her sözü söylemeye muktedir görürler kendilerini, ne yaparlarsa yapsın yüzleri kızarmaz. Çirkefleşmek onlar için gündelik bir mevzudan öteye gitmez. Siz kibarlığınızı, saygınızı elden bırakmadan konuşur durursunuz. Oysa dediklerinizin bir kelimesi yerini bulmuş mudur acaba? Tartışılır.. O yüzden siz siz olun sayılı nefesinizi bu boş insanlar için tüketmeyin, yazıktır, günahtır. Çünkü çabanıza değmeyecek kadar aşmıştır onların cahillikleri, körlükleri. Onları ne değiştirebilirsiniz ve ikna edebilirsiniz. Uğraştıkça kendinizden verirsiniz. Çaba, emek, zaman, nefes.. enerjinizi değecek insanlara harcayın.

Ben çok uğraştım ama artık bıraktım. Kimse çabama layık olamadı bu zamana kadar. Sanmıyorum ki bundan sonra da olabilen biri çıksın.. ama bir dakika, Rabia hariç. O benim kardeşim, can dostum.. ''entim'' tanışmamız çok ilginç, bir o kadar da romanvari oldu. Bir ara anlatırım. Daha önemli şeyler oluyor hayatımda bu sıralar. Bunların hepsi belki de şuan beni bile tanımayan babamın o şirketi kurması yüzünden başımıza geldi.. geliyor ve eminim gelecek. Bu belaların nardı arkası kesilmeyecek..

MART 1997

Babam annemin vefatının ardından geçirdiği rahatsızlıklar nedeniyle epey sıkıntı çekti. Sürekli kan değerleri düşüyor, fenalaşıyordu. Askeriyede daha fazla çalışması mümkün olmadı ve onbeş sene üst rütbeli asker olarak hizmet verdiği Türk Silahlı Kuvvetleri'nden mağlulen emekli oldu. Boş durmayı sevmeyen bir insandı babam. Boş duranı Allah sevmez derdi. Her anını dolu, verimli geçirmeye çalışırdı. Emekliliğinden sonraki bir ayını evde geçirdi. Bu onun için epey yıpratıcı bir süreçti. İşsiz değildi, çalışmasına ihtiyaç yoktu, aç değildik, açıkta değildik ama kendini çalışmak zorunda hissediyordu. O bir ay boyunca ne yapacağını düşündü. Bir işe girip çalışmak benim düşünceme göre, ona zor gelmişti. Otuz üç yaşındaydı, çok yaşlı sayılmazdı ancak bir patrondan emir almak düşüncesi TSK'dan sonra ona ağır gelmiş olmalıydı ki kendi işini kurmaya karar verdi. Hangi sektörde, ne üzerine bir iş olacağı için de epey araştırma yaptı. Rahmetli annemle evlenmeden önce üniversite okumuş, geç denilebilecek bir yaşta. Dış ticaret bölümünü bitirmiş. İthalat ihracat üzerine kurulmuş şirketlere danışmanlık hizmeti veriyor. Başlangıçta elbette kimse onu tanımıyordu. Oldukça yabancı olduğu bir alandı. Ancak çalışkanlığı, iş bitirici özelliği ve azmiyle işleri kısa zamanda yoluna koydu ve birkaç yıl içinde sektörde nerdeyse ileri gelen şirketler arasına girdi. Yerli ve yabancı şirketler babamı tercih ediyordu çünkü babam her işi en iyi şekilde yapmak isterdi. Mükemmeliyetçiliğinin en işe yaradığı alan da buydu galiba.. Girdiği her işten alnının akıyla çıkardı. Yabancı şirketlere de Türkiye'deki bağlantıları konusunda danışmanlık yaptığı için sürekli yurtdışına gidiyordu ve her gittiği yerde bana da hediyeler getirirdi. Bazen çikolata, bazen kıyafet, bazen kitap, bazen çeşitli kartpostallar.. En çok İtalya'ya giderdi. Anlata anlata bitiremezdi. Öyle merak ederdim ki ben de çok gitmek isterdim onunla ama beni götürmezdi çünkü yaşım küçüktü, babamın orada benimle ilgilenecek vakti yoktu. Halam ya da babaannem de dil bilmedikleri için Türkiye'den dışarı çıkmak istemezlerdi, o nedenle maalesef hiç gidemedim babamla.. Hep bunun ''keşke''sini çınlattım kalbimde ama yapabilecek bir şey yoktu, o zaman şartlar öyleydi. Şimdi olsa yine gidemezdim. Kısmet..

Venedik'te Tek TabancaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin