GÖZDE!

404 8 0
                                    

Hadımlar onu avlunun ortasına bırakmışlardı. "Kapıağası burada durmanı ve şarkı söylemeni emretti."

"Neden? Ne oluyor?"

Adamlar cevap vermeden hızla uzaklaştı.Hürrem arkalarından baktı, ne oluyordu?
Kapıağasi ondan Harem'in kutsal sessizliğini bozmasını istemişti. Neden?

Çeşmenin yanında gölgeli bir yere gidip oturdu. Osmanlılar gibi bağdaş kurmuştu yere. Küçük bohçasından işlediği mendili çıkarıp kucağına koydu. Heyecanlıydı hayatında ilk defa şarkı söylemeye zorlaniyordu. Annesinin ona öğrettiği budala bir aşk şarkısıydı, Melodisi çok hoş olduğu için seviyordu onu.Mırıldanmaya başladı,az sonra o gür sesi avluda yankılanıyordu.

Kendini işine ve şarkısına öyle kaptırmıştı ki ona bakan ince uzun birinin gölgesini bile fark etmemişti.

"Harem'in ilk kuralı sessizliktir."

Başını kaldırdı şaşırmıştı.Hürrem gözlerini kıstı bu bir hadım olamazdı, onlar gibi konuşmuyordu,
üstelik yüzü de siyah değildi. Böylesine özgürce Harem'de dolaşabilecek bir tek kişi vardı.

Hürrem böyle hazırlıksız yakalandığı için kızgındı. Kendini tutamayıp "Belķi bülbüllerin de dilini kesmek gerekir o zaman," deyiverdi. "Ve hatta arıların da... Yılın bu mevsiminde çıkardıkları vızıltılar gerçekten de insanı deli edecek gibi."

Kızın cevabı gölgenin sahibini çok şaşırtmıştı. Bir an susup birbirlerine baktılar. Hürrem birden ilk yapması gerekenin, ayağa fırlayıp yerlere kadar eğilerek onu selamlamak olduğunu hatırladı. Herşeyi elinden bırakarak selamladı,Aslında bunları yapmakta gecikmiş olduğunun farkındaydı.'O bana soru sordu, ben de cevap verdim,ne yapayım,' diye geçirdi içinden.

"Benim kim olduğumu biliyor musun?"

"Evet Efendimiz. Bunu belli etmekte gecikmiş olduğum halde biliyorum."

Süleyman gülümsedi.

"Söylediğin şarķı neydi?"

"Annemden öğrendiğim bir aşk şarkısıydı Efendimiz. Bozķırda atına sahip çıkamayan beceriksiz bir delikanlı hakkında..."

"Atına mı âşıkmış?"

'Allahım benimle dalga geçiyor!' "Hayır efendimiz,sanmam. Soğuk ve yorgunluktan at güzelliğini çoktan kaybetmiş olmalı."

Süleyman kahkaha attı ve gözlerini kıza dikti. "Senin adın ne?"

"Bana Hürrem derler Efendimiz."

"Hürrem? Yani çok gülen... Kim verdi sana bu adı?"

"Beni buraya getiren adam. Aslında adımı söyleyemediler ondan değiştirdiler. Zaten kendi adlarını bile söyleyebileceklerinden kuşkuluyum."

Süleyman yine güldü. "Nerelisin sen Hürrem?"

"Ben Tatarım Kırımlıyım."

"Bütün Tatarların saçları senin ki gibi midir?"

"Hayır Efendimiz, aralarından en talihsizi ne yazık ki bendim."

"Talihsiz mi? Bence bu çok güzel bir renk." Sultan eğilip kızın saçının ucunu tuttu ve parmaklarına sardı. Sanki değerli bir kumaşı gözden geçiriyor gibiydi.

"Ayağa kalk Hürrem."

Söylenileni yaptı. Ona öğretildiği gibi bakışlarını yere çevirmeye çalıştı,ama merakı buna engel oldu.Demek Sultan olan adam buydu. Doğrusu yakışıklı sayılırdı,Yüzünde hafif bir sakal vardı,Kemerli ince burnuyla birlikte bu ona asil bir hava veriyordu.

"Ne işliyorsun?" Diye sordu birden.

"Bir mendil efendimiz." Elindeki kumaş parçasını uzattı.

"Çok güzel yapmışsın.Beceriklisin. Onu alabilir bütün?"

"Henüz bitirmedim..."

"O halde bu akşama kadar onu benim için bitir,"

Derken Sultan mendili kızın sol omzunun üzerine koydu. Bir kızın omzuna Sultan tarafından mendil konulması demek, onun gözde olması anlamına geliyordu. Çünkü bu Sultan'ın onu yatağına almak istediğinin işaretiydi. Süleyman tahta çıktığından bu yana hiçbir kız böyle bir şansı yakalayamamıştı.

Sultan başka bir şey söylemeden uzaķlaştı.

Hürrem arkasından uzun uzun baktı.Çok şaşkındı ve bütün vücudu heyecandan tir tir titriyordu.

Gözde!

Hürrem önce hamama götürülmüştü.Yıkanıp paklanmış, uzun uzun ovulmuştu bütün vücudu. Elleri kınalanmış,saçlarına yasemin kokuları sürülmüştü,gözlerineyse sürme çekilmişti.

Boynuna takılan elmas gergedanlık öylesine ağırdı ki başını dik tutarken zorlanıyordu. Kulaklarında yakut küpeler,kollarında altın ve gümüşten bir yığın bilezik vardı. Saçlarının arasına onlarca inci yerleştirilmişti.

Zenci hizmetkarlardan biri getirip büyük bir aynayı tuttu önüne."Bence çok değişmişim ve buna güzellik de denemez...Tuhaf, yapay..."

Kahya kadın başını salladı, "Usul böyledir."

"Bir adamı gülmekten yerlere yapıştırmanın usulü herhalde."

"Amma da nankörsün küçük Rus sıçanı. Başına konan devlet kuşundan haberin yok mu senin? Ama sakın çok şişinme. Biliyorsun bu bana da olmuştu... Bakarsın bir gün sen de kumaşların arasında ihtiyarlamışsın."

"Eğer o gün sen de böyle giyinip gittiysen Sultan'ın karşısına, seni hela bekçisi yapmadığına dua et."

Kadın öfkeyle nefesini çekti."Senin başından beri bana gereken saygı ve itaatı göstermediğini biliyorum, ama yine de sana yardım edicem bu sadece bir kez olabilecek bir kısmet. Ne demek olduğunu çok iyi bilirim. Beyazid'in gözdesiydim ben de bir zamanlar. Onu hoşnut etmen için gereken şeyleri söyleyeceğim sana."

"Kaybetmiş birinin nasihatlarına hiç ihtiyacım yok benim. Ne yapacağımı gayet güzel biliyorum. Hamile kalmalıyım. Hepsi bu."

Dedi ve oradan eteklerini sürüyerek çıkıp gitti.

Nöbetçi hadımlar Hürremi Eski Sarayın koridorlarından merdivenlerinden çıkarıp küçük bir at arabasına itti.

Yanında oturan ise Kızlarağasıydı.

"Nereye gidiyoruz?" Diye sordu Hürrem.

"Sultan'a seni Topkapı Sarayı'nda bekliyor."

"Çok uzak mı?"

"Hayır değil." Dedi yaşlı hadım. Kocaman gözleriyle Hürrem'i inceliyordu.

"Bütün bunları senin için ayarlayan Kapıağası'dır."

"Bana bu iyiliği neden yaptı acaba?"

"Bu benim de kendime sorduğum bir şey."

"Cevabını bulabildin mi?"

"Hayır hiçbir fikrim yok bu konuda. Ayrıca yüzünün niye o kadar solgun olduğu konusunda da... Sanki idamını bekleyen birine benziyor..." Bir an sustu. "Kim bilir belki de hastadır zavallı."

"Belki de."

"Beni yanlış anlama ama,o adam gözden düşse buna hiç üzülmem."

"Hiç yanlış anlamadım merak etme."

Kısa bir süre sonra araba durdu. Topkapı Sarayı Eski Saraya göre çok daha güzel ve büyüktü bahçesi kocaman ve ferahtı.Kısa bir süre sonra Sultan'ın odasının önünde durdular Hürrem kısa bir nefes aldı. Bu onun hep hayalini kurduğu,ümitle beklediği andı.
'Ona yalakalık yapmama gerek yok sadece tohumları içime girsin yeter'.

BİR HÜRREM MASALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin