ÖLDÜRMENİ İSTİYORUM

220 7 0
                                    

Çayırlara yayılan kızlar durmadan gülüşerek dedikodu yapıyorlardı. Gedikliler durmadan onlara servis yapıyordu, zenci çalgıcılarda ney ve tefle oyun havaları çalıyorlardı.

Mahidevran diğerlerinden ayrı bir yerde oturmuştu. Gediklilerinin birinin tuttuğu aynadan kendine baktı uzun uzun. Safirlerle süslü bu altın ayna ona Süleyman'ın hediyesiydi. Mustafa doğduğunda verilmişti, saçlarını taradı yavaş yavaş.

Onu seyreden kızlardan biri yanındakine, "Hürrem nerede?" Diye sordu fısıltıyla.

"Kızlarağası, Sultan'ın yanında olduğunu söyledi. Şimdi bütün gününü ve tabii ki gecelerini onunla geçiriyormuş."

Sirhan adlı simsiyah saçlı İranlı kız lafa karıştı. "Herkes onun bir büyücü olduğunu söylüyor. Çok becerikli bir büyücü hem de... Öyle olmasa nasıl bu kadar çabuk ayırabilirdi Mahidevran'ı Sultan'dan?"
Bir başkası alaylı bir sesle saçlarını hala tarayan eski gözdeyi işaret edip, "Kıymetini bilecek Sultan olmadıktan sonra güzelliğin ne önemi var?" Dedi. "Süleyman onu bile unuttuğuna göre bizim artık hiç şansımız kalmadı demektir."
"Veziriazam bile ondan korkuyormuş," dedi Sirhan.
"Kızlarağası bana Sultan'ın onunla siyaset konuştuğunu söyledi. Hatta Hürrem'in tavsiyelerini de dinliyormuş."
"Kızlarağasının hayal gücü çok geniş galiba."
"Doğru olduğuna yemin etti."

"Ama yine de Mahidevran'a acıyorum," diye sürdürdü sözlerini. 

Bir başkası, "Ama o hala birinci kadın," dedi. "Ne de olsa ilk şehzadenin anası. Bir gün Valide Sultan olacak. Onun da beklediği bir şey var elbette." 

"Bazıları da Allah'ın böylesine bir büyücüyle birlikte olduğu için Sultan'ı cezalandırdığını söylüyorlar. Son doğan bebek nedensiz öldü biliyorsunuz." 

Sirhan omuz silkti. "Bunun ne önemi var? Zaten Hürrem'in iki oğlu var üçüncüsüne de hamile." 

Kızlardan biri, "Hiçbiri Mustafa'nın yerini alamaz," diye bağırınca konuşmalar kesildi. Şimdi hep birlikte çingene kadının oynattığı ayıyı seyretmeye başlamışlardı. Sirhan, Kızlarağası'ndan duyduğu diğer dedikoduyu kendine saklamayı tercih etmişti. Adamın söylediğine göre Hürrem, Mustafa'dan kurtulmanın yollarını arıyordu. Ama tabii yine de bu bir söylentiydi ve böyle söylentiler çok tehlikeli sonuçlar yaratabilirdi. Hem de herkes için...


Süleyman Saray'ın bahçesinde yürümeyi seviyordu. Harem ve Divan'ın can sıkıcı, yorucu istekleriyle karışıp yorulan zihni böylece bir parça olsun dinlenebiliyordu. Eskiden bunu tek başına yapardı, ama şimdi yanında biri daha vardı: Hürrem. 

Geçen beş yılı düşündüğünde Allah'ın ona elini uzattığını düşünüyordu. Hürrem'i bulmuştu, ve ertesi yıl da oğulları doğmuştu. Annesinin ısrarıyla çocuğa Selim adını vermişlerdi.  

Siyasi düşüncelerini hep Hürrem'e taşımıştı. Onun ne kadar parlak ve hızlı bir zekaya sahip olduğunu da bu şekilde öğrenmişti. Hürrem'de Allah vergisi bir politik zeka vardı ve günden güne Süleyman ona ona daha çok güvenmeye başlamıştı. 

Hürrem ona yepyeni bir dünyanın kapılarını açmıştı. Mahidevran daima hoşgörülü ve her şeyi kabul eden bir tavır sergilemişti yıllardır, oysa Hürrem şaşırtıcıydı. Bir bakıyordu ihtiraslı ve korkutucu, bir bakıyordu oyuncu bir yavru kedi. Onu şarkı söyleyip dans ederek ya da ut çalarak oyalayabiliyordu. Her an değişiyordu bazen küçük bir kız, bazen baştan çıkarıcı bir kadın oluyordu. Her defasında neyle karşılaşacağını bilmeden gidiyordu onun yanına. Oysa Hürrem tam tersine onu çok iyi tanıyordu.  


Gümüş şişelere geçirilmiş kuzu kebaplar yediler. Gedikli önlerinde ki tabakları kaldırırken bir süre hiç konuşmadan oturdular. 

"Size karşı bir kusur mu ettim Efendim?" diye sordu Mahidevran. 

"Hayır etmedin," Dedi Süleyman. 

"Aylardır ne beni yanınıza çağırdınız, ne de geldiniz... Gelince de bunun nedeni sadece Mustafa oldu." 

"Bana soru sorma." 

Mahidevran başını öne eğdi. Süleyman onun için üzülüyordu. Çok iyi bir kadındı Mahidevran. 

Onu incitmek istemiyordu. Ama onunla geçirdiği her dakikayı Hürrem'le kıyaslamaktan da geri kalamıyordu. Onunla artık rahat etmiyordu ve bu yüzden de canı sıkılıyor, hatta öfkeleniyordu. 

Ayağa kalktı. Mahidevran ona baktı, şaşırmış ve hayal kırıklığına uğramıştı. 

"Gidiyor musunuz?" 

"Yapacak işlerim var." 

Mahidevran kötü kötü baktı, "Hürrem gibi mi?" 

Süleyman duymamış gibi yapmayı tercih etti. "Gidiyorum," dedi ve çıktı. 


Süleyman şimdi ölüverse ne olacaktı? Hiçbir güvencesi yoktu. Aslında çok yol katetmişti. Ona oğullar vermiş, ağını titizlikle örmüştü, bunları yapmak kolay olmamıştı. Çocuk doğurmakla bitmiyordu iş. Süleyman'ın gözüne her zamanki gibi hoş görünebilmek için doğumların yıprattığı vücudunu eski haline döndürmek için çok uğraşıyordu. Muomi'nin masajları, özel yemekler... Göğüsleri bozulmasın diye bebekleri emzirmiyor, süt annelere teslim ediyordu onları.Ama yine de bunlar yeterli olmayabilirdi. Her şeyi bir anda kaybedebilirdi. Tek bir kadın güvencedeydi bu Harem'de. Valide Sultan... 

"Muomi!  Muomi!" 

Hemen koşarak geldi. "Hanımım?"  

"Gel," dedi Hürrem, kadını eliyle yanına çağırdı. Muomi önünde diz çökerken, "Hanımım," dedi tekrar. 

"Yapmanı istediğim bir şey var." 

"Emredin hanımım." 

"Mustafa'yı öldürmeni istiyorum."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 12, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BİR HÜRREM MASALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin