Kanlı Yükseliş

260 6 7
                                    




Sultan artık yatakta Mahidevranla beraberken Hürrem'i arzuluyordu. Mahidevran onun açlığını yatıştırıyordu ama Sultan ise Hürrem'i istiyordu.


------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


Hürrem terasta oturmuş güneşin doğuşunu seyrediyordu. Yükselen sabah ezanları, ıssız sessizliği kırmaya başlamıştı. Onsuz geçen bir gece daha geçmişti. Mahidevran'la paylaşılan bir başka gece daha... Karanlık ve acı bir geleceğe giden bir gece daha...

Neredeyse bir hafta olmuştu ve Süleyman onu tekrar çağırmamıştı. Zaman gelip geçiyordu. Hiç kimse sonsuza kadar ikbal olarak kalamazdı. Eğer gebe değilse ve Sultan da onu istememeye devam ederse o berbat dikiş odasına tekrar gitmek zorunda kalacaktı. Kahya'nın alaylarına ve hakaretlerine... 

Buna asla izin veremezdi.

Asla.

Kapıağası, Hürrem'le konuştuğu o günden beri belki bin kere ölmüştü. Geçirdiği her an bir işkenceydi, ne gecesi ne gündüzü vardı. Boğazından tek lokma geçmiyordu. Büyük bir cehennem azabının içinde kahroluyordu. Bir kaçış yolu olmadığının farkındaydı.

Sıcak bir geceydi. Çınarların tepesinde bir bülbül hiç durmadan ötüyordu, demir kapının kilidinde paslı anahtarı döndürdü. Kapı aralandı, bahçeye girdi.
Oradaydı.
"Bana söylediğin gibi yaptım," dedi.
Hürrem mermer çeşmenin yanında oturuyordu. Kucağında Kur'an vardı, beyaz ipek şalvarı neredeyse saydamdı ve bütün vücut hatları belli oluyordu.
Ağa eğer bu kızdan bu kadar korkmazsa onu arzulayabilirdi.

Hürrem başını kaldırıp adama baktı, yüzünde garip bir gülüş vardı.
Bana söylediklerini yaptım, dedim," diye tekrarladı adam.
"Biliyorum."
"Ve şimdi..."
"Şimdi?"
"Pazarlığını yaptığımız gibi, sen de kendi üzerine düşeni yapmalısın."
Kur'an'dan bir sayfa daha çevirdi. Kapıağası içinde köpüren öfke dalgasına hakim olmaya çalışıyordu. 'Şunun kafasını kesip atıvermek ne zevkli olur,' diye geçirdi aklından.
"Sultan Eski saray'a ne zaman dönecek?"
"Pazarlığımız?"
"Ne zaman?"
"Yarın Edirne'ye gidiyor avlanmak için sonbahara kadar orda kalır."
Kapıağası kızın yüzünün asıldığını görünce çok sevindi. En azından şimdi alaycı gülmüyordu.
"Pazarlığımızı unutamazsın," dedi.
"Bir koşulum daha var."
Kapıağası yumruklarını sıkmıştı."Benden istediklerini yaptım," dedi hırsla. "Daha fazla bir şey isteyemezsin."
"Sırrını sakladığım sürece herşeyi isteyebilirim senden."
Adam çaresiz bakındı etrafına. 'İktidarsızım ben,' diye düşündü. 'Bir kez daha iktidarsız oldum. Bu küçük orospunun yüzünden...' "Bana yardım edeceğini söylemiştin."
Hürrem önünde ki kitabı kapadı. Ayağa kalktı ve adama doğru ilerledi. Ve ağanın elini tuttu
"Sana yardım edeceğim. Bu geceden sonra hiçbir sorunun kalmayacak. Bir daha asla korkarak yaşamak zorunda kalmayacaksın."
Hürrem daha da sokuldu. Ağa onun vücudunun sıcaklığını kendi vücudunda hissediyordu "Ne istiyorsun?" Diye sordu
"Senin şerbetinden almaya geldim," diye mırıldandı Hürrem.

Melissa bir kaftan işliyordu Şehzade Mustafa için. Arkasında birini hissetti birden ve endişeyle gerildi. Kâhya!
"Seni korkuttum mu? Dedi Muomi.
"Sen misin?"
Muomi boş boş bakıyordu.
"Ne istiyorsun?"
Muomi elini uzattı ve küçük bir mavimsi beyaz kavanoz uzattı. Kız alıp kapağı açtı, kokladı.
"Çok pis bir şey," dedi.
"Yutacaksın, hepsini. Sonra hastalanacaksın ve bebek ölecek."
Melissa kapağı kapadı. Elleri titremeye başlamıştı. "Teşekkür ederim," dedi yavaş bir sesle.
Muomi ona acıyarak baktı."Benim yaptığım bir şey yok, " diye cevap verdi ve çekip gitti.

BİR HÜRREM MASALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin