Süleyman giderek yabancılaşıyordu öz benliğine.Günlüklerde bile "Ben," diye değil, "O," diye söz ediyordu kendinden.
Şöyle bir bakındı etrafına, omuzlarını silkti. Herkes Veziriazam'ın büyük yük ve sorumluluk taşıdığını söylerdi.Ama aslında o sadece bir denge unsuruydu, hesap adamıydı, siyasetçiydi. Gerçek yükü, İslam'ın ağırlığını taşıyan, altı milyon Osmanlı'nın ihtiyaçlarını karşılamakla görevli olan Sultan'dı. Ve bu yükün ölene dek omuzlarından kalkmayacağını biliyordu Süleyman. Neyse ki Harem'in sakinliğinde bir parçada olsun bu yüklerden uzaklaşabiliyordu. Burada vezirler yoktu, paşalar yoktu, sorumluluk yoktu, görevler ve usuller yoktu.Burada Mahidevran vardı.
Süleyman odanın dibindeki Şam ipeğinden çıkan Mahidevranı gördü. Ona baktı, mutluluk ve arzuyu aynı anda duyumsadı içinde.Güzel yüzü yarı aydınlık odada parlıyordu. Saçlarının arasına inciler yerleştirilmişti.
'Mahidevran... Ne kadar güzel bir isim,' diye geçirdi içinden
Kadın alnını yerde ki halıya koydu. "Allah'ın selamı üstüne olsun efendim," dedi. "Sultanların sultanı, Dünyanın sahibi, Efendilerin efendisi..." Hemen onu kaldırmak için hamle etti Sultan. Kaç kez söylemişti bunlara gerek yok, diye. Ama o her zaman bunu yapıyordu, yapılması gerekeni yani. Oysa şuan da kim olduğunu hiç hatırlamak istemiyordu. Eve dönmüş bir erkek olmak ona yetiyordu.
"Buraya gel."
Kadın adeta koştu o kısa mesafede ve yüzünü Sultan'ın ensesine gömdü.Onun gözyaşlarının sıcaklığını ve ıslaklığını hissediyordu şimdi.
"Minarelerde beyaz bayraklar sallanınca ve siz hala gelmeyince... Düşündüm ki belki de asla gelmeyecektiniz. Çok korktum Sultanım. Neler neler fısıldaşıyordu insanlar,bir bilesiniz..." Kadın başını kaldırıp ilk kez yüzüne baktı onun. "Yaralanmadınız değil mi Efendim?"
"Görünen hiçbir iz yok,"Dedi Süleyman daha sonra
"Mustafa nasıl?" Diye sordu
"Uyuyor.Sizi çok özledi sultanım, çok... Hep sizden söz etti aylardır."
'Beni hatırlamakta güçlük çekiyordur artık,' diye düşündü Süleyman. "Göreyim onu."
Mahidevran, Sultan'ın elinden tuttu ve onu Şehzade'nin odasının olduğu bölüme götürdü.Süleyman yatağa doğru eğildi. Mustafa'nın saçları da annesininkiler gibi kumraldı ve tıpkı onun gibi ince hatlı, zarif bir yüzü vardı. Dokuz yaşına gelmişti, her gün daha fazla uzuyordu boyu. Matematik ve Kur'an'ı öğrenmekte gösterdiği beceriyi bedensel etkinlilerde de aynı derecede gösteriyordu 'Geleceğin Osmanlı Sultanı,' diye geçirdi içinden. 'Çocukluğunun tadını bol bol çıkar.'
Oğlunun ona ne kadar az benzediğini bir kez daha farketti. Gerçekten de Mustafa, Süleyman'ı andırmıyordu bile, bir gün yöneteceği Türkler'e de benzemiyordu.
"İyi mi?" diye sordu.
"Her gün biraz daha fazla büyüyor. Bir an önce babası gibi olmak istiyor."
Süleyman hafifçe loş ışıkta gülümsedi. 'Ne kadar iyi ve açık kalplisin Mahidevran. Onun beni sevip saymasını istiyorsun. Oysa Osmanlı şehzadelerinin tümü de babalarından çok korkarak yetiştirilmişlerdir.Ve bunun için de hep haklı nedenleri olmuştur.'
Oğlunun alnına parmak uçlarıyla dokundu.Mustafa'nın ağzı uyurken açılmıştı ve ne kadar küçük bir çocuk olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştı "Allah seni korusun evladım ," dedi fısıltıyla.Mustafa da belli belirsiz bir şey söyledi ve öbür yana döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR HÜRREM MASALI
Ficción históricaKanuni Sultan Süleyman'ın büyük aşkı Tatar güzeli Hürrem'in kölelikten sultanlığa uzanan akıl almaz entrikalarla biçimlenen yaşamını gözler önüne serecek bu kitap. Bugün de Osmanlı Tarihi'nin en güçlü kadını olarak bilinen Hürrem sultan Kanuni ve Sa...