2 • Gizli olmayan gizli yer

315 31 41
                                    

İnsanları, gökyüzünde gördüğümüz ya da gözlerimizin seçemediği o yıldızlara benzetiyordum. Parlak olanı, hayata en umutla bakanıydı bana göre. Tüm olumsuzlukları bir kenara itmiş; kötülük içinde iyilik aramaya çalışandı. Sönük olanı ise umudunu yitirmiş, kalbindeki acıya daha da acı katan, kötülüğü olduğu gibi gören insandı.

Benim gibi, yani sönük olan yıldızlar gibiyseniz, şöyle bir avantajınız vardı. Hayatı artık tanıdığımız ve tecrübeli olduğumuzdan neyin nereden gelebileceğini kestirebiliyorduk. Ona karşı önlem alabiliyorduk. Fakat bazen kurnaz olan hayat önümüze farklı bulmacalar atıyor, çözümü bulamamamızı gülerek izliyordu.

Bu seferki bulmacam gereğinden fazla zordu.

Yedi yıldır sevdiğim, kalbimin gizli odalarından birinin sahibi, sadece bana sarılsa kollarında can vereceğim adamı bir başkası daha fark etmişti. Benim kendimden bile sakındığımdan bir başkası hoşlanıyordu. Ve ben, dün o ikisini öpüşürken görmüştüm.

Oraya gidip zevklerini bozabilir, ardından da acı bir şekilde gülebilirdim fakat onun ilk defa birine şefkatini verdiğini görmüştüm. İlk defa tadını çıkarırcasına öptüğünü, hissetmeye çalıştığını görmüştüm. Bu kızdan hoşlanmasa bile, nedensizce hoşlanmak istediğini görmüştüm. Bu daha da canımı acıtmış, düşünememe neden olmuştu.

Keşke o sürtük kızın asıl erkeği kafasına taktığı ve onu elde etmeye çalıştığı hikayelerden birinde olsaydık ve ben Carolina'yı kötüleyebilseydim, onu yerden yere vurabilseydim. Fakat bu, gerçek hayattı. Ve o kızın sürtüklükle uzaktan yakından bir alakası yoktu. Doğal bir güzelliği vardı, makyaj yapmasına gerek yoktu ki onu pek makyajlı görmemiştim. En fazla üç çocukla çıkmış, onlardan da birkaç ay içerisinde ayrılmıştı. Kimseyle kavgası falan da yoktu, bildiğimiz çocuğun ilgisini çeken iyi kızdı.

Belki onunla mutlu olabilir, diye düşünüyordum birkaç saattir. Benimle yaşayamayacağı mutluluğu, onunla yaşayabilirdi. Gözleriyle severdi belki, her yerde onu arardı. Ya da kalbiyle, onu yaşatan şeyle severdi. Sonra da mutlu olurlardı yaşanmışlıklarıyla.

Onun mutlu olmasını istiyordum. O mutlu olsa, gülüşünü eksik etmese dudaklarından, benimle olmasa da olurdu.

Donuk mavi gözlerim yola odaklıyken, kolu biraz daha çevirip hızımı arttırdım. İlkbaharın ılık rüzgarı yüzümü okşayıp saçlarımı dalgalandırmaya başlamış, düşünce bulutum dağılmıştı. İşte bu yüzden motor kullanmayı seviyordum. Kendimi hıza ve rüzgara odaklayıp beynimi kemiren düşüncelerimi bir kenara savuruyor, rahatlamamı sağlıyordu. Bana sürmesini öğrettiği için dayıma minnettardım.

Daha küçükken, altı yedi yaşlarımda hayran olmuştum motorlara. Dayım her akşam o harika gri motoruyla evimizin bahçesinden içeriye girer ve benden bir yaş küçük erkek kardeşimle bana çikolata getirirdi. Barkın, daha çok çikolatalarla ilgilenirken ben o sıralarda boyumdan büyük motoru inceliyor; bir gün bunun üzerinde kendimin olacağını hayal ediyor ve gülümsüyor oluyordum.

Sanırım tek gerçekleşen hayalim buydu.

Okulun bulunduğu kavşağı geçip arka taraftan dolandıktan sonra binanın beton bahçe duvarlarının arkasına sürdüm motoru. Her zamanki park ettiğim yere geldiğimde ise durdurdum, motoru ayakta tutacak demiri indirdim ve motor için özel olan ceketimin önünü açıp tek hamlede üzerimden çıkardım. Onu motordaki gizli bölmeye yerleştirdikten sonra anahtarı aldım ve çantamı omzuma astım. Okulun duvarları öyle abartılacak uzunlukta değildi, bu yüzden kolayca içeriye atlamış, okul sınırları içerisine girmiştim. Ve birkaç dakika içinde de kendimi sınıfta, felsefe öğretmeni Bay Lehr'in dersini dinlerken bulmuştum.

Kırık Düşler BulvarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin