Heyecan damarlarımı istila edip bedenimi ele geçirirken, yavaşça yutkunup duvardaki gümüş rengi saate baktım. Zilin çalmasına birkaç dakika vardı ve ben cam kenarı en arkalarda oturuyordum. Normalde bu sıraları sevmeme rağmen bugün küfür edesim vardı.
Çünkü onların tayfasından biri kapının hemen yanındaki sırada oturuyordu.
Onu bir şekilde aradan çekip, ilk önce kendim çıkmalıydım bu sınıftan. Bir şekilde onu atlatmalı, gizli olmayan gizli yeri ilk önce ben kapmalıydım. Derin bir nefes alırken yavaşça ayağa kalktım. Defterimden kopardığım sayfayı buruşturup kapının yanındaki çöp kutusuna yürüdüm; adımlarım oldukça yavaştı. Çöpü attığımda yerime geçmeyip kapının yanında dikilmeye başladım, o sırada coğrafya öğretmeni dersi bitirmişti.
"Hocam, çıkabilir miyiz?"dedim içimdeki heyecan duygusuna karşın sakin bir sesle, Bay Hare ilk önce saate baktı, ardından da kafasını salladı.
"Çıkın."
İşte bu cümle, aniden kapıyı açmamı ve koşmamı sağlamıştı. Ayaklarıma gereğinden fazla yükleniyor, o yeri kapmak için çaba gösteriyordum. Lakin bu çabayı gösterenin tek ben olmadığını anlamam kısa sürmüştü.
Neymar, hemen önümde daha hızlı koşmaya başlayınca, "Tabakhaneye bok mu yetiştiriyorsun ya!"diye bağırdım Türkçe bir şekilde. Bu onun aklını karıştırmış ve kendisine küfür edip etmediğimi sorgulatmış olacaktı ki biraz yavaşlamıştı, bende bunu fırsat bilip gücümün son kırıntılarını ayaklarıma aktardım. Koridorun sonu gözükmüştü, hatta birkaç saniye sonra ordaydım. Nefes nefese kaloriferin önüne geldiğimde suratıma bir zafer ifadesi yerleştirdim ve arkamı döndüm. Orada değildi.
Yavaşça yan tarafıma baktığımda, bana sırıtan bir Neymar görmem kalbimi yerinden hoplatsa da, kaşlarımı çatıp onu itmeye çalıştım. "İlk ben geldim."
"Aynı anda geldik,"dedi omuz silkerek.
"Nasıl aynı anda geldik ya? Kıçını kurtarmak için kaçan orangutanlar gibi koştum ne demek aynı anda geldik? Ben önce geldim, gider misin şuradan?"dedim öfkeyle. Bu onun sırıtmasının daha da yüzüne yayılmasına sebep olmuştu. Birkaç dakika bana cevap vermedi, fakat ardından yerinde zıpladı.
"Aslında tuvalete gitmem gerekiyor,"diye mırıldandı. "Al, bu seferlik hediyemiz olsun. Siz durun."
Sözlerine her ne kadar gözlerini devirsem de, gidişini sırıtarak izlemiş ve durumu 2-1 yapmıştık. Onun tayfası bu işe sinirlenecekti muhtemelen, fakat bizim kızların buna sevineceğinden yüzde yüz emindim.
Birkaç dakika sonra tüm öğrenciler teneffüse çıktığında, arkadaşlarım da yanıma gelmiş, anlattığım olaya erkeklerin sinirli gözlerle bizi izlemesi de eklenince katıla katıla gülmüşlerdi. Tabii, onlara inat olarak tam gözlerinin içine baka baka aşırı derecede kahkaha atmaları onların sonunda koridorun başındaki çözüm masasından kalkıp başka bir yere gitmelerini de sağladığında, zafer nidaları bu gülüşlerin arasına eklenmişti.
"O değil de,"dedi Alexis derin bir nefes alıp kendini sakinleştirmeye çalışırken. "Bizim 'harika' çocuk bugün Rachel'i gözleriyle yedi be!"
Muzip sırıtışımı dudaklarıma yerleştirdim. "Rachel, yakında gelir ve sana 'harika' çıkma teklifini yapar haberin olsun."
"Ya!"diye çemkirdi Rachel. "Hele bir yapsın o çıkma teklifini alır bir yerlerine sokarım! İğrenç o çocuk bir kere, hayatta çıkmam." Yüzünü buruşturdu.
"Sergi mi iğrenç?"dedi Aria yapma bir şaşkınlıkla. "O çocuk harika bir kere tamam mı!"
Sarışın kızın sözleri Rachel hariç üçümüzü güldürmüştü. Sergi, okulun başında sınıfın camından kendine bakarken, "Tanrı'm çok yakışıklıyım," diyerek ilk golü atmıştı. Ardından kendisine egoist dediğimizde bize kızmış ve yakışıklılıktan harikalığa terfi etmiş, yeni gelen bir hocaya kendini tanıtırken, "Harika Sergi,"demişti. Ve o günden bu güne bizim harika çocuğumuz olmuş, Rachel'in ondan ne kadar nefret ettiğini bildiğimiz için de ikisini shiplemiştik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Düşler Bulvarı
Historia CortaSevgi, öyle bir şeydi ki nefretin üzerini kar beyazı örtüsüyle kaplar; içten içe onu yok edip kalbi ele geçirerek ruhu yönetirdi. Aşk, onun yoldaşıydı. Can dostu, yönettiği krallıktaki kraliçesiydi. Birlikte olduklarında her şeyi, her zorluğu yener...