Acı.
Genç adamın kalbinde hissettiği tek şey, acıydı. Bu yaşına kadar acıyla uzaktan yakından tanışmamış kalbi şaşkındı, birden üzerine yüklenen duygulardan korkmuştu. Ama en çok ona bir şey olmasından korkmuştu.
Hala da korkuyordu.
Ellerinin acısını önemsemeden betonu kaldırmaya çalıştı, yıkıntılar arasından onu bulup çıkarmak, bir şeyi olmadığını görünce de rahatlayıp sıkıca sarılmak istiyordu ona. Belki de kokusunu ilk defa içine çekerdi? Aylardır inkar ettiği gerçekle yüzleşir, onu mutlu ederdi söyleyeceği sözlerle?
Endişeyle, "Balın!"diye bağırdı. Ses gelmesini bekledi, hayatta olduğuna, yarası olsa bile nefes aldığını anlamasına yetecek kadar bir ses duymayı bekledi. Fakat alabildiği tek cevap sessizlikti, bunca yıldır sessizlikten hoşlanan adam ilk defa ondan nefret ediyordu.
Derin bir nefes aldı, tüm gücünü kollarına verip tekrardan çekmeye çalıştı beton parçayı. Başaramamıştı ve bununla birlikte avcunu da kesmişti. Acıyla inleyip elini sıktı, bu hiç iyi olmamıştı.
Tam elini umursamayıp tekrardan deneyeceği sırada, ambulans sesini duymuştu. Kafasını çevirip arkaya baktı, sağlık görevlileri ve afet timi ona doğru yaklaşıyordu. "Yardım edin,"diye bağırdı. "Ses vermiyor, lütfen yardım edin."
Görevliler yanına gelip onu yıkıntılardan uzaklaştırmak istediğinde direndi önce, onun yanında olmalıydı. Onun yanında olmalı, ona burada olduğunu hissettirmeliydi, değil mi? Kendisini sevmiyor muydu Balın? İnsan sevdiğine tutunmaz mıydı? Yanında olup hayata tutunması için bir neden vermesi gerekiyordu ona, yanında durmalıydı. Bu aptal görevliler bunu neden anlamıyorlardı?
Sonunda kendi için uğraşmamaları, ona yardım etmeleri için kendisini uzaklaştırmalarına izin verdi; gözlerini bir an bile enkazdan ayırmazken kalbi hala acıyordu. Gözlerinin beyazlıkları kızarmıştı, ama ağlamayacağını biliyordu. Sağlık görevlisi eline pansuman yaparken umursamadı, şuan bir tarafını kesseler ve acıdan ölecek duruma geleceğini bilse bile umrunda olmazdı.
Şuan tek önemsediği Balın'dı.
Küçükken maç yaptıkları zaman gülümsediği küçük Türk Kızı'ydı.
Görevli, elinin pansumanını bitirdiğini söylediğinde kafasını salladı, gözlerini eline dikti. Acaba canı yanıyor muydu? Bir şey olmuş muydu ona? Belki de kurtulmuştu, duvarlar karşılıklı düşüp ona zarar gelmeyecek şekilde durmuşlardı? Nefes alabilecek kadar vardı yer? Umudunun tekrardan yeşereceği zaman, aklına gelenlerle kalbi sıkıştı. O zaman neden seslendiğinde cevap vermemişti?
Sorular beynini kemirirken, ellerini saçlarından geçirdi. Onun bu halde olmasının tek suçlusu Carolina'ydı. Ne diye çağırmıştı ki onu tadilat yapılan bir salona? Ne diye konuşmak istemişti ki onunla? Eğer mesaj atıp onu çağırmasaydı şuan evinde, sadece sarsıntıyla atlatacaktı belki depremi! Bir şey olmayacaktı, canı acımayacaktı! Balın'da da suç vardı, niye gidiyordu ki onun yanına? Umursamayıp evine gidemez miydi?
Bir an gerildi. Gidemezdi; çünkü mesajı kendisinin ona attığını düşünmüştü. Kendisi yüzünden oraya gitmişti. Onun yüzünden şimdi yıkıntıların arasında can çekişiyordu. Başka kimseyi suçlamanın alemi yoktu, her şey Neymar yüzündendi.
Alt dudağını ısırdı, eğer ona bir şey olursa bu vicdan azabıyla nasıl yaşardı?
Kaç saat beklediğini bilmiyordu, fakat en sonunda yıkıntıların arasından sedyeyle çıkarıldığını gördüğünde, soluğu onun yanında almıştı. Sedyeden sarkan elini tutmuş, sıkıp ona burada olduğunu hissettirmişti. Ambulansa bindiklerinde bırakmak zorunda kalmıştı ilk müdahaleyi yapabilmeleri için, endişeyle izlemişti tüm muayeneyi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Düşler Bulvarı
Short StorySevgi, öyle bir şeydi ki nefretin üzerini kar beyazı örtüsüyle kaplar; içten içe onu yok edip kalbi ele geçirerek ruhu yönetirdi. Aşk, onun yoldaşıydı. Can dostu, yönettiği krallıktaki kraliçesiydi. Birlikte olduklarında her şeyi, her zorluğu yener...