41. BÖLÜM

1.8K 62 7
                                    

(Merhaba canlar. Finale çok yakın olduğumuz için, çok heyecanlıyım. Ve birazda duygulu. Neyse. Bölüm ithafı sjsjn12'ye olacak. İyi okumalar.)
Ayça'm. Benimle evlenir misin? Ayça gözlerini sımsıkı kapattı ve hiç düşünmeden cevap verdi:
-Evet derim ama ben küçük gelin mi olacağım, dedi. Arda suratına baktı, Ayça'nın. Doğrusu bunu beklemiyordu. Ama Ayça haklıydı da. Biraz düşündükten sonra o da cevap verdi:
-Bana bir yaş söyle Ayça. Sen hangi yaşının uygun olduğunu düşünüyorsan, ben işte o zamana kadar seni bekler, ve evlenirim. Ayça küçüklüğünden beri en uygun evlenme yaşının 20 olacağını düşünüyordu. Arda'ya bakıp, gülümsedi:
-20.
-Ney???
-E 20.
-Ayça 4 sene sence de çok değil mi?
-Arda bu benim küçüklüğümden beri düşündüğüm evlenme yaşım. Anla beni.
-Haklısın ama 4 sene nası-
-Arda. Bana seni bekleyebilirim, dedin. Beklemeyecek misin yani?
-Yok da. Bana da acı.
-Arda. Anlamıyorsun beni. Arda diz çöktüğü yerden kalktı. Ve kutuyu kapattı, cebine koydu. İki ellerini de Ayça'nın yüzünün arasına aldı:
-Haklısın bitanem. Ben öyle işte söyledim sadece. Kusuruma bakma.
-Önemli değil sevgilim. Arda ve Ayça birbirlerine sarıldılar. Sonra Arda tekrar yere diz çöktü ve cebine koyduğu kutuyu tekrar açtı:
-Yeniden kaldığımız yerden devam edelim mi?
-Olur.
-Ayça'm. Benimle evlenir misin?
-Sonsuza kadar evet evet evet. Arda diz çöktüğü yerden kalkmadan, yüzüğü Ayça'nın parmağına taktı. Sonra da ayağa kalktı. Ayça Arda'ya uzunca sarıldı. Ve Arda'da Ayça'nın dudağına uzun bir öpücük kondurdu. Zar zor dudakları birbirlerinden ayrıldı. Ve çalan müzikle dans etmeye başladılar. Sonra da tekrar yemek masasına oturdular. Bu mutlu gün boyunca kesinlikle alkol almadılar. Ve yavaş yavaş toparlanıp, Arda'nın arabasına bindiler. Yol boyunca hiç konuşmadılar. Ta ki Ayça'nın evine gelince Ayça:
-Teşekkür ederim sevgilim.
-Ne demek sevgilim. Herşey sen ve mutluluğumuz için.
-Seni çok seviyorum.
-Ben de seni çok seviyorum. Bunu dedikten sonra Ayça, Arda'nın dudağına küçük bir öpücük kondurup, arabadan indi. Çantasından evin anahtarlarını çıkardı. Ve kapıyı açtı. Arkasını döndüğünde Arda hala arabasıyla beraber orda duruyordu. Arda'yı el sallayıp, evine geçti...
                                                   ⭐️⭐️⭐️
-Ohaaa!!! Kızım bu yüzük çok güzel!
-Yuh Selin! İyi ki bağırma dedim ya! Sağır Sultan bile duydu!
-Ya pardon. Ama yok böyle yüzük. Ne güzel zevki varmış Arda'nın ya.
-Ne dedin, ne dedin?
-Arda'nın.
-Sen hocam diyeceksin. Ona sadece ben Arda derim.
-Farkındaysan ikimizinde öğretmeni o Ayça.
-Hayır. Senin öğretmenin. Benim, ise nişanlım. Aynı zamanda müstakbel kocam.
-Şey Ayça. Ayça ve Selin gözlerini gelen kişiye çevirdiler. Gelen kişi, bir adet mahçup, aynı zamanda üzgün, ve aynı zamanda pişman olmuş halde olan Serkan'dı. İkisi de tam oturdukları kantin masasından kalkıyordu ki, Serkan, Ayça'nın bileğini tuttu:
-Lütfen. Beni dinleyin. 5 dakika yeter.
-Ne 5 dakikası be! Ben senin yüzünü görmeye tahammül edemiyorum. Sen daha bana tutmuş, 5 dakika diyorsun.
-Ayça. Bu konu Selin'ini de ilgilendiriyor. Ayça o an gözlerini Selin'e çevirdi. Selin kafasını olumlu anlamda sallayınca kantin masasına tekrar oturdular. Sonra Serkan'da oturdu. Ve Serkan boğazını temizleyerek, sözlerine başladı:
-Öncelikle ben senden babamın adına çok özür dilerim, Ayça. Arda hocanın vurulduğu o günün sabahında, ben senin adını sayıklayarak ağlıyordum. Biliyorsun. Babam iş adamı olduğu için, kolu heryere uzanıyor. Seni araştırmış ve Arda hoca ile bir aşk hayatın olduğunu öğrenmiş. Ha bu arada. Sakın merak etme. Sırrınız güvende. Neyse. Benim nasıl aşkla yandığımı görünce, baba yüreği işte. Dayanamamış. Bir adam yollayıp, Arda hocayı vurmuş. Sonra da yakalanmış. Neyse. Tabi ben bunları duyunca çıldırdım. Babamla kavga ettim ve o gün bu gündür eve dönmedim. Şimdi bildiğim bir yer var. Ne zaman canım sıkılsa, kafam esse, ben babamdan habersiz o gizli yere giderdim. O gizli yeri de annem kanserden ölünce keşfettim. Şimdi lütfen bunları sormayın. Neyse. Sonra babam bir kadınla evlendi. Melisa abla. Evet abla diyorum, çünkü çok genç. Babam annemi çok severdi. Onun ölümünden 8 yıl sonra Melisa abla ile evlendi. Ve ondan da kardeşim Yunus Emre oldu. Neyse. Neyse. Neyse. Sakın bu anlattıklarım ile bana acımayın. Çünkü ben bana acınılmasını istemem. Uzun lafın kısası, seninle olmadığımı anladığım zaman siz İstanbul'daydınız.  Gözlerim senin sırana kaydığında Selin'i gördüm. Uzun saçların, gözlerin, gülüşün geldi aklıma Selin. 2 gün boyunca hep seni seyrettim. Gerçekten sana karşı birşeyler hissetmeye başlamıştım. 3. gün geldiğimde yine kafamı senin sırana çevirdim. Sıranda sen yoktun. Sanki böyle kendimi büyük bir boşlukta hissettim. Canım mı yanıyordu. Evet. Sordum kalbime Ayça'mı Selin'mi, diye. Ayça'da hiçbir şey olmazken, Selin'i kalbime sorduğumda böyle karnıma ağrılar girmeye, kalbimde kelebekler uçmaya başlamıştı. O zaman dedim kendime. Oğlum Serkan. Git konuş diye. Selin. Ben sana aşık oldum. Benimle çıkar mısın? Serkan'ın anlattıklarını hayretle dinleyen iki kızın ağızları son söyledikleri ile açık kalmıştı. Ayça Selin'in gözlerine baktı. Sanki gözlerinin içi gülüyor gibiydi. Biliyordu. Selin hala ona karşı birşeyler hissediyordu. Sonra Selin nihayet Serkan'dan aldığını gözlerini Ayça'ya dikti. Ayça gülümseyerek onay verdi. Selin'de:
-Seninle çıkarım, Serkan. Selin bunu dedikten sonra Serkan ona sarıldı. Ve beraber konuşmak için Ayça'nın yanından ayrıldı. Az sonra Ayça'nın yanına Arda geldi. Ve:
-Ayça. Oturabilir miyim, sevgili öğrencim?
-Tabi, hocam. Ne demek. Estağfirullah. Sonra Arda, Ayça'nın yanına oturdu:
-Biliyorsunuz ki ilk dersim size. Atatürk'ün yaptığı savaşlarla ilgili bir sıkıntı yaşıyormuşsun. Zümrüt annem dedi. Bu ders onu anlatıcam.
-Ya ne gerek var. Biz şöyle bütün ders birbirimize baksak.
-Hayatım, cıvıma hemen. Okuldayız unutma.
-Peki hocam. Okuldayız. Unutmam! Ayça sinirle masadan kalktı ve sınıfa doğru ilerledi. Ve sonra da zil çaldı...
⭐️⭐️⭐️
-Evet çocuklar. Atatürk'ün katıldığı, ve yapmış olduğu savaşları öğrendiniz. Şimdi soru sırasında. Sınıftan hemen "of, pof, ya," diye sesler gelmeye başladı. Arda:
-Ama çocuklar, yapmayın böyle. Biliyorsunuz ki, dersin başında söyledim. Ne diye ortalığı velveleye veriyorsunuz ki. Sınıftan bir çocuk:
-Ama hoc-
-İtiraz yok çocuklar. Dersin başında söyledim. Neyse acaba kime soru sorsam. Hımm. Arda gözlerini öğrencilerinde bir müddet gezdirdikten sonra, göz gezdirmelerinin son bulduğu nokta Ayça olmuştu. Ders boyunca arada sırada göz kırpmış, Ayça ise sadece kafasını sıraya koymakla yetinmişti. Her ne kadar Ayça onun nişanlısı bile olsa, kendi dersinin dinlenilmemesine asla tahammül edemezdi. Ki Ayça'nın bu dersini dinlemediğini düşünmüştü. Hafiften sinirli sesi ile:
-Ayça! Ayça kafasını sıradan kaldırdı. Arda'nın hiç gözlerine bakmadan, sadece suratına umursamaz bir halde bakmakla yetinmiş, ve bu Arda'yı daha da çok sinirlendirmişti:
-Evet Ayça. Bize 1. ve 2. Balkan savaşlarını anlat! Ayça elleri ile gözlerini ovuşturdu. Boğazını da temizledi, ve sözlerine başladı:
-1912 ve 1913 yıllarından Balkan savaşları adı verilen, birinci ve ikinci Balkan savaşları meydana gelir. Birinci Balkan Savaşları'na katılmayan Mustafa Kemal, ikinci Balkan Savaşları'na Bolayır Kolordusu Kurmay Başkanlığı görevine getirilerek katılmış, ve birinci Balkan savaşında kaybedilen, bir kısım toprakların alınmasını sağlayan, kuvvetlerden birisi olmuştur. Arda ağzı açık, şok bir şekilde Ayça'yı dinlemişti. Aynı şekilde sınıfta. Arda şokuna yenik düşmeyip, hızla birkaç soru daha sordu, ve Ayça'da hepsini cevapladı. Arda:
-Aferin Ayça. Biz seni sınıfça uyuyorsun sanıyorduk ama, dersi uykunun arasında dinlemeyi başarmışsın. Ayça yüzüne alaylı bir gülümseme yerleştirdi ve:
-Asıl siz uyuyorsunuz hocam, dedi. Bütün sınıftan "oooo" sesleri yükselirken, Arda:
-Kesin sesinizi, serbestsiniz, dedi ve sınıftan gitti. O gittikten 2 dakika sonra zil çaldı ve öğrenciler dışarı çıktı. Selin:
-Ben Serkan'layım canım.
-Tamam canım. Ve sınıfta sadece Ayça kaldı. Az sonra Ayça'nın yanına nöbetçi öğrenci, aynı zamanda babasının arkadaşının oğlu, geldi:
-Ayça abla. Arda hoca seni çağırıyor.
-Nereye?
-Arka bahçeye. Ayça sesini cılızlaştırdı ve:
-Hastayım, Atakan. Gelemeyeceğimi söyle.
-Geçmiş olsun Ayça abla. Birşeye ihtiyacın olursa, biliyorsun. İdaredeyim.
-Tamam Atakan'cım. Merak etme. Atakan Ayça ablasına el salladıktan sonra gitti. Aradan yaklaşık 5 dakika geçmemişti ki sınıfa bir adet fazla sinirli Arda geldi. Hızla Ayça'nın bileğini kavradı ve sırasından öyle bir hışımla kaldırdı ki Ayça dizini sırasının sert demirine çarptı:
-Ne demek gelemeyeceksin, ne demek hastasın?
-Hastayım, hocam. Ayrıca lütfen. Okuldayız, sen ben yok. Siz biz var.
-Kes sesini Ayça. Derste bana laf sokuyorsun, arka bahçeye çağırıyorum, gelmiyorsun. Bu neyin tribi ha! İnsan nişanlısına böyle mi yapar? Bu söylediği son cümle ağzından fısıltıyla çıkmıştı:
-Aa. Hayatım. Cıvıma hemen. Okuldayız, unutma. Arda biran durdu. Kantinde söyledikleri aklına gelmişti. Ayça şuan zerresine kadar haklıydı. Ayça'nın aşırı derece de sıktığı koluna baktı hızla elini geri çekti. Sonra da Ayça'yı kaldırırken dizini çaktığı görmüş, ama aldırmamıştı. Ya da öyle yapmıştı. Sonra Ayça'nın dizini okşadı ve kulağına eğildi:
-Özür dilerim...

ÖĞRETMENİMLE GARİP İLİŞKİM (GARİP İLİŞKİ SERİSİ 1) ---DÜZENLENİYOR!---Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin