Nefes alamadığım şeyler.

6.4K 464 455
                                    

Y'N: Medyadaki şarkıyı kesinliiiikle dinlemelisiniz :") Medyadaki fanarta bir miktar öldüğümü de belirtmeliyim😱 Karakter ağzından yazmak istiyordum ama bayadır yazmadığımdan mıdır nedir elim gitmedi resmen ahhahahaha neyse yine çok konuştum umarım beğenirsiniz ♡

Karanlık yerini aydınlığa bırakırken gram uyku girmemiş gözlerini yorgunca okuduğu kitapta gezdirdi Draco. Ne yaparsa yapsın kafasını başka şeylere veremiyordu. Dudaklarında hala Harry'nin dudaklarının tadı olmakla birlikte zihni zümrüt yeşili gözlerle kaplanmış rahat vermiyordu. Kalbini yerinden sökmek istiyordu ama bir yandan da onu sevmek Draco'yu güzelliğe itiyordu. Aşk sizi bulduğunda aşkı bulduğunuz kişinin kahkahasında mutlu olup, orada boğuluyordunuz. Aynı zamanda acısı sizi de yakardı.

Ne garip değil mi? Aşk birinin yansıması olmanızı sağlıyordu. Draco 8 yaşındayken babasının söylediklerini hatırladı ve suratını buruşturdu. Babasına göre en büyük insanlık kusuru birini sevmekti.

Bir iç çekti ve kitabı bırakıp odasından ve Slytherin yatakhanesinden çıkıp bahçeye yürüdü. Okulun görkemi öyle büyüktü ki, koridorlarından her geçtiğinizde büyüsü sizi sarardı. Saat daha beş buçuktu ve herkes uyuyordu şüphesiz. Belki de onların hikayesi böyle olmak zorundaydı.Başka insanlarla evlenecek ve hayatlarını mutsuzluğa lanetleyeceklerdi. Draco başka kadınlarda zümrüt yeşili gözleri arayacaktı yıllarca. Huzur bulamayan bir ihtiyar olarak öldüğünde Harry orada olur muydu?

Rüzgar sarı saçlarını okşarcasına eserken soğuk havayı ciğerlerine çekti. Vücudunun yüzde yetmişi acıdan oluşan bir adam olarak ölmek istemiyordu. İnsanlar ona bakınca nefreti ve kibiri görmekte haklıydı çünkü o da böyle olmak zorundaydı.

Lucius Malfoy onun yumuşadığını duyarsa işler onun için çok fazla zorlaşırdı.

Bir kaç adım daha attığında orada görmeyi beklemediği biriyle karşılaştı. Albus Dumbledore düşen sonbahar yapraklarının arasında duruyor kurbağa gölünü izliyordu. Burasını çoğu öğrenciler bilmezdi zaten.

"Pek uyuyamıyor gibisin Malfoy." Draco Profesör'den korktuğunu ve ona saygı duyduğunu itiraf etmeliydi. Yaşlı adam her şeyi biliyor, kolayca çözümlüyordu.

"Uyku bir kaç haftadır bana uğramıyor." diye mırıldandı buz gibi sesiyle.

Profesör zeki gözlerle ona baktığında huzursuzca kıpırdandı. Profesör genç olduğu zamanları hatırlayamadığı kadar yaşlı hissediyordu kendini. "Belki de sen sürekli bir şeyler düşündüğün için uykuyu kovuyorsundur?"

Draco nefesini tuttu. Profesör biliyor olabilir miydi ki?

"Neyi ima ettiğinizi anlamadım Dumbledore." veya anlamamazlıktan gelmişti. Dumbledore bilmiş gülümsemesiyle Draco'nun omzunu pat patladı. "Bir büyücünün hayatını ailesi değil kendi şekillendirmeli genç Malfoy."

Ve daha sonra cübbesinin etekleri yapraklar arasında yüzerken bir rüyada yürür gibi oradan ayrıldı. Draco göle bakan büyük ağacın dibine oturduğunda saat kavramını çoktan kaybetmişti. Bu hale düştüğü için Malfoyların yüz karasıydı ama umrumda bile değildi.

'Kendi hayatımı, kendi isteklerime göre yaşayacağım.' diye mırıldandı göle doğru. Kendisini toparlayıp okula döndüğünde saate inanamadı. İnsanın kafası dolu olunca zamanı anlamıyordu besbelli. Kahvaltıyı ve ilk iki dersi çoktan kaçırmıştı.

-

Draco dersliğe doğru yürüdüğünde herkes deli gibi bir şeyler konuşuyordu ve hepsinin suratında bir şok hali vardı. Goyle ve Crabbe'yi gördüğünde onlara doğru ilerledi. İkilinin her zaman beyin özürlü olduklarını düşünüyordu Draco. Gerçi tüm okul öyle düşünüyordu. İkisininde büyük bir cüssesi, garip kahve saçları ve işe yaramaz büyü güçleri vardı.

Focus on me.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin