Taksim'e gitmeye hazırlanıyorduk ki Burak beni köşeye çekti ve konuşmaya başladı. "Kanka Mertcan bizi bekliyor onun yanına gidelim mi?" dedi. Nedense onları burda bırakıp gitmek istemiyorum. "O zaman Emirhan ve onlar ne olacak?" dedim.
"Onlara evde bi işimiz olacağını iki saate geleceğimizi söyleriz birşey olmaz hadi ya lütfen." Ben hiç bir zaman kıyamazdım ki bu çocuğa.
Cafe'nin bir köşesine sinmiş diğerlerini izliyordum. Birbirleriyle sakalaşıp, otuz iki diş gülümsüyorlardı. Mertcan kusursuz sesiyle bir şarkıdan diğer bir şarkıya geçiyor Burak ise ağzından salyalar akarak Mertcan'ı izliyordu.
Ben mi ? Ben kimsenin olmadığı bi tarafa geçip mutluluğun içinde olmak yerine mutluluğu izliyordum. Güzel birşey olmalı mutluluk diye geçirdim içimden. Hayatlarında herşey yolundaymış gibi gözüküyorlardı, belki de öyledir.
Cafe'de geçirdiğimiz birkaç saatin ardından yine Taksimdeydik. Tek fark bu sefer Burger King yerine Mc Donalds'da olmamız. Burak ve Emirhan alt kaltta bir şeyleri. Tabii birde bizim Taksim'de sabahladığımızı öğrenip Kaan gelmişti. Ben ise Oğuz ve Cem'in radarına takılıp burada kalmak zorundaydım. Birkaç dakikanın ardında Emirhan telaşlı bir şekilde geldi.
"Kanka halan arıyor seni istiyor acil gel!" dedi. Halam nasıl arayabilirdi Emirhan'ı.
"Ne diyosun lan halam mı aradı?" dedim kaşlarını çatarak. Emirhan yandan yandan beni dürtükleyince yalan olduğunun farkına vardım.
Oğuz'a dönüp "O zaman ben konuşup geliyorum yoksa beni öldürür!" dedim sahte bir telaşla. Emirhan'la aşağı indik ve planlarını anlattılar. Kaan "Ben bi yer buldum ama Burak ben Emirhan sen gidebiliriz" dedi bana bakarak.
"Ee onlar ne olacak?" dedim. Emirhan araya girerek
"Ya olmaz ben onları bırakmak istemiyorum sonuçta onlarla bizimleydi onları yarı yolda bırakmak olmaz." dedi bende kafamı sallayıp Emirhan'a destek verdim.
Her ne kadar karşı çıksakta en sonunda kendimizi Taksim sokaklarında depar atarken bulmuştuk. Evet onlara açıklamak zorunda olmamak için, birşey söylemeden kaçmıştık. Her ne kadar taksiydeyken binlerce kez aramalarına rağmen Emirhan'ın Ilknurun babası geldi acil gitmek zorunda kaldık demesiyle sıyrıldığımızı sanmıştık. Hadi ama kim inanırdı ki bu yalana.
Bir kaç araba turu sonunda Kaan'ın arkadaşının evine gelmiştik. Annesi uyuduğu için kedi gibi sessiz sakin yürüyüp konuşuyorduk. Idil olduğunu öğrendiğim kız bize dönerek
"Şu salonu kullanmıyoruz orda kalın siz annem hayatta girmez odaya." dedi. Bizde kabul ettik, sonuçta buraya gece yatabilmek için gelmiştik. Odaya girdiğimiz de iki kanepeye ve morgdan farksız odaya baktım. Ardından Idil annesi girmesin diye kapıyı kitledi. Bir kanapede ben ve Burak diğerinde Emirhan ve Kaan uyumaya çalışıyordu. Morg gibi bi yerde pek mümkün değildi. Burakla yapışık ikizler sarılıp ısınmaya çalışıyorduk.
"Dışarda kalsaydık daha iyiydi, yemin ediyorum dışarısı daha sıcak" diye söylendim.
Sabah "Kızım kalkın içeride yatın burası çok soğuk" diyen kadınla bakışıp kaldım. Açıkçası umrumda değildi burda beynim donmuştu ve algılayamıyordum. Kalkıp sıcacık Odaya, Emirhan'ın yanına geçip uyudum. Sonradan öğrendik ki, Kaan'ın tuvaletinin gelmesi sonucu kapıya vurmasıyla annesine yakalanmışız. En azından morgdan kurtulduk diye söylendim.
Hepimiz okulların açılmasıyla Taksim'den ayrılıp evimize dönmüştük. Yine birbirinden sıkıcı günlerin mahkumu olmuştuk. Okulda ki birbirinden gereksiz insanların yüzünü görmektense dersin sonuna kadar uyuyordum. Her hocanın neyim olduğunu sorduğu zaman başım ağrıyor dediğim için artık beynimde tümör olduğunu düşünmeye başladılar. Kendime dönüp bakıyorum, umutsuz bir kızdan başkası değilim. Umutsuz bir kızın sanrısı rolünü oynuyorum bu hayatta sanırım. Umutsuz olduğu zamanda sevmek isterler insan, ben istedim hep fakat evren bir kere olsun gülümsemedi. Her konuda zararlı çıkan ben oldum. Neden ben diye sormaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Düşünüyorum bazen, etrafımda ki insanlara bakıyorum. Hepsi gülüp, eğleniyorlar. Durmadan konuşup, şakalaşıyorlar. Kendimi onların yerine koymayı deniyorum, ben olsam 2 kelime ettikten sonra yorulurdum. İnsanları hiçbir zaman anlayamayacağım.