KOPYA

20 4 5
                                    

Spor salonundan çıktığımızda on dakika önceki halimden eser yoktu. Kendimi çok güvende hissediyordum. Ufuk'la yan yana yürüyorduk. Onun bana baktığını görebiliyordum. Arabaya geldiğimizde ben ön koltuğa oturdum. Ufuk arabayı çalıştırır çalıştırmaz bana doğru döndü ve "Çocukluk travması demiştin, bahsetmek ister misin?"

"Ben 7-8 yaşlarındaydım, neden bilmiyorum ama tek başıma kalamazdım. Ben de bu yüzden herkese karanlıktan korkuyorum derdim. Ailem de beni hiç yalnız bırakmazdı. Ama bir gün saat beş gibi babaannemin ölüm haberini almışlar. Hem benim onu o halde görmemi istemediklerinden, hem de uyumam gerektiğini düşündüklerinden beni bırakıp gitmişler. Ben o gece rüyamda mezarlık görmüştüm ve annem babam gittikten yarım saat sonra uyanmıştım. Hemen anne babama rüyamı anlatmak için onların yanına koştum. Ama onları göremeyince ağlayarak odama geldim. Tam o sırada elektrikler kesildi. Etraf çok karanlık oldu. Normalde karanlıktan korkmasam da o an çok korkmuştum. Ağlaya ağlaya uyumuşum. Bir de iki yıl önce annem ve babamı trafik kazasında kaybettiğim gece araba karanlık bir ormana yuvarlanmıştı. Ben karanlığı ölüm habercisi olarak görüyorum."

"Sen de korkunç şeyler yaşamışsın."

"Nasıl yani, sen de mi böyle şeyler yaşadın?"

"Uzun hikaye, belki sonra anlatırım."

"Ama ben merak ederim."

"İhanet meselesi, çok güvendiğim biri bir anda en büyük düşmanım oldu hem de sadece bir yanlış anlaşılma sonucu."

O an Ufuk'un gözlerinin dolduğunu gördüm. Ne yaptım ben ya, yine merakıma yenik düştüm.

"Özür dilerim, galiba zorladım seni."

"Yok önemli değil."

Bir kaç dakika sonra durduk. Tam neden durduğumuzu soracaktım ki eve geldiğimizi fark ettim. Yol ne kadar kısa sürmüştü böyle. 

"Hoşçakal o zaman, sonra görüşürüz." dedim ve arabadan indim. Arkadan bir ses "En kısa zamanda."

Eve geldim tam odama giriyorum ki zil sesi, delikten baktığımda Rüya'yı görüyorum. 

"Ne oldu niye geldin bakalım sen?"

"Merak ettim, n'oldu siz birlikteyken, maç yapmadınız herhalde?"

"Sen bir içeri geç, sonra ben sana anlatırım maviş."

İçeri geçtiğimizde Rüya yine sportif bir hareketle koltuğa atladı.

"Geçtik, anlat hadi, çatladım."

"Elektrikler kesildi, Ufuk da bana unutturmaya çalışırken uyuya kalmışım, sonra da gittik zaten."

"Nee, oha, yuh."

"Sakin ol, ne var ki bunda."

"Bak ben hissediyorum siz müthiş olacaksınız, harika olacaksınız, ben sizi iki dakikada ayarlarım."

"Saçmalama, o haldeyken kim birisini yalnız bırakır ki, üstelik bana uyku hapı vermedi herhalde, o benim salaklığım."

"Aman iki dakika romantik olsan ölürsün, belki sen uyurken yüzünü inceledi falan nereden biliyorsun?"

"Aradığınız Masal'a şuanda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar denemeyiniz."

"Ay sen de. Ben de kalkayım zaten. Anneme beş dakikaya gelirim dedim. Ha bu arada Ufuk Yavuz. Bakarsın belki. İnstagram'daki adını falan bilmiyorum. Sende facebook'tan bakarsın."

"Var ya senden korkulur. Hadi görüşürüz o zaman ben uzanacağım biraz."

"Tamam canım geçirme beni, ben zaten giderim."

"Güle güle"

Rüya'nın gittiğinden emin olduktan sonra hemen bilgisayarı açıp Facebook'a girdim. Ufuk Yavuz demek. Bir an kendimi çok kötü bir şey yapıyormuş gibi hissettim. Aman, kötü bir şey yapmıyorum ki, herkese açık olan bir hesaba göz atacağım sadece. İsmi yazdığımda karşıma üç seçenek çıktı. Ben de resimde Ufuk'un resmi olana tıkladım. Resimlerde hemen kız var mı diye baktım. Ne oluyor bana, yine saçmaladım.

Bilgisayarı kapatıp mutfağa gittim kendime bir tost yapıp koltuğa uzandım. Televizyonu açtım. Titanic. Herhalde bin kere izlemişimdir. Ama bir daha izleyebilirim herhalde. En son saate baktığımda saat sekizdi. Bugün biraz erken yatayım. Sonra bu yorgunlukla okula gidemeyeceğim. Yatağa başımı koyduğum gibi uyudum. Sabah uyandığımda hemen giyindim. Hafif bir makyaj yaptım ve çıktım. Dışarı çıktığımda yerde beyaz bir zarf gördüm. Bu ne böyle, içini açtım:

Benim intikam almaya ihtiyacım var, intikam soğuk yenir diye çok bekledim. Evet, artık zamanı geldi. İntikamımı senin sayende alacağım. Beni tanı diye sana resmimi koyuyorum. Ama zaten sana hiç yabancı gelmeyeceğim. 

Bu ne, şaka falan mı, hiç şaka gibi durmuyor. Hemen zarfı tekrardan açtım ve içinde bir resim durduğunu gördüm. Hemen resmi aldım ve içini açtım. Kumral saçlar, yeşilimsi gözler, o gülümseme. Bu olamaz hayır. Bu Ufuk mu, benden niye intikam alıyor ki! 

Hemen Kerim'i aradım ve ondan Ufuk'un adresini istedim. İlk önce biraz sorguladı ama ben geçiştirdim. Adresi aldıktan sonra hemen arabaya bindim ve oraya gittim. Arabanın kapısını açtıktan sonra karşıma Ufuk çıktı. Hemen zarfı aldım ve ona doğru fırlattım. "Bu ne?" diye bağırdım. Bana şaşkın şaşkın baktıktan sonra yerden zarfı aldı ve inceledi sonra yüz hatları gerildi. 

"Masal, buradan gitmen lazım. Hem de çabuk."

"Neden, kimden kaçıyorum, senden mi?"

"Benden değil, şuan açıklama yapamam, gidiyoruz."

"Nereye?"

"Masal, bak o senin peşinde, acele etmezsek seni bulacak, belki de buldu."

"Ufuk bana her şeyi anlatır mısın?"

"Arabaya bin anlatacağım."

Beni sürükleyerek arabaya bindirdi ve sürücü koltuğuna oturdu, ben de yanına oturdum. Çok şaşkındım.

"Anlatacak mısın?"

"Benim bir ikizim var, adı Umut. Biz onunla çok yakındık. Bir de onun Defne isminde bir kız arkadaşı vardı. Bir gün kavga etmişler. Umut kıza bağırmış. Kız da onları barıştırmam için konuşmak istedi, sonra benim evime geldi. Bana olanları anlatırken ağlıyordu, ben de onu avutmak için ona sarıldım. Umut'u sevindirebileceği şeyleri anlattım. Kız evden çıktı tam giderken araba çarptı. Ve Defne'yi kaybettik. Ben Umut'un yanına gittiğimde ise bana saldırdı. O gün o da benim yanıma geliyormuş. Defne'yle sarıldığımızı görmüş. Zaten Defne'nin ölümü paramparça etti onu. çok değişti. Herhalde seninle beni spor salonunda falan gördü. Sevgili olduğumuzu zannediyor. Özür dilerim. Biraz sabret halledeceğim ben bu meseleyi."

Ne diyeceğimi şaşırdım, bu adam intikam almak istiyorsa, beni öldürmeyi mi amaçlıyordu? O sırada Ufuk'un telefonla konuştuğunu gördüm. Dinlemeye başladım.

"Damla, ben uzun süre yanında olamayacağım, bir arkadaşımın yardıma ihtiyacı varmış. Sen bensiz idare edersin. İşimi kısa sürede bitirmeye çalışacağım."

"Damla senin en sevdiğin kuzenin değil miydi, neden anında ona haber verdin ki?"

Bir an bana garip bir şekilde baktı kafasını kaşıdı ve konuşmaya başladı.

"Ona okul için yardım edecektim, yanına gidiyordum. Endişelenmesin diye haber verdim."

"Nereye gideceğimize karar verdin mi?"

"İstanbul"

"O kadar uzağa mı?"

"Umut, çok tehlikeli olabilir. Güvende değilsin. Orada bir arkadaşımın yanında kalacağız."

"Tamam."

İstanbul, ben ve Ufuk, aynı zamanda tehlike. Okulda müdürün yanında azar işitmeyi, şuana tercih ederdim. 

ARKADAŞLAR, BÖLÜMLER BÖYLE Mİ DEVAM ETSİN YOKSA DAHA UZATAYIM MI? AYNI ZAMANDA FİKİRLERİNİZİ BELİRTİRSENİZ SEVİNİRİM


Yalandan KalpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin