Bölüm-14

1.9K 106 81
                                    

Smut barındırmaktadır! Bu bölüm FightForLarry için istediģin smut geldi bebeq

Harry'nin ağzından:
Büyük zorluklarla arabada üstümüzü değiştirmiş, balayı için gideceğimiz Venedik uçağına yetişmek amacıyla koşarak -ve elele oluşumuzdan dolayı insanların igneleyici bakışları altında- havaalanına girdik. Henüz yarım saat olduğunu görüp rahatlamış ve Louis ile aynı anda kendimizi koltuklardan birine atmıştık. "Şu homofobik bok torbalarının bakışlarından da, kendilerindende nefret ediyorum." Diye söylendi Louis, başını omzuma yerleştirirken. "Bende." Bir süre daha bana bakan kızlardan ve yine o insanlardan yakınmalarına dayanamayıp ani bir hareketle ayağa fırladım. "Hey! Lanet homofobik bok torbaları!" Bütün gözler bana döndü. "Evet evet siz! Ve beni  veya kocamı kesen kızlar! Gözlerinizi bizden alın ve kendi işinize bakın! Ya da bakın ve gerçek aşkı görün! Bütün aşkı karşı cinste arıyorsunuz! Hem cinsinizdeki güzellikleri ve eşcinselliğinizi fark ettiģinizde hayatın daha güzel olduģunu anlayacaksınız! Şimdi saçma homofobikliğinizi bir kenara bırakın ve kendi benliğiniz ile gerçek aşkı bulmaya odaklanın!" Etraftan alkış sesleri yükseldi. Kollarımı iki yana açıp etrafa 'işte ben sürtükler' gülüşümü attım. Louis kolumdan tutup beni koltuğa oturttu ve dudaklarımı esir aldı. "Sendeki bu... meslek hastalığı galiba?" dedi benden ayrılıp alnını alnıma yaslarken. "Boşuna bunca zaman LGBT hakları için avukatlık yapmadım." dedim bilmiş bir tavırla. Uçak anonsuyla alınlarımızı ayırıp, elele tutuştuk ve dış hatlar çıkışına doğru ilerledik.

Uçaktaki yerlerimizi aldıktan bir kaç dakika sonra uçak kalkışa geçmişti. Louis elimi sıkmaya başlamış, bende suratımdaki acı ifadesini ona belli etmemeye çalışıyordum. "Tanrım, Louis!" diye inledim acıyla. "Parmaklarım.." "Özür dilerim bebeğim. Bu kalkış anları beni geriyor biraz."dedi parmaklarıma öpücük kondururken. 'Sorun yok' manasında diğer elimi kaldırıp, elimi Louis'den kurtardım. "Şey beyefendi. Bir şey sorabilir miyim?" dedi yan tarafımda oturan kızlardan biri. "Tabii ki."
"Psikolog musunuz, yoksa avukat mı? Şu havaalanında yaptığınız konuşmadan dolayı, kız arkadaşımla iddiaya girdik de."
dedi yanında oturan kızı işaret ederken. "Avukatım. Peki iddianın sonunda ne vardı?" "Bu gece kazanan üstte olacaktı." dedi hüzünlü bir şekilde. "Sen kaybettin galiba?" diye katıldı Louis muhabbete. "Maalesef."
Bir süre daha Destiny ve Hope ile -adların bu olduğunu söylemişlerdi- -ve yazarın smiler'lığı kabardı- bir süre daha sohbet ettik. Louis'in uykum geldiğini belirten söylenmeleri yüzünden sohbetimiz sona erdi.

Üstümüze aldığımız pikenin altından elimi bacağına attım ve okşamaya başladım. Bir yandan da tepkilerini  kontrol ediyordum. Gözlerini hızlıca açtı ve tavana baktı bir süre. Sonra hızla bana döndü. "Harry.. yapma.." dedi kısıkça inleyerek. Omuz silktim ve hafif ona kayarak elimi pantolonunun içine soktum. Boxerinin üstünden kabarmış erkeksiyonunu okşarken, inlememek için kendini sıkıyordu. "Tuvalete gideceğim... iki dakika sonra yanıma gel.." dedi ve erekte olmuş erkekliğini saklamaya çalışarak tuvalete yöneldi. Yüzümde piçimsi gülümsemeyle beş dakikanın gecmesini bekledim. Eğer daha kısa sürede gitseydim fark edilirdi. Saatimi kontrol edip arkasından tuvalete girdim. Pantolonunu dizlerine kadar indirmiş, klozetin üstünde adımı inleyerek -sessiz olmaya çalışıyordu-  'oğluna' mastürbasyon yapıyordu. Pantolonumu indirip kucağına oturdum. "Cık cık cık.. burada sert bir şekilde seni bekleyen kocan varken.. mastürbasyon yapmamalısın LouLou." Kalçamı erkekliğine daha çok bastırdım. Tam inleyecekken dudaklarımla engelledim. Dudaklarımı açlıkla sömürürken, kucağında ona daha çok sürtünüp, boğazından hırıltılar çıkarmasını sağlıyordum. Boxerimi indirmeye çalıştı. İndiremeyince sinirle bir inleme koydu. Onu daha fazla zorlamamak için, kalçamı biraz kaldırıp yardım ettim. Aniden beni erkekliğine oturtup, içimi doldurdu. Tam acıyla inleyecekken, hareket edip, prostatıma vurdurmaya başladı. "Tanrım Louis!" diye zevkten bir inleme koyuverdim.
"Çok güzelsin. Hele de benim için inlerken." dedi boynumu öpmeye başladığında. Bir süre sonra içime boşaldı. Çok geçmeden de ben. Rahatlamanın ardından son kez Louis'in dudaklarına öpücük kondurup, kucağından kalktım. Hızla boxerım ve pantolonumu giydim. Saçlarıma şekil verip, yüzümü yıkadıktan sonra Louis'e göz kırpıp tuvaletten çıktım.
Yaklaşık bir kaç dakika sonra, yanımda yerini almıştı. Zaten sonra da inişe geçmiştik.

Uçaktan iner inmez soluğu otel odasında almış, birer duş sonrasında da Venedik'in bol sulu sokaklarında bir sandalla dolaşmaya başladık. Alternatif restorantlardan birine girip, akşam yemeği için bir şeyler sipariş etmeye karar verdik. Garson yanımıza geldiğinde her zaman ki klasik soruyu yöneltti. "Ben bir sala-" "Eğer bu seferde salata istersen, kendimi şu buz gibi sulara bırakırım Harold." "Ama sağlıklı-" "Peki. Hasta olmamı istiyorsun galiba? Balayımızı zehir ederim. Bir de böyle düşün." dedi yüzündeki piçimsi gülümseme ve göğsünde birleştirdiği kollarıyla bana bakarken. Bir süre daha bakıştıktan sonra, garsonun yalancı öksürüğüyle pes ettim. "Ben bir  bonfile alayım. Ama az yağlı ve bol dere ot-" "Çok pişmiş olsun  ve gram ot istemiyorum. Ikimize de ondan getir sen." diye tekrar çıkıştı  ve garsonu gönderdi Louis. "Senin sağlıklı yiyeceklerle sorunun ne?" "Benim o yiyeceklerle sorunum yok zaten. Çok zayıfladın Harold. Sen  ' Sağlıklı' diye yırtınırken, vücudundaki yağ ve tuz oranını iyice düşürüp rahatsızlanmak mı istiyorsun? O zaman sigara ve içkide içme." Çok mantıklı konuşmuştu. Ağzımı açamadım. -ve yazar burayı yazarken koptu bdnsjshshbsnks-
Yemeğimizi sükunetle yerken, mum ışığında iyice mükemmelleşmiş yüzünü izledim bir süre. Gözleri gözlerimi buldu ve gülümsedi. Bir süre sonra yemeğimizi bitirip restoranttan ayrıldık. Kanalların ayırdığı, restorantın karşisindaki ana karaya geçtik ve bir süre halk pazarında ve hediyelik eşya dükkanlarında oyalandık. Otele yöneldiģimizde  peşimizden minik tatlı bir Golden cinsi köpek koşmaya başladı. Louis köpeği farketmesiyle elimden tutup, resmen depara kalkmıştı. Ama ben gülmekten koşamıyordum. Ara sokaklardan birine Louis'i çekip duvara yaslandım ve kahkaha atarken soluklanmaya çalıştım. "T-tanrım! Köpeklerden korktuğunu bilmiyordum." dedim göz yaşlarımı silerken.
"O senin sadece köpek diye adlandırdığın, kocaman bir pitbull'du." "Abartma LouLou. Minik bir Golden'dı sadece."
Olduğumuz sokağa minik bir köpek havlayarak girmisti o sırada. Louis anında arkama geçti. Minik köpeği kucağıma aldım. Tasmasında Shiva yazıyordu. -Can kardeşim ve onun minik köpeği Shiva'ya selam olsun-
Louis'e biraz yaklaştırdığımda "Tanrım! Harold o küçük canavarı benden uzak tut!" Diyip ellerini önüne siper etti ve  bir kaç adım uzaklaştı.
"Loueh abartma. Sadece minik bir köpek. Baksana ne kadar tatlı!" dedim başını okşayıp, öpücük kondururken. Köpeğin ona attığı sevimli ve hüzünlü bakışlara dayanamayıp yavaşça elini uzattı. İlk önce kararsız bir şekilde elini geri çekti. Ona güven verici şekilde gözlerimi yumunca, başına uzanıp okşadı. Köpek kucağıma mayışınca daha fazla okşadı. Korkusunu atlatmış gibi görünüyordu. Biz ara sokaktan çıkarken bir genç, Shiva diye bağırarak önümüzden geçmişti. "Shiva'nın sahibi siz misiniz?" diye bağırdım arkasından. Geri döndü ve yanımıza geldi.16 - 17 yaşlarında genç bir erkekti. Kucağımdaki köpeği fark ettikten sonra, kucağına aldı. "Tanrım, Shiva. Senin için çok korktum." dedi köpeğini öperken. "Teşekkür ederim bayım. Yaklaşık yarım saatir onu arıyordum." Bir kaç teşekkür cümlesinden sonra yanımızdan ayrıldı. Otelimize dönüp, üstümüzü değiştirir değiştirmez yatağa atladım ve cenin pozisyonun aldım. Çok geçmeden, Louis de arkamdaki yerini aldı ve kollarını belime sarıp beni kendine çekti. Omzuma minik bir öpücük kondurdu. "Iyi geceler sevgilim."
"Iyi geceler kocacığım."

2 hafta sonra:

Rüya tatili sona ermiş ve biz Londra'ya mecburi dönüş yapmıştık. Arabamıza bindikten sonra elimi radyoya attım ve güzel şarkılar çalan bir kanal bulana kadar değiştirdim. En sonunda radyoda Demi Lovato Stone Cold duyunca durdum. -tabii yengesi ya nsmjajsh - 
Şarkıya eşlik ederken, Louis iğrenç ve kalın sesime -yazar çarpıldı, HarryGirller affedin-
övgüler yağdırıyordu. Gözlerimi yan candan alıp yola döndüğümde karşımızdan yalpalayarak gelen tırı farkettim. "LOUIS! TANRIM! HAYIR!"

yine ben ve yine dram snkajahsheh hadi ama bana sulu gözlerinizle bakmayin. Aģlarım:'( nasıldı? Final bölümünun kurgusu hazir. Hani ona göre diyorum yorum oy falan;)

I Don't Want To Feel Alone》Larry StylinsonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin