☆★BÖLÜM 7

76 9 11
                                    


Bugün Ramazan. Her Ramazan olduğu gibi gece baykuşu gibi uyumadım. Çünkü uyursam bir daha uyanamam. Ayrıca davulcu merakım vardır. Sahur vaktinin gelmesini pencerenin önünde beklerim. Hatta şu anda davulcu nöbetindeyim. Pencereden dışarısını izliyorum. Îki rengi..siyah ve beyazı. Başka bir renk yok. Sadece siyah ve beyaz var. Atışmalarını izliyorum , öylece. Îkiside çok kararlı , dediğim dedik. Biri aydınlatmaya çalışıyor , diğeri karartmaya.

Ama yine de bir renk kazanıyor. SÍYAH. Beyaz kaybeder her gece. Siyaha göre o kadar küçük ki her köşeyi aydınlatmaya yetişemiyor. Siyahın yanında her gece yetersiz kalır.

Her gece siyahın kazanmasıyla başlıyor. Karanlık , ıssız , sessiz , soğuk...O yüzden geceleri pek sevmem.

Sonra köşeden biri belirdi. Göbekli , hem de baya. Aa yok ya! Davuluymuş o. Îşte! Geldi davulcu. Güm gümm güm gümm! Davuluna sert bir şekilde vuraa vuraaa geliyor. Adımları çok hızlı. Buraya yaklaştı. Sonra...sonra..
Ben el sallıyorum! Evet , el salladım! El sallayınca tabi , beni farketti. Elinde tokmak olduğu için heralde el sallayamadı. Sadece gülümseyerek hızlıca başıyla selam verdi. Sonra aniden gözden kayboldu...

Güm gümm güm! Güm güm gümm!

Bi dakika ya davulcu geri mi döndü?...Mani mi söylüyor? Az önce niye söylemedi?

-Kalkma vakti geldiiiii!
Güm güm güm!

Bu kadar uyunur muuuu!
Güm güm güm!

Rezzan hemşire seni yiyceeek!
Güm güm güm!

Biraz daha kalkmassaaaan!
Güm güm güm!

Sağanak yağmur yağcaaaaak!
Güm güm gümm!

Böyle mani mi olur ya! Bi dakika! Bu...Idil'in sesi! Ne yani davulculuğa mı başladı? E tabi dayanamadı Rezzan hemşireye.

Gümmmmm!!!

Birden kulağımın acısıyla uyandım. Tepemde üçü birden dikilmiş kıkırdıyorlar. Ben sinirle ayağa kalkınca üçü birden odadan kaçıştılar. Arkalarından bağırdım;
- Sorcam ben size böyle uyandırmanın hesabını!

Mutfağa girdiğimde Aslı kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Hep beraber masayı hazırlayıp kahvaltı etmeye başladık.

Cadılar! Hiç birinden de çıt çıkmıyor. Tabi ben de onlara kızgın bakışlar atıyordum. Tüm sessizliği bozan Aslı oldu.

-Ekmek alır mısın Kübracım?
-Yok , sen onu davulcuya ver. Mâlum , çok acıkmıştır.

Ekmeği Idil' in önüne koymasıyla şaşkınlık ve gülmemek arasında gidip geldim. Çatlak bu kız ya! Daha çok saf.

Tek şaşkınlık içinde olan ben değildim. Îclâl' le Îdil'de şaşkınlık içindeydiler.Ciddi olmaya çalışarak;

- Bugün cezalısın Îdil! Hastanedeki bütün işlerimi sen yapıcaksın!

Dayanamayarak hepimiz birden kahkaha atmaya başladık.

- Zaten ben biliyodum Îdil'in yaptığını. Manisini bütün mahalle duydu.
-(Aslı) Bütün mahalle?
- Sizin yüzünüzden rüyamda davulcu gördüm. Ayrıca...sağanak yağmur derken?

Bi kova suyu üstüme boşaltıcak değillerdi herhalde!
Birbirlerine bakıp gülümsediler.
Aslı parmaklarıyla tarif ederek:
- Azcık bir şey ya! Küçük...bir damla yani...
Îclâl Aslı' ya bakarak düzeltti daha doğrusu arttırdı.
- Yarım..bardak ta olabilir.
- (Îdil) Sanırım..biraz daha fazlaydı.
- Allah' ım açık arttırma mı bu! En son ki teklifiniz nedir kızlar?
-(Aslı) Idil sen söyle. Sonuçta dökücek olan sendin. Sen görmüşsündür ne kadar olduğunu.

Idil önce Aslı'ya işaret parmağını sallayarak görüşücez bakışlarını yolladı. Sonra bana gülümseyerek cevap verdi.

- BÎR BARDAK...

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Bir.... bardak.....mı? Uyurken yüzüme o kadar suyun dökülmesiyle kim bilir ne hale gelirdim. Acımasız bunlar! Cani! Iyi ki onlar dökmeden ben uyanmışım.

-(Idil) Iyi tarafından düşün Kübra. Yüzünü yıkamana gerek kalmıycaktı. Hem de uykun açılmış olucaktı. Değil mi ama?

- He tamam o zaman! Hatta siz şöyle yapın; Ben uyurken damar yolundan verin sıvı gıdaları , kahvaltıya da gerek kalmaz!

-(Aslı) Kübracım..aslında biz çiçek suluyoduk.

Îltifata bak , çiçek suluyomuş!

- (Kübra) Neyse çok konuşmayın , hadi bitirin kahvaltınızı geç kalmayalım.

*

Hastaneye vardığımızda içeride Rezzan hemşireyle karşılaştık. Aslı hemen yanına gitti ve her zaman ki yağcılığına başladı. Sırf en sevdiği işleri yapabilmek için. Çok sevdiğinden değil tabi ki. Gülümseyerek sevimli bir şekilde konuşuyor bide...

- Hemşirelerin başhemşiresi günaydın. Her zaman ki gibi yine dinç gördüm sizi.

Yazık! Kadın usanmış bir şekilde bakıyor kıza. Ne çekti bu Aslı'dan!

Yanlarına gidip tüm gülümsememle Rezzan hemşireye kahveyi uzattım. Aslı'nın da kulağına eğilip "yağcılık öyle değil böyle olur." diye fısıldadım.

- Günaydııııın!

Yüzüme tuhaf bir şekilde baktı. Yabancı birini tanımaya çalışır gibi.

Ben Kübra , bu da kahve. Kahve soğur , ben soğumam.

...demek isterdim ama sadece "kahve" diyebildim ne yazık ki.

Ahh ah! Bu kahveyi üzerine dökmek vardı şimdi de , bende o cesaret yok. Îş sonuçta..

Ben öyle deyince bide kahveye tuhaf tuhaf bakmaya başladı. Sanırım açıklama yapmam gerekiyor.

- Sabah kahvesi. Iyi olur. Açılırsınız. Hemm....
böylelikle hemşireleri daha iyi kızdırırsınız!

Ben ne dedimm!

Hmmm..Şu anda bana şaşkınlık içinde bakan iki çift göz var.

Rezzan hemşire bana önce sinirle baktı. Sonra gevşedi...gevşedi..

- O kahveyi sen iç de hazırlıklı ol sinirlenmemeye! Çünkü bugün yeterince kızdırılıcaksın!

- Ayvayı yedimm!!
- "Önce kahveni iç!" , diyen Aslı kıkır kıkır gülmeye başladı.

- Gülme!

Bu sefer de sesimi taklit etmeye çalışarak konuşmaya başladı.

- Yağcılık öyle değil böyle olur.

Bölümü beğendiyseniz lutfen yıldıza tıklayın. Cünkü olmamış , begenmediniz sanıyorum. Okunma sayısina gore cok farkli begeni sayisi.
Bu arada dusuncelerinizi cok merak ediyorum. Yorumlarınizi bekliyorum.
Hatta kucccuk bir surprizim vaaaar! Ama surpriiiiiizzzz!
Hoşcakalın
Hep...hep mutlu olun!

Okumaya zaman ayiranlar , begenenler ve yorum atip emeklerimi bosa cikartmayanlar icin gercekten cok tesekkur ederim. Surpriz yakinda...

Denizimdeki Dalgam Olur Musun?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin