3.Bölüm

16 5 4
                                    

Yavaş yavaş kendime gelmeye başlıyordum. Gözümün üzerinde tarif edilemez bir baskı vardı. Sanki göz kapaklarım bana savaş açmış ve beni uyutmak istiyordu. Zorla da olsa bu savaşın galibi ben oldum.



"Neredeyim ben? Siz kimsiniz? Selma teyze sen misin?"



"benim kızım ben. Hastanedesin şuan."



" Hastanede miyim? Ne işim var benim burada?" dedim. Şaşkınlığımı gizleyemeden. En son evin kapısını açtığımı hatırlıyorum ama sonrası yok. Elimdeki seruma bakmaya başladım benim buradan çıkmam lazım. Oldum olası böyle yerlerden nefret ederim.



" Kızım sabah senin kapına geldim kapını açmadın. Akşam eve girdiğini görmüştüm ama sabah çıktığını görmedim. Bende merak ettim seni kapını çalmaya başladım açmadın. Uykuda olsa kesin uyanırdı dedim ve çilingir çağırıp içeri girdim ve seni kapının önünde baygın bir vaziyette buldum. Sonra işte hastaneye getirdim."



Nasıl olur ya ben neden bayıldım ki acaba. Daha önemlisi kapıdan hemen girince bayılmam.



"Peki ben nasıl bayılmışım?"



"Kızım galiba evine hırsız girmiş."


Şimdi anladım işin aslını ben eve girince beni bayıltıp soyguna devam ettiler.



"Dimyat a pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak tam olarak bu heralde."


Benim gibi bir hırsızın evine başka bir hırsız girip soygun yapıyor. Ama benim kadar usta bir hırsız olmadığı belli. Ben olsam kendi evime girmezdim. Dışarıdan orta halli bir ailenin evi gibi duruyor evim. O kadar zengin dururken benimkine girilmesi garip.



" Ne Dimyat'ı ne pirinci kızım sen ne diyorsun? Hiç birşey anlamadım."



"Yok birşey Selma teyze. Neyse hadi çıkalım artık uyandığıma göre."dedim. Ben o bulgur sözünü içimden söyledim sanıyordum ama demek ki öyle değilmiş. Elimdeki serumu çekiştirmeye başladım ama Selma teyze beni durdurdu.



"Dur deli kız ben bir doktorla konuşayım. Sonra çıkartırsın." Dedi ve odadan çıktı.



O çıktıktan sonra bende olanları düşünmeye başladım. Nasıl benim evime girerler ya. İç sesim sen yaparken iyi başkası yaparken mi kötü diye bana çemkirmeye başladı. Ona hak verdim ve bu işi üstelememem gerektiğine karar verdim.



Yatakta oturur pozisyonda dururken kapı aceleyle açıldı.



" Kardeşim nasılsın? Bir şeyin var mı?" diye heyecanla soluyan bir adam girdi odaya.



Şaşkınlıkla elimi ona doğrultup " Yusuf sen misin?" diye sordum. Bir süre gözlerini kıstı ve beni tanımaya çalışır gibi bir hali vardı.



" Eylül sen misin? Senin ne işin var bu odada? Mehmet nerede?"



" Evet benim de Mehmet diye birini tanımıyorum."



" Nasıl tanımıyorsun burası Mehmet in odası değil mi? Mehmet Demir tanımıyor musun gerçekten."



"Mehmet Demirrrr...." dedim düşünürmüş gibi yaparak ama sonra " Tanımıyorum." Dedim.

" Bana bu odayı söylediler. Mehmet benim en yakın arkadaşım. "



" Anlıyorum seni ama burası benim odam. Üzgünüm."



"Tamam o zaman ben danışmaya bir daha sorayım. Geçmiş olsun." Dedi ve odadan çıktı.



Yüzünün bu kez de telaşlı haline şahit olmuştum. Onu ilk gördüğümde üzgün duran yüzünü görmüştüm ama itiraf etmek gerekirse bu adamın her hali güzeldi.

Nisan Yağmuru Ve Eylül SonrasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin