ŞVA- KESİT "KRİZ MASASI"

44 10 1
                                    

=SİNEM'DEN=

Şu son üç yılda en çok zaman geçirdiğimiz yerdeydik. Kriz masasında. Her zamanki gibi, her zamanki kişilerle, ama her zamankinden daha önemli bir sebeple.
Daire masanın etrafında topandık ve pozisyon aldık. Haritayı masaya yaydım ve derhal planı anlatmaya başladım.
"Evet gençler. Başlıyoruz."
"Pekala, hedeflerle ilgili ne biliyoruz?"
Dikkatimin dağılmaması için Emir'in yüzüne bakmamaya çalışıyordum ama birden sorduğu soruyla boş bulunup o tarafa döndüm. Gerisini anlatma işi Ece'ye aitti.

"12 hedefimiz var. Yer altına alfabetik bir biçimde dizilmişler ve en yüksek güvenliklisi şu en tepede bulunan. Adı ise çok manidar, 'AHKÂR'. Resmen bize meydan okuyorlar."

"Ne yani, yaptıklarını yanına mı bırakacağız?"

Toprak'ın suratı gerildi. Emir, Mert, Furkan ve Kuzey'e baktı ve tek eli yumruk haline geldi.

"Tabii ki bırakmayacağız. Bu adam Kabza'yı öldürdü. Bu adam Kilit'i öldürdü. Bu adam bizim kardeşlerimizi öldürdü. Bu adam hepimizin canına kasetti. Sizce rahatça yaşamayı hakediyor mu?"

Gözlerimin rengi koyulaşmıştı.

"Haketmiyor."

"Peki. Nereden başlıyoruz?"

İşte kilit soru. Mantığına hayranım Yağmur'um.

"Çok basit. Ahkâr'dan."

Furkan lafa atıldı.

"Ne demek Ahkâr'dan? Anlatılanları nerenden dinliyorsun sen Asır? Az önce Ateş, Ahkâr için 'En yüksek güvenlikli olanı' mı dedi, yoksa ben mi yanlış duydum?"

"Hayır, yanlış duymadın. Ama dinleyince hak vereceksiniz."

"Anlat da verelim o zaman ahiretliğim."

Emir yerinde doğruldu. Ellerini masanın üzerinde birbirine kilitedi.

"Bakın, en yüksek güvenlikli yerin orası olması, aslında hiç güvenliği olmaması demektir."

Herkes şaşkın bir şekilde birbirine bakmaya başladı.

"Bu bir göz boyama taktiğidir. En önemli delilleri tuttukları yeri korumak için, fazla güvenlik önlemine ihtiyaçları vardır. Bu da, normal kriterleri aşan bir bütçe demek. Onlar da bütçeyi azaltmak için, 'en yüksek güvenlik önlemi' diyerek zarf atarlar."

"Yani?"

"Yani güvenliği en yüksek (!) olan yerden başlayacağız. Belgeleri alıp, onu bitireceğiz."

Kuzey'in gözleri büyüdü.

"Ne diyorsun sen Asır! Oraya girer girmez Kurşun bütün adamlarını üzerimize salar. Kurtulamayız."

"Hayır, kurtulabiliriz. Bundan daha tehlikeli operasyonlarda bulunduk ve burnumuz bile kanamadan sıyrıldık. Bu daha kolay olacak. Tereyağından kıl çeker gibi."

"Siz ciddi misiniz? Yani şaka falan yapmıyorsunuz değil mi? Bu plan için söyleyebilecek tek bir şey var, o da çılgınca olduğu, anladın mı Asır?"

Sanki başka bir şansımız var da...

"Korktuğunu söyleme Barut. Bunu yapmak zorundayız. Anladın mı? Yapmak zorundayız. Başka bir şansımız yok."

"Ne demek başka bir şansımız yok? Delirdiniz mi siz?"

Toprak tekrar hepimize baktı.

"Bakın. Teker teker avlanıyoruz. Önce alt tabaka sonra orta. Şimdi sıra bizde. Ve bu avda tek kural var. 'Zarar ver ya da zarar gör.' "

"Filmde değiliz. Ama dediği doğru. Ya zarar vereceğiz, ya da zarar göreceğiz."

"İkinci seçenek daha cazip geldi ama..."

"Ama üsttekilere gelmeyebilir ki, büyük ihtimalle de öyle olacak. Bunu duymak bile istemeyeceklerdir."

Ayağa fırladım.

"Şeytan diyor çek silahı, vur hepsini alnından, topuğundan!"

Emir kolumu tutup beni yerime oturttu.

"Sakin ol. Elbet intikamımızı alacağımız günlerde gelecek..."

"Elbet? Sen iyice değişik bir adam olup çıktın be devrem!"

Aynı anda bağırdık.

"Sulanma Kılıç!"

"Tamam be tamam. O zaman zor mudur kolay mı?"

"Seçme hakkını veren var mı?"

"Sanmıyorum. Ama neyle karşı karşıya olduğumuzu bilmek her zaman iyidir."

"Sanırım hiçbir zaman bilemeyeceğiz."

"Bilemeyeceğiz. Hem ne derler bilirsin, 'Bilmemek mutluluktur.' "

"O gavur lafı oğlum. FBI modunda takılmıyoruz biz. Neyle karşı karşıya olduğunu bileceksin, ona göre önlemini alacaksın."

"Aman. 'Angara bebesi' konuştu."

"Fazla konuşma, edeceğim ağzına!"

Araya girme ihtiyacı hissettim.

"Hadi bitirin it dalaşınızı da iş konuşalım. Birer kahve daha?"

Herkes senkronize bir şekilde başını salladığında -kahve alma sırası bugün bendeydi.-
bardakları tepsiye doldurup kahve makinasına doğru yürüdüm. Bütün bardakları, sahiplerinin sevdiği şekilde doldurup tepsiyi masanın önüne koydum. Bardaklar, bardak altlıklarındaki yerini aldığında toplantı, bütün gece sürecek, sabaha karşı gevşeyerek erkeklerin birbirlerini darp etmesi ve biz kızların onlara kahkalarla gülmesi suretiye son bulacaktı.

Ne olursa olsun hayatımı seviyordum.

Zarar görmemek için zarar vermek zorunda olsam bile.

ŞİKAYETİM VAR AŞKTAN...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin