=ECE'DEN=
"Uyanın artık lan!"
Üstümde hissettiğim ağırlık iki katına çıkarken durumu kavramaya çalışıyordum. Gözlerimi açıp başımı bulunduğum ortam el verdiğince sağa sola salladım. Birkaç ayılma çabasından sonra neyle karşı karşıya oldğumu anlamıştım. Furkan bizi uyandırmaya çalışmış, başarısız olunca da üstümdeki Mert'in üstüne zıplamıştı. Hareket edemiyordum ama derhal üstümdeki iki öküzden kurtulup rahata ermeliydim, zira biraz daha burada kalırsam iç organlarımı birbirinden ayırabilmek için beni buzlukta donmuş mantı gibi sıcak suya atmaları gerekecekti.
Mantı demişken, açım ben!
Mert'in kafasını tutup boynumdan kaldırdım ve küçük hareketlerle altlarından sıyrıldım. Saçlarımı karıştırırarak mutfağa yöneldim. Uçları kırılmaya başlamıştı. Kırıkları aldırmalıydım. Düşündüğümün etkisiyle koridorda zınk diye durdum.
Ne diyordum ben?
Bulaşık makinesinin hemen önündeki mutfak masamızın kenarlarına tutundum, kendime gelmeye çalışıyordum. Gözlerimin kararmasıyla bar sandalyelerinden birine düşmüştüm. Hatırlamaya çalıştım. Dün gece ne olmuştu?
En son hatırladığım erkeklerin yaptığı 'kim daha fazla içecek?' yarışıydı. Sonra ne olduğunu hatırlamıyordum.
"Günaydın bebeğim..."
"Günaydın."
Kızlar teker teker içeriye girerken önüme koyulan su bardağıyla irkildim.
"Tahmin edeyim, dün ne halt yediğimizi hatırlamıyorsun."
Eylül haklıydı. Hatırlamıyordum. Sanırım yapılması gereken şey onlara sormaktı.
"Hatırlamıyorum Eylüş, dün gece ne oldu?"
"Her zamanki gibi. Siz sapıttınız, biz de sizi toparlamaya çalıştık."
"Sonrada," dedi Sinem doğradığı salatalıklardan hepimizin ağzına birer tane verirken,
" 'Battı balık yan going' diyerek bize katıldınız."Eylül omuz silkti.
"Bunda Toprak'ın da etkisi çok oldu tabii ki."
Sinem göz devirdi.
"Bilmez miyiz..."
"İyi değilsin. Çık da kahvaltıdan önce bir duş al."
Düşünceli arkadaşlarıma minnetlerimi sunan bir bakış attım ve duş alabilmek için ikinci kata çıkıp banyoya girdim. Küvet doluydu, ama su fazlasıyla soğuktu. Belli ki Sinem şu işkenceli buzlu su duşlarından birini almıştı. Mazoşist!
Küvetin tıpasını çekip sıcak suyu açtım, ardından en sevdiğim koku olan lavanta kokusunu küvetin dibine yerleştirdim.
Küvetin kenarına oturdum. Suyun dolarken çıkardığı köpükleri izlemek her zaman hoşuma gitmiştir. Bazen kendimi öyle bir kaptırırım ki suyun taştığının farkına bile varmam.
Genelde 'Sıcak bir duş her şeye iyi gelir.' politikası uygulayıp küvette saatlerce kalırdım fakat bugün amaç rahatlamak değil, sadece duş almaktı. Daha fazlasına zamanım yoktu.
Normalde işe saçlarımdan başlardım lakin bugün tam tersini yapıp liften başlayacak, saçlarmı yıkadıktan sonra ikinci defa vücudumdan sabunu şöyle bir geçirip çıkacaktım. Kendimi çok terli hissediyordum. Ancak böyle temizlenirdim.
Planımı uygulayıp önce lifi hallettim,daha sonra saçlarımı yıkarken hayatımın ne kadar değiştiğini fark ettim. Hayatım boyunca rahatına düşkün biri olmuştum ama son zamanlarda fark ediyordum ki, zaman geçtikçe, zorunluluklar ve ihtiyaçlar, rahatlık ve isteklerin önüne geçiyordu. Hayat garipti, istediğin yerde olma hayalleri kurarken kendini hiç tahmin etmediğin bir yerde buluyor, tam buraya alışmışken istediğin yer karşına çıkıyor, mutlu olman gerektiğini düşünerek kendini buna zorluyor, giderek daha da mutsuz oluyordun. Her halükârda mutsuzdun, yapman gereken tek şey buna alışmak, biri gelip ayaklarını yerden kesse bile çok fazla umutlanmamaktı. Çünkü hayatı anlayabilen herkesin taktir edeceği gibi umut, insanı öldürüyordu.
Bornozumu giydim. Saçlarımı havluya sardım. Seri bir şekilde üstümü giyindim ve kendimi tırabzanlardan kaydırarak mutfağa hızlı bir giriş yaptım. Toprak laf sokmaya hazırlanıyordu.
"Günaydın ev halkım, ben deniz Ece, tam vaktinde!"
" 'Tam vaktinde' dediğine bak, öğlen oldu kızım öğlen! Az daha çıkmasaydın dosyalara başlayıp öğle yemeğini sana kitleyecektik."
"Hain enişte! Her neyse, buna aldırmayacağım, duşumu aldım, bomba gibiyim!"
"Fazla bomba gibisin," dedi Emir saçımı çekerken,"Dikkat et de pimini çekip ortalık yerde bırakmasınlar. Yakarsın hepimizi"
"Yaparım bilirsin! Deliyim, gözü kara deliyim. Yakarım Roma'yı da yakarım ben-"
Yağmur'un ağzıma tıktığı nutellaya bandırılmış çay kaşığına baktım. Susmak zorunda kalmıştım. Tam itiraz ediyordum ki Sinem son uyarısını yaptı.
"Sesini kes ve yemeğini ye. Doğru düzgün yemezsen akşama kadar yemek yok."
İstek doğrultusunda yemeye başladım. Sinem haklıydı. Biz hep birlikte bir masaya oturduğumuzda -hangi masa olduğu fark etmeyen bir masaydı bu- bütün dertlerimizi geride bırakır, birlikte olmanın tadını çıkarırdık. Çünkü bu masadaki insan sayısı kadar, bu masada bir sandalyenin eksik olması korkusunu yaşamıştık. Birbirimizin değerini iyi biliyorduk.
Ne olursa olsun hayatımı seviyordum.
Zamanla zorunluluklar ve ihtiyaçlar, rahatlık ve isteklerin önüne geçse bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞİKAYETİM VAR AŞKTAN...
Fiksi Remaja"Boğaz köprüsü silüetini aratmayan Ankara manzarasını odamın balkonundan - belki de son kez- izlerken, gecenin alacakaranlığında şarapnel mermileri gibi yanan yıldızların en parlağına dikmiştim gözlerimi. O anda, 5 sene önce, aynı yerden yıldızları...