Bölüm 5

125 7 2
                                    

     Huzur veren ezan sesi ile oturduğum sandalyeden kalktım, abdest alıp namazımı eda ettim. Odama son bir kez hüzünle baktım, artık veda vakti geldi. Hüzünlü gecelerime ortaklık eden yatağıma, sabahlara kadar ders çalıştığım masama, herkese göre döküntü olan ama benim için çok değerli olan dolabıma, her canım sıkıldığında seyrederek huzur bulduğum yeşilin her tonunu barındıran dağlara... evet şimdilik size veda ediyorum. Ama kendime sözüm olsun bu ayrılık kısa olacak.

     Masanın üzerinde ki çantamı alarak çıktım odamdan. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi. Ben direndikçe, göz yaşlarım akmak için daha bir hevesliydi. Gözümden firar eden bir damlayı silerek dış kapıya çıktım, ninemi dolmuş gözlerle eve baktığını görünce tüm hüznümü içime gömerek gülümseyerek yanına gittim.
  
   "Benim bir tanem biraz üzülmüş. Hani senin en kıymetlin bendim, ben yanındayım sen hala üzülüyorsun. Çok kırıldım ağlarım bak."

  "Sus deli kız, sen üzülmüyorsun sanki."

   "Üzülmüyorum tabi. Sen yanımda olduktan sonra ben hiçbir şeye üzülmem, yoksa sen benim için öyle düşünmüyormusun?" dedim.

    "Gel buraya deli kız." diyerek sıkıca sarıldı.

     "Aynı fikirde olduğumuza göre bundan sonra üzülmek yok, ben hep yanındayım benden kurtuluşun yok."

     "Sus bakim, senden kurtulmak isteyen mi var başımın tatlı belası. Hadi kapıyı kilitlede gidelim."

    "Hemen sultanım" dedim. Ninem de gülerek arabanın yanına gitti. Ninemin daha fazla üzülmemesi için hızlı bir şekilde kapıyı kilitleyip yanına gittim. İkimiz arkaya oturduk, babam olacak o adamda öne oturdu. Araba hareket edince başımı ninemin omzuna koyarak gözlerimi kapadım, bakalım MEVLAM NEYLER NEYLERSE GÜZEL EYLER .!

      Bir saatlik araba yolculuğunun ardından havaalanına geldik. Ahmet beyin bizi yönlendirmesiyle bekleme salonuna gittik . Yarım saat kadar bekledikten sonra uçağa bindik. İlk defa uçağa biniyorum; biraz korku, biraz heyecan, biraz merakla ahmet beyin gösterdiği yere oturdum. Bana doğru eğilince kendimi sıkarak oturduğum koltuğa iyice sindim, neden eğildiğini anlamaya çalışarak sert bir ifadeyle yüzüne baktım. Benim gerildiğimi anlayınca hızlı bir şekilde kemerimi bağlayıp doğruldu. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı, sanki acı çekiyormuş gibi. Sesli bir şekilde nefesini dışarı vererek konuştu.

    "Bu kadar gerilmene gerek yok, sana zarar vermem! ben senin babanım sadece yardımcı olmak istedim" dedi.

   Anlamaz bir ifadeyle baktım gözlerine, sinirden dişlerimi sıkarak.

   "Bugüne kadar kendi işimi kendim yaptım, kimseden yardım almadım. Bundan sonrada kimsenin yardımına ihtiyacım yok! Ahmet bey"

     Son söylediğim Ahmet bey kelimesini duyunca bir anda yüz hatları sertleşti, çenesi kasıldı. Tam ağzını açtı konuşacaktı ki, neyse ki hostes tam zamanında yetişti.

    "Beyefendi yerinize oturup kemerinizi takın lütfen" diye uyarınca yerine geçmek zorunda kaldı, bende daha fazla muhatap olmak zorunda kalmadım. Derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirebilmek için içimden la havle çekmeye başladım. Söylediği sözleri düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum. Babammış, on sekiz yıl önce nerdeydi? bana zarar vermezmiş. Bugüne kadar verdiği zarar yetmezmiş gibi birde kurulu düzenimizi bozduk. Onun yüzünden bundan sonrada ne gelecek başımıza bilmiyorum. Bugüne kadar ondan gördüğüm zararı kimseden görmedim, hala sana zarar vermem diyor. Ne kadar daha üzülürüz bilmiyorum ama emin olduğum bir şey var. Nerde olursam olayım kimsenin yönlendirmesiyle değil, kendi bildiğim doğrulardan vazgeçmemek ve ne olursa olsun asla isyan etmemek, sabırla ve azimle hayata tutunmak.

     Uçağın sarsılarak kalkmasıyla kendi dünyamdan gerçek dünyaya dönüş yaptım. Panikle koltuğa tutunarak gözlerimi sıkıca kapattım. İçimden ezbere bildiğim duaları sırayla okumaya başladım, ninemin sesiyle gözlerimi açtım.

      "sakin ol kızım kendini sıkma, sarsıntı birazdan geçecek. Camdan dışarı bak! "

      Tamam anlamında başımı sallayarak camdan dışarı baktım. Manzara harikaydı, güneş dağların arkasından yükselmeye başlamış bazı dağlarda hala sis kalkmamış denizin mavisi ile yeşilin karışımı bir renkte. Sanki içinde yaşarken, kocaman olan şehir şimdi maket gibi görünüyordu. Bir süre sonra sarsıntı durdu ama artık bulutlardan başka bir şey gözükmüyordu, farkında olmadan korkum  ve gerginliğim gitmişti. Koltuğumu geriye yatırarak gözlerimi kapattım.

     Ninemin sesi ile gözlerimi açtım. "hadi kızım uyan da inelim uçaktan."

     "Ne çabuk geldik, indiğimizi  hissetmedim bile. "

     "Okadar derin uyudun ki, on dakikadır sana sesleniyorum. Hadi oyalanmada inelim uçaktan."

    "tamam sultanım."

    Yine ahmet beyin yönlendimesiyle uçaktan inip çıkış kapısında bizi bekleyen siyah arabaya binerek hareket ettik.

     Kendimi öyle huzursuz gergin hissediyorum ki, çok merak ettiğim kitaplardan okuyup gezme hayalleri kurduğum İstanbul'a geldiğime sevinemiyordum. Sanki dibi olmayan karanlık bir kuyudayım, ne dibine varabiliyorum ne de çıkışa. Bu güzelim şehir bile bana virane gibi görünüyor. İnsanın iç dünyası nasılsa dış dünyayı da öyle görüyor, ruhun özgür olmadıktan sonra sarayda yaşasanda zindanda gibi hissediyor. Neden! bu kadar huzursuzum? neden hayatımın en büyük hatasını yapmış gibi hissediyorum? Bilmiyorum. İçimdeki yangın büyüdükçe büyüyor sanki aldığım nefes yetmiyor ağlamak istiyorum, evet şuanda bağırarak ağlamak istiyorum ta ki gözyaşlarım kuruyana kadar ta ki içimde ki fırtına dinene kadar ama yapamıyorum. Kendimi sıkıyorum, kendimi sıktıkça akıtamadığım gözyaşlarım da boğuluyorum.

      Elimde hissettiğim ıslaklıkla kendimi sıkmamın çokta işe yaramadığını anlamış oldum. Ninemin fark etmemesi için başımı cama yasladım. Gözlerimi kapattım. İçimdeki fırtınayı dindirmek adına sessizce derin bir nefes aldım. Aldığım nefesle içimdeki yangın daha da büyüdü, sanki içimde ki bütün organlarım dağlandı. Ben daha öncede bir sürü sıkıntıyla karşılaştım ama hiç bu kadar aciz hissetmemiştim. Belki daha rahat nefes alırım diye camı açmak için kolumu kaldırmak istedim ama kımıldatamadım. Neler oluyor bana, bedenim sanki bana ait değil. Başımı zor bela nineme çevirmeyi başardım ama ne gözlerimi açabiliyorum nede ağzımı açıp tek kelime edebiliyorum. Beklide bu dünyadaki günüm dolmuştur, o gün demek bu kadar çabuk gelecekti. Hayır ben zaten bekliyordum bu günü, tek bir isteğim var ninemi son kez görmek ama bunu bile başaramıyorum. Allahım sen yardım et!

     Son kalan gücümü kullanarak nineme seslenmeyi çalıştım, ağzımdan sadece inleme sesi çıktı. Ninemin endişeli sesi gelince kulağıma, içimden allaha şükür ettim. Zor da olsa ninemin dikkatini çekebildim ama benim artık dayanacak gücüm kalmadı. 

       Ninemin "hansa! hansa!" diye beni sarsması bile bilincimi açık tutmaya yetmiyordu. Artık sona gelmiş gibi hissediyorum, sanki damarlarımdaki tüm kan çekiliyor beynimden tüm görüntüler siliniyordu. Artık ninemin sesi bile çok uzaktan geliyor, içimden kelimeyi şahadet getirmek istiyorum. Sanki kelimeler bir birine girmiş ayırt edip söyleyemiyorum. Allahım sen affet!

KÜÇÜK GANİMETİM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin