Sabah saatin kaçıydı bilmiyorum ama heyecandan bir türlü uyuyamıyordum. Buraya geldiğimde herşeye yeniden başlayamaya karar vermiştim. Üniversiteyi başka bir şehirde okumak her zaman hayalimdi. Hayalimi gerçekleştirmemin de vermiş olduğu mutlulukla yatağın içinde bir sağa bir sola dönüyordum. Alarm çalmadan uyanmıştım bunun biraz hüznü vardı ama pek takmak gelmiyordu içimden. Bir günde biz senden önce uyanalım demi ama.
Yatamayacağımı anlayıp yataktan kalktım ve Gökçe'nin odasına doğru ilerledim. Gökçe benim dostum dediğim kişiydi. Her insanın sahip olmak isteyeceği biriydi. Sırf burada tek kalmayayım diye benimle beraber burada okumayı seçmişti ve aynı evde kalıyorduk. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için dünyanın en şanslı insanıydım.
Kapıyı yavaşça açtığımda hala uyuyordu. Yanına gidip yüzüne baktım bir süre. Saçları benim gibi sarıydı ve ona çok yakışıyordu. Uyandırıp uyandırmamak arasında kalırken duvardaki saate baktım, sekize geliyordu. Çok da güzel uyuyor ya şuna bak. İçimden böyle yanaklarını sıkmak gelsede kıyamadım ve odadan yavaş adımlarla çıktım. Mutfağa doğru ilerlerken sesimin güzel olmamasına rağmen dilime dolanan şarkıyı biraz sesli söylemeye başladım.
Buzdolabını açıp içindekilerle bir süre bakıştıktan sonra meyve suyunu ve reçeli çıkarıp ayağımla kapısını kapattım. Çok fazla aç değildim ya da öyle hissediyordum. Elimdekileri, oturarak masaya koydum.
Burada mutluydum. Ailemin baskısı yoktu... Rüzgar yoktu... Acılar yoktu... Tam yok sayılmasa bile yoktu. Buraya gelirken yeniden başlacağım diye kendime söz vermiştim. Unutmak kolay olmasa bile unutacaktım. Bana yapılan bu kadar şeyden sonra bu yaptığım en büyük hakkımdı. Babam başlarda itiraz etsede annem konuşup halletmişti. Babam ile hiçbir zaman baba-kız ilişkisi içinde olamamıştık. Beni bir türlü sevemiyordu.Her zaman onun gibi biri olmamı, onun istediği bölümü okuyup onun gibi ünlü bir avukat olmamı istiyordu. Ama ben kendi hayatımı yaşayıp onun dediklerini takmıyorum. Belki de bu yüzdendir beni sevmemesi.
Meyve suyumdan bir yudum alırken içeri Gökçe girdi ve uykulu gözlerle yanıma oturup reçelli ekmeğimden bir ısırık aldı. Kafasını bana çevirip şaşkın şaşkın bakıp ekmeğimi yemeye devam etti.
"Noldu niye öyle bakıyorsun" dedim elimle yüzünü göstererek. Omuz silkip ağzındakilerle konuşmaya başladı. "Yüzündeki bu aptal gülümsemeyi ve bu saatte kalkmanı neye borçluyuz" söyleme tarzına gülmeden edemedim. "Çok mutluyum ve heyecanlıyım bugün Gökçe uyku tutmadı bir türlü" dedim sesimden bile mutluluk akıyordu resmen. Kafasını sallayıp kendine meyve suyu doldururken yanağından öpüp mutfaktan çıkıp odama girdim.
Yatağıma kısa bir bakış attıktan sonra dolabımın önüne geçip kendime giyecek bişeler aramaya başladım. Koskoca dolapta giyecek hiç bişe yoktu bunun sıkıntısını size nasıl anlatabilirim ki. Gözlerimi kapatıp elimi askılar arasında gezdirdim ve elime aldığım askıyla gözlerimi açtım. Uzun sarı çiçekli yazlık bir elbise çıkmıştı şansıma. Şansız biri olduğumu söylemiş miydim. Elbiseyi gözlerimi kısarak inceledim biraz 'Bunu ne düşünerek almışım ben ya' diye kendi kendime söylenirken Gökçe yanıma gelerek elbiseyi elimde aldı. "Bunu benim dolabımdan yürütmüştün Elis hatırlatırım" diyince gözlerimi kaçırıp elinden elbiseyi aldım. "Ne düşünerek almışsam iyi ki almışım diyecektim bende tam" aynanın önüne geçip elbiseyi üzerime tuttum.Gökçe yatağımın üzerine kendini attı ve kafasını bana çevirdi.
"Sence ne giymeliyim" dedim dolabı göstererek. "Elindeki güzel giy işte onu" dedi geçiştirerek.
"Olmaz ya çok abartı bu ilk günden bu kadar abartılı ne bileyim ya" diyerek elbiseyi tekrar dolaba astım. "Rüzgardan sonra iyice kararsız oldun çıktın" dediğinde sinirle ona bakıp "Neden bunu yapıyorsun ben unutmaya çalıştıkça sen bana Rüzgar diyosun. Ayrıca ben her zaman kararsız biriyim Rüzgarla alakası yok" dedim. Elime bordo bir askılıyla, yüksek bel siyah dar paçamı alıp odadan çıkmak üzereydim ki Gökçe arkamdan gelip kollarını belime sıkı sıkı sardı.
"Özür dilerim" diyip yanağıma kocaman bir öpücük kondurdu. Ne zaman kızsam hep böyle yapardı. Dönüp bende ona sarıldım. Kızamıyordum ona, aramızdaki bağ o kadar farklı ve güçlüydü ki anlatmaya kelimeler yetmiyordu.
~~~~~~~~~~~~
"Gökçe gecikiyoruz hadi" yarım saattir bu cümleyi tekrarlıyordum. "Tamam geliyorum" ve aldığım cevap sürekli aynıydı. "Yarım saattir aynı şeyi söylüyorsun"diye bağırdım kendimi yastıkların arasına gömerken. "Geldim, nasıl olmuşum" üşengeç hareketlerle ayağı kalkıp yanına gittim. "Çok güzel olmuşsun ama artık gidelim lütfen" gülerek koluma girdi ve evden çıktık.
"Cezalısın arabayı sen süreceksin" dedim anahtarı sallarken. Elimdeki anahtarı alarak arabaya doğru ilerledi ben de hemen yan tarafa bindim.Kısa sürede üniversitenin otoparkına girdik. Gökçe arabayı park edeceği sırada önümüze bir arabanın çıkmasıyla ani bir fren yaptı.Ben hala ne olduğunu anlayamamıştım ki Gökçe sinirle arabadan indi. Arabanın içinde kalıp Gökçe'yi izleyip biraz gülmek isterdim fakat sonuçları iyi olmadığı için bende indim.Bizim park edeceğimiz yere park ettikten sonra hiçbişe olmamış gibi arabadan iki erkek indi. "Ne yapıyosun sen ya" diye bağıran Gökçeyi kolundan tuttum. "Elis sen karışma oraya biz park edecektik" dediğinde çocuk kafası bana çevirerek gözlerini kıstı. Neden bana öyle baktığını anlamaya çalışırken bir anda "Elis" dedi.
Bölüm sonu.
İlk hikayem umarım beğenirsiniz. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
Teen FictionGeçmiş gerçekten geçmiş miydi yoksa hala izler taşıyor muydu bir yerlerde? Peki bir insan geçmişinden ne kadar kaçabilir? Geçmişte ki yaşanmışlıkları yok sayabilir mi? Hayatına hiç bişe olmamış gibi devam edebilir mi?