İKİNCİ BÖLÜM

104 20 7
                                    

Neden bana öyle baktığını anlamaya çalışırken bir anda “Elis” dedi. Derin bir nefes alarak “Elis Demirel”diye tekrarlayınca, Gökçeye bakarak gözlerimle karşımda beni tanıyan ama benim tanımadığım çocuğu işaret ettim. Gökçe dudaklarını büzüp kafasını iki yana sallayınca tekrar çocuğa döndüm. Yüzüne dikkatlice baktım. Yeni çıkmaya başlayan sakalları, dağınık saçlarına uyum sağlayarak yüzünü daha güzel bir hale getirmişti. Siyah gözleri, baktıkça insanı içine çekiyordu. Onu daha önce hiç görmemiştim. Ama o beni tanıyor olmalı ki ismimi biliyordu.

“Nereden tanıyorsun beni” diye sordum dayanamayıp. Bana doğru bir adım atarak güldü. Sonra bir adım daha attı. Ne yaptığını anlamaya çalışırken aramızdaki mesafe yavaş yavaş kapanıyordu. Bir adım kala durdu ve  yüzümü incelemeye başladı. “Hiç değişmemişsin” diyip elini bana doğru uzatırken geri çekildim.
“Sizi tanımıyorum, birine benzettiniz diyeceğim ama ismimi biliyorsunuz”  kendimi toparlamak için derin bir nefes alarak devam ettim. “Tanıma gereksinimi de duymuyorum açıkçası kimseniz uzak durun lütfen” diyerek arabadan çantamı alıp ilerlemeye başladım.

Neydi bu şimdi. Onu tanımadığıma eminim. Ama beni nereden ve nasıl tanıyordu. Kolumda ki saate baktığımda derse gecikiyordum. Arkamı döndüğümde Gökçe arabayı park etmek için giderken çocuk hala bıraktığım gibi bana bakıyordu. Hemen önüme dönerek hızlı hızlı yürümeye başladım. Tanımak istemiyordum. Tamam yakışıklıydı belli bir çekiciliği de vardı ama sadece ismimi biliyor diye tanışacak değildim. İsmimi nerden bildiğini deli gibi merak etsem de sorgulamayacaktım. 'Allah'ım sen içimdeki meraklı Elis'e sahip çık böyle bir aptallık yapmasın'  diyerek sınıftan içeri girdim.
~~~
Ders on dakika önce bitmişti. Sınıfta benim ve yan tarafımda oturan kız dışında kimse yoktu. Sabah ki heyecanımdan da zerre kalmamıştı zaten, en iyisi eve gidip uyumaktı. Mutluluk bana gelince error veriyordu galiba. Eşyalarımı toplayıp ayağı kalktım. Tam çıkmak üzereyken yan tarafımdaki kıza baktım. Elini başına koymuş öylece duruyordu.

“İyi misin” dedim yanına yaklaşarak. Hiç bişe söylemeyince omzuna dokundum. “Bir sorun mu var” diye tekrar sordum. Elini başından çekip kafasını olumsuz anlamda salladı. “İyim tansiyonum düştü galiba sağol” diyerek içten bir gülümseme gönderdi bana. Gözleri masmaviydi. Kahve saçları gözlerini ön plana çıkarıyordu. Güzeldi fazlasıyla.  “ Elis ben” dedim koluna girerken. “ Bende Eylül” dedi ve gülerek beraber sınıftan dışarı çıktık.
~~~
Eylül'le beraber yakınlardaki bir cafeye gitmiştik, hem birbirimizi tanıyor hem de güzel bir şekilde sohbet ediyorduk. Hani bazı insanlar vardır ya, konuştukça konuşasın gelir, yanındayken sıkılmazsın, zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Eylül de öyleydi. Çok iyi anlaşmıştık yeniden başladığım hayatımda Gökçe'den sonra ki arkadaşım olmuştu. Karşımda bir yandan kahvesini içip bir yandan da bana bişeler anlatırken konuşmasını telefonumun sesi böldü. Telefonumu elime alıp bir dakika işareti yaparak masadan kalktım.

“Efendim Gökçe” dedim sesimden sevimlilik akarken. “Neredesin sen ya merak ettim, sınıfına geldim kimse yoktu zaten sabah da hiç bişe söylemeden gittin insan bi arar ya da mesaj atar ama y-” merak söz konusu olunca kendini kaybeden bir Gökçe. Sözünü keserek konuşmaya başladım.  “ Merak edilecek bir şey yok bizim geçenlerde geldiğimiz bir kafe vardı ya oraya gel seni biriyle tanıştırmak istiyorum” dedim ve hemen kapattım.
Gülümseyerek masaya doğru ilerledim. “Sana bahsettiğim arkadaşım gelecek birazdan” diyerek oturdum. “ hadi ya” dedi  içini çekerek “Noldu”dedim kaşlarım çatılırken. "Kuzenim acil çağırdı bir sorun var galiba o yüzden gitmem gerekiyor” anladım der gibi kafamı salladım. Beklemesini işaret edip çantamdan defter çıkarıp, numaramı yazarak verdim. “ Bir sorun olursa ararsın sorun olmasına da gerek yok istediğin zaman arayabilirsin” Yanıma gelerek sarıldı ve ardından “Bugün için teşekkür ederim ” diyip ayrıldı.

Eylül gittikten kısa bir süre sonra Gökçe geldi. Durumu anlattıktan sonra bir kaç şey söyleyip elini kaldırdı. Çok geçmeden yanımıza bugün otoparkta gördüğüm çocuğun yanındaki arkadaşı olarak düşündüğüm kişi geldi. Oda bizi tanımış olacak ki gülümseyerek bana elini uzattı. “Umut ben Savaş'ın arkadaşı” uzattığı eline gözlerimi kısarak baktıktan sonra yüzüne bakarak “ pardon  da bundan banane” diyerek gözlerimi devirdim. Kafasını belli belirsiz sallayarak elini geri çekti. Gökçe hemen araya girerek hesabı istedi.
~~~~~~
Savaş. Demek adı Savaş. Kafamı yola çevirerek düşünmeye başladım. Bir türlü yorumlayamıyordum. Hiç görmediğim, tanımadığım biri beni nasıl bu kadar derinden etkileyebilir ki. Kaçtım, belki de kaçmasaydım kafamda dönüp duran sorulara cevap bulabilirdim. Ama ben yine her zaman ki gibi çareyi kaçmakta buldum.
“Evde bişe kalmamış ilerde market var gidip bir şeyler alalım” diyerek kafamın içindekileri açmamak üzere rafa kaldırdım. Açmak istemiyordum çünkü düşündükçe içimdeki meraklı Elis harekete geçmeye hazırdı.

Marketten içeri girerek Gökçe'ye alışveriş sepetini alması için kaş göz işareti yaparak gülümserken, Gökçe saflığa yatıp gözlerini kırpıştırarak ilerlemeye başladı.  Haline gülerek alışveriş sepetini sürmeye başladım. Alışveriş konusunda çok da iyi sayılmazdım. Kararsızlığımdan mı yoksa her zaman yanımda annem olduğu için mi bilemiyorum. Mecbur olmadıkça gitmezdim zaten. Ben sürmeye devam ederken, Gökçe sürekli birşeyler alarak sepetin içerisine atıyordu. “Gökçe” dedim sıkıldığımı belli ederek. “Efendim” dedi bakmadan. “Sıkıldım ve yoruldum gidelim artık” derken kasaya doğru ilerlemeye başladım.
Aldıklarımızı poşetlere yerleştirirken kasiyerin itici bakışlarına daha fazla dayanamayıp elime aldığım poşetlerle dışarı çıktım. 'Nasıl insanlar var ya' diye söylenirken Gökçe yanıma gelerek “ Takmayacaksın güzelim” diyerek poşetleri bagaja yerleştirdi.
~~~~~~
Poşetleri elime aldığım sırada yan bahçede gördüğüm Eylül duraksamamı sağladı. Onun burada ne işi vardı. Burada oturmadığına adım kadar eminim. Yaklaşık iki haftadır buradayız ve onu ilk kez burada görüyordum. “Eylül” dedim bahçeye doğru ilerlerken. “Elis ne işin var senin burada” sesindeki garip tını şüphe uyandırıcıydı. “Burada oturuyorum sen ne yapıyorsun” dedim onun aksine gülümsemeye çalışarak. “ Yarın anlatırım kuzenim arabada beni bekliyor” diyerek hızlıca gitti. Bişeyler dönüyordu burada fakat ne olduğunu bir türlü çözemiyordum. Ama benim adım Elis ise burada neler döndüğünü bulacaktım.

BÖLÜM SONU.
Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

Geçmişin İzleri Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin