Hava yeni aydınlanırken gözlerimi kamaştıran güneşe, yüzümü buruşturarak arkamı döndüm. Eğer biraz daha güneş ışınlarına maruz kalırsam eriyecektim. Gözüm saate kaydığında, dersimin olduğu aklıma geldi. Aklıma gelen gerçeği yok sayarak uyumak istiyordum. Gökçe odama bodoslama dalıncaya kadar.
" Kalk artık akşam oldu dersin yok mu daha ilk günlerin tembellik yapma" sesindeki anne edası güldürsede duymamış gibi yapmaya karar verdim. Biraz durduktan sonra üzerimdeki yorganı hızla çekti. Bu beni yıldırır mı tabi ki hayır. Yine hiç bişe olmamış gibi uykuma devam ederken Gökçe pes ederek odadan çıktı. 'Yaşasın zafer' diyerek, üzerimden çektiği yorganı tekrar üzerime örttüm.Beş - on dakika daha uykuya ihtiyacım vardı sadece. Yastığımı düzeltip tatlı uykuma devam edeceğim sırada kulağıma yine Gökçe'nin sesi doldu.Bağıra bağıra "Hoşgeldin Savaş" diyince kaşlarımı çattım. Savaş kim ya? Diye düşünürken aklıma gelen kişiyle hemen yataktan kalkarak banyoya koştum. Gökçe kahkaha atarak içeri girerken kaşlarımı çattım. "Ne yani şaka mıydı bu şimdi?" diye söylendim gözlerimi devirerek "Adam gibi kaldırdığım zaman kalkmalıydın"dedi bilmiş bir tavırla.
Yol boyunca Gökçe'ye içimden saydırarak arabayı sürdüm. Otoparka gelince içimi garip bir duygu doldururken belki yine görürüm diye etrafa dikkatlice baktım. Benden başka kimsenin olmayışı biraz hayal kırıklığına uğratsa da umursamamaya karar verdim.
Fakültenin önüne geldiğim zaman kafamı kaldırarak gülümsedim. Hep istediğim gibi Görsel Sanatlar Fakültesini kazanmıştım. Mutluydum... Huzurluydum...
İlk defa kendi istediğim bir şeyi yapmıştım. Resim çizmeyi her zaman çok sevmiştim. Beni bulunduğum bu hayattan alıp uzaklara götürüyordu. Her bir çizgi bir anlam taşıyordu benim için. Resim çizerken özgürdüm. Kimse karışmıyordu hayallerime. Belki de sırf bu yüzden bu kadar çok seviyordum. İçimden geçenleri, söyleyemediklerimi, yapamadıklarımı resme aktarıyodum. Benim için nevi terapiydi.Eylül yanıma gelerek "Selam güzellik" dediğinde ne kadar süredir bu şekilde kaldığımı düşündüm. Benden ses gelmeyince elini yüzüme yaklaştırıp salladı. "Burda mısın " dediği zaman gülmeye başladım. "Buradayım da ben anlat bakalım dün iki defa kaçtın bişe demeden" dediğimde yüzünü kaçırdı. Vereceği cevabı beklerken yürümeye başladı. "Derse gecikiyoruz öğrenirsin bugün ne olduğunu." Öğreneceğim tabi ki.
~~~~~~~
" Eylül nereye gidiyoruz artık söyleyecek misin" sesimdeki bıkkınlık hissi içimi de dolarken kafamı cama yasladım. Yaklaşık yarım saattir bilmediğim bir yere gidiyorduk. "Geldik sayılır merak ediyordun sabret" dediğinde içimdeki meraklı Elise bir kere daha lanet ettim. 'Ölmeden veya başıma bişe gelmeden eve gidersem şükür namazı kılıcam Allah'ım' diye dua ederken araba durdu. Etrafa baktığımda yemyeşil ağaçlarla dolu ıssız bir yere gelmiştik. Benim merak ettiklerimle buranın ne alakası vardı şimdi. Kafamı Eylül'e çevirdiğimde birine mesaj atıyordu. Bana dönerek " Özür dilerim" dediğinde şaşkınca yüzüne baktım. " Ne için" dediğim anda arabanın kapısı açıldı. Kafamı çevirmemle görmeyi hiç beklemediğim kişi kolumdan tutarak dışarı çıktı. "Herşey senin için tekrar özür dilerim" dediğinde ne olduğunu anlamaya çalışırken Eylül arabayı çalıştırarak gitmeye başladı. "Nereye" diye bağırabildim sadece. Neye güvenerek geldim ki ben buraya. Giderse gitsin sanane ne diye merak ediyorsun.
Kolumu hayvan gibi tutan Savaş'a sonra da kolumdaki eline baktığımda anlamış olacak ki tutuşu biraz daha serbestleşti. Bırakmasını beklerken yürümeye başladı. Tabi beni de sürüklemeye. " Nesin sen ya " diye bağırıp kolumu çektim. " Amacın ne, nereye götürüyorsun beni zorla" "Gerçeklere" dedi. "Gerçek falan istemiyorum sadece buradan gitmek istiyorum." Beni duymazdan gelerek ormanın içine doğru sürüklemeye devam etti. Ne kadar yürüdük bilmiyorum ama geçtiğimiz yerlerden tanıdık bir his vardı içimde. Sanki dejavuydu bu... Yaşamıştım bu anı... Yine yanımda Savaş vardı... Yine elimden tutmuştu...Adımlarım istemsizce dururken Savaş da durdu. Dönüp bana baktığında yüzünde tek bir kas bile kıpırdamıyordu. Gözlerimin içine baktı bir süre, bende ona baktım. Nedenini bilmiyorum ama gözlerine her baktığımda sanki çocukluğuma dönüyordum.Gözlerinin siyahı beni alıp götürüyordu. Sorgulamak istemiyordum bana öyle bakınca. Eli tekrar elimi bulduğunda yüzü hala yüzümdeydi. "Hadi gidelim az kaldı" Konuşamadım, sadece kafamı salladım. Tekrar yürümeye başladı. Bu sefer adımlarına uyum sağladım. Biraz daha yürüdük. Yürüdükçe ayaklarım geri gidiyordu sanki. Eğdiğim kafamı kaldırdığımda büyük ahşap bir evle karşılaştım. Evin hemen yan tarafında ufak bir göl ve kocaman gövdeli söğüt ağacı vardı. Savaş elimi bırakıp eve doğru ilerledi. Önce boşta kalan elime sonra savaşa baktım. Cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı yavaşça araladı. Sonra arkasını döndü ve eliyle gel işareti yaptı. İçimi kaplayan heyecanla birlikte, yavaş adımlarla evin yanına geldim. Savaş bir adım geri çekilince aralık olan kapıyı açarak içeriye baktım. Ne kadar da tanıdıktı. Oysa burayı ilk defa görmüştüm. Böyle bir yerin varlığından bile haberim yoktu. Savaş elini bel oyuğuma koyarak " Hadi girelim" dedi. Kafamı sallayarak içeriye girdim.
İçeriye girdiğim zaman tanıdık gelen his, duvarda gözüme çarpan fotoğrafla birleşince gözlerimi sımsıkı kapattım. Etrafımda neler oluyordu? Yedi yaşındaki fotoğrafım neden bu evde? Hiç bilmediğim bu şehir neden sanki yıllardır buradaymışım gibi geliyordu? Kalbim neden bu kadar hızlı çarpıyordu?
VEE BÖLÜM SONU.
Kısa bir bölüm oldu kusura bakmayın. Vote ve yorumlarınızı bekliyorum...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
Teen FictionGeçmiş gerçekten geçmiş miydi yoksa hala izler taşıyor muydu bir yerlerde? Peki bir insan geçmişinden ne kadar kaçabilir? Geçmişte ki yaşanmışlıkları yok sayabilir mi? Hayatına hiç bişe olmamış gibi devam edebilir mi?