İçeriye girdiğim zaman tanıdık gelen his, duvarda gözüme çarpan fotoğrafla birleşince gözlerimi sımsıkı kapattım. Etrafımda neler oluyordu? Yedi yaşındaki fotoğrafım neden bu evde? Hiç bilmediğim bu şehir neden sanki yıllardır buradaymışım gibi? Kalbim neden bu kadar hızlı çarpıyordu?
Rüya olmayacak kadar gerçekti. Gözlerimi araladığımda Savaşla göz göze geldim. Yüzüme bakarak bişeyler çıkarmaya çalışıyordu sanki. Sonra bir anda kafasını çevirdi ve konuşmaya başladı."Yorulduk baya otur istersen. "dedi tekli koltuğa oturup.
"Yorulmadım ben bilmem gereken ne varsa söyle de biran önce gidelim." dedim tam karşısındaki sandalyeyi çekerken. "Ben yoruldum Elis, hem bu saatte nereye gidiyoruz. " Aslında ben de yorulmuştum. Bu yüzden ısrar etmeyecektim. "Saat kaç" dedim sessizce. Önce etrafa göz gezdirip sonra kolundaki saate baktı. " altı" dedi. Anladım dercesine kafamı salladım. Sabahtan beri hiç bişe yememiştim. Daha fazla dayanabileceğimi de sanmıyordum. Karnımdan gelen sesler de bunun kanıtıydı. "Şey" dedim gözlerine bakarak. Nedenini bilmiyorum ama onunla konuşurken gözlerine bakma isteğiyle doluyordum."Acıktın demi" diyince kaşlarımı çattım. Çok mu belli oluyordu. "Evet de nerden anladın?" dedim gözlerimi kısarak. "Çünkü Elis seni tanıyorum." "Ben seni tanımıyorum ama" "Sen de beni tanıyorsun ama hatırlamıyorsun. Buraya da onun için geldik." Ayağa kalkarak Mutfak olarak düşündüğüm yere gitti. Bende vakit kaybetmeden peşine takıldım. Tahminimde de yanılmamıştım. Buzdolabını açarak önceden hazırlanmış iki sandviç aldı. Birini bana uzattı ve tekrardan içeriye gitti.
Mutfaktaki küçük masanın yanına giderek sandalyelerden birini çekip oturdum. Düşünmeye ihtiyacım vardı. Savaşın söyledikleri aklıma gelince elimdeki sandaviçi masanın üzerine bırakarak mutfaktan çıktım. Bilmediğim ne var ne yoksa hepsini öğrenmek ve buradan gitmek istiyordum. Mutfağın kapısından çıkarak konuşmaya başladım. "Anlat hadi, ben seni nerden tanıyorum, beni buraya neden getirdin. Bilmediğim ne varsa anlat." diyerek koltuğa doğru ilerledim. Koltukta uyuyan bir Savaşla hayal kırıklığına uğradım. Ne yani bildiğin o kadar şey var ve sen uyuyorsun. Rüyana falan gelmiyor mu? Nasıl uyursun ya. Uyandırsam kızar mıydı acaba.
Kafamı yüzüne doğru eğdim. Sakalları iyice uzamıştı. Saçları uyuduğu için daha dağınıktı. Elimi sakallarına doğru uzattığımda hemen geri çektim ve ayağa kalktım. 'ne yapıyosun Elis sen kafayı yedin iyice' diye söylenerek sessiz adımlarla ikili koltuğa kendimi bıraktım. "Gökçe merak etmiştir şimdi, çantamda araba da kaldı"
"Eylül söylemiştir" dedi birden. Hızla kafamı ona çevirdim. "Uyumuyor muydun sen" dedim sanki biri bizi dinliyormuş gibi sessizce. Güldü. O gülünce bende güldüm."Elini sakallarıma uzattığında uyandım" Yüzüm bilmem kaç renge dönüştü. Yüzümü işaret ederek "Utanmana gerek yok" dedi. "Bilmem gerekenleri anlatsana" dedim hem konuyu değiştirmek hem de merakımı gidermek için. Kafasını iki yana salladı. Tam konuşacağı sırada sözünü keserek konuşmaya başladım. "Hayır da sen beni buraya ne için getirdin oturmak için mi? Gerçekler dedin ortada gerçek görmüyorum ne anlatıyorsan anlat biran önce" sinirli bir şekilde kafamı çevirerek duvara baktım. Al sana gerçek Elis. Ayağa kalkarak duvardaki fotoğrafın yanına gittim. "Evet bekliyorum" dedim dişlerimi sıkarak. Oda ayağa kalkıp yanıma geldi. Omuzlarımdan tutarak derin bir nefes aldı. Gözlerine baktığımda duygudan yoksundu."Sana herşeyi anlatacağım ama soru sormadan dinleyeceksin tamam mı? "dedi omuzlarımı sıkarak. Tamam dercesine kafamı salladım. Ellerini çekerek bana arkasını döndü. Tekrar derin bir nefes aldı.
"Bu evi görüyor musun? Bu ev senin yani dedenin. Çocukluğun burada dedenin ve benim yanımda geçti. Ben kim miyim? Ben senin çocukluk arkadaşın Savaş. Hani 7 yaşında her zaman arkadaş kalacağız diye söz verdiğin ama sözünü tutmadığın. Çok da önemli değildi aslında bu söz. Yedi yaşındaydık, çocuktuk. Geçirdiğin kazadan dolayı hafızanı ve aileni kaybetmiştin. Benden çok uzaklaşmıştın. Seni çok aramıştım ama bulamamıştım. Bulduğum zaman yeni ailenle mutluydun. Sana kazadan da bahsetmemişlerdi. Bende beklemeye karar verdim. Aslında her zaman senin yakınındaydım. Zaten burada olman, okuman, oturman herşey planlıydı. Yani tesadüf falan değil." Bana dönerek tekrar konuştu. "Elis sen benim tek gerçek dostumdun. Seni kaybedemezdim" dedi. Sanki üzerinde bir yük vardı ve o yükten kurtulmuş gibi.
O yüklerinden kurtulurken ben o yükler altında eziliyordum. Geçmişimin izleri bugün karşıma çıkıyordu ve canımı acıtıyordu. Söyledikleri o kadar saçmaydı ki. Bir kaza olmuş ve ben hafızamla birlikte ailemi de kaybetmişim. Peki benim neden böyle bir olaydan haberim yok.
"Bu anlattıkların deli saçması. Böyle birşey olsaydı benim haberim olurdu. Ailem bana anlatırdı. Ne dediğinin farkında mısın acaba? " Gülmeye başladım. Sinirle yüzüme baktı." İster inan ister inanma ama bunların hepsi gerçek. " dedi. Öyle diyince iyice gülmeye başladım. Sanırım kafayı yemek üzereyim. Güldükçe gözlerim doluyordu. Saçmaydı çünkü söyledikleri. Gözlerimden dökülen yaşlar beni daha çok yıkarken, dizlerimin üzerine çökerek ellerimle yüzümü kapattım.
Gerçekler acıdır derler. Kabul etmek istemezsin bu yüzden bazı şeyleri, yalan kalsın istersin. Belki de yalan oldukları zaman daha mutlusundur. Kollarımdan tutarak ayağa kaldırdı önce. Yüzümü ellerinin arasına alarak "Bu yalana ortak olamazdım" dedi ve sımsıkı sarıldı. Sanki bıraksa kaybolacakmışım gibi.Hiç bir tepki veremiyordum. Bu kadar zaman nasıl bir yalan içerisindeydim. Etrafımda neler oluyordu ve benim bunların hiçbirinden neden haberim yoktu. Hayatımında ki güvenebileceğim tek kişi olan ailem aslında öz ailem değil. Neden şu hayatta güvendiğimiz kişiler aslında güvenmemiz gereken kişiler.
"Şimdi benim anne ve babam öz ailem değiller mi " diye sordum titreyen sesimle. Hiçbişe söylemedi. Söyleyemedi." Şimdi ben bu kadar zaman gerçekleri bilmeden mi yaşadım. Peki neden söylemediler?" kolumdan tutarak koltuğa oturttu. "İşte benim de anlamadığım yer burası neden senden sakladıkları" Hala inanmak gelmiyordu içimden. Beni kendi kızları gibi sevmişlerdi.Hiç bişe söylemeden ayağa kalktım ve mutfağa gittim. Rastgele açtığım dolapta bardakları görünce elime alarak musluğu açtım. Bir süre akan suya baktım. Uzun süredir açılmadığını belli eden musluk ilk başta bulanık aktı. Aktıkça berraklaştı. Tıpkı benim gibi. İlk başta herşey bulanıktı. Sonra yavaş yavaş berraklaşmaya, temiz bir hal almaya, anlam kazanmaya başladı. Bardağın yarısına kadar doldurduktan sonra musluğu kapattım. Bir yudum aldıktan sonra tezgahın üzerine bırakarak mutfaktan çıktım. Gitmek istiyordum buradan. Saatin kaç olduğu umursamadan gitmek. Gidince herşey geçecekmiş gibi geliyordu. Kapıyı açtığım sırada Savaş yanıma gelerek kapıyı kapattı. "Biliyorum kabul etmek zor senin için ama hemen herşey den vazgeçme. Birlikte bunların nedenlerini öğreneceğiz. Şimdi uyu, sabah erkenden döneriz eve" Dedi teselli etmeye çalışarak. Ağzımdan tek hece dahi çıkamayacak kadar güçsüzdüm şuan. Kafamı sallamakla yetindim sadece.
"Sen burada uyursun ben içeride" dedi yatağı düzenlerken. Hiç bişe söylemeden öylece bakıyordum. "Geçer inan bana buda geçer" söylerken o kadar içten söylemişti ki. Zor da olsa güldüm. Geçerdi tabi ama izleri kalırdı.
Artık eskisi gibi olmayacaktı hiçbir şey. Eski herşeye inanan ben olmayacaktı karşılarında.
Bakalım gerçekleri söylediğim zaman ne yapacaklar pek sevgili ailem.BÖLÜM SONU....
Oy ve yorumlarınızı yazın. Benim için gerçekten önemli.
Öpüldünüz...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçmişin İzleri
Teen FictionGeçmiş gerçekten geçmiş miydi yoksa hala izler taşıyor muydu bir yerlerde? Peki bir insan geçmişinden ne kadar kaçabilir? Geçmişte ki yaşanmışlıkları yok sayabilir mi? Hayatına hiç bişe olmamış gibi devam edebilir mi?