4. Bölüm: Üç Yumurta Ruhları

42 7 4
                                    

Alkas yeni düzenine uygun bir şekilde kabusunun ardından uyandı. Belki de kabusunun ardından uyudu. Lanet tapınağının kaçak koruyucusu onu hâlâ eskisi gibi ürkütüyordu. O kalıcı etkisi çoktan yerini almıştı ancak anlık etkileri çarçabuk atlatabiliyordu. Şimdileri bunu başarmasını sağlayan şey, günler içinde ayın bile aklını karıştıracaktı.

Alkas, güzel biçimlendirilmiş ayaklarını sert parkeye basarken, bal rengi gözlerini kıstı. Sol ayağının serçe parmağının altından yayılan kasılma kirpiklerini ve kaşlarını acıyla süsledi. Acıyı akıtan parmağını, biraz da kendi etkisiyle kasarak daha rahat bir hâle getirdi. Topallayarak aynanın önüne vardı. Aynaya baktığında görünmez kanların, görünürleştiğini fark etti. Bunu bekler gibiydi. Yüzünü aşağı çevirdi; kan, musluğa damlıyordu. Bu işin doğal tarafıydı. Alkas kafasını veya ağzını oynatmadığı hâlde kandan harfler şekillenip gidiyordu. Alkas, ayağının acısının ardından bir kez daha kaşlarını çatmıştı; gördüğü harf kendisine ters hâlde duran bir 'B'ydi. 'B'nin gidişinin ardından ters bir 'A', ters bir 'Ş', aynı şekilde bir 'L', bir 'A' daha, 'N', 'G', 'I'... Alkas kelimeyi çoktan çözmüştü. Bir harf kalınca sinirle ağzındaki tüm kanı boşalttı. Kan kıvrılarak musluğun altındaki deliği buldu. Alkas'ın aynadaki yansıması da kafasını eğince, kanın sağ taraftan başlayıp yarımdan biraz daha geniş bir yuvarlak çizip çengel oluşturacak hâlde deliğe gidişini seyretti. Ç. Ardından, Alkas ve yansıması aynı anda birbirine sırıttı. Birinin kanları gözükmüyordu, hepsi az önce akmıştı. Alkas'ın karşısındaysa kahkahalar atan, kendisine benzeyen bir kan gölü canavarı vardı.

Alkas, yavaşça elini uzattı karşısındaki aynaya, karşısındaki aynanın içine. Yardım edebilirim, diyordu kendince. Yardım edebilir miydi aciz kendisi? En önemlisi de, yardım edebilir miydi aciz kendisine.

Alkas'ın eli aynaya değdi, karşısındakinin de. Tam aynanın üstündeki birkaç lekeyi gördüğü anda ayna sıvılaştı ve yere doğru erircesine kaydı. Alkas neye uğradığını şaşırmıştı. Ayna deliğe doğru akmaya devam ederken bir anda banyodaki Alkas'ın görüş açısındaki dolaplar aynanın gerçek kabul ettiğimiz tarafına doğru devrildi. Alkas düşecekti fakat karşısındaki canavarla simetrik duruşları onu kurtarmıştı. Düşeceği anda parmaklarını onunkilere kenetlemişti, ters pozisyondan dolayı parmakları ve bileği acımıştı. O anlık güvenin neyden kaynaklandığını ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Ya da ben söylerim. Mm, sanırım sonra. Gerçi siz zeki insanlarsınız. Anladınız. Ama hangi kesimini?

Alkas şimdi de devrilmiş dolabın üstünde oturuyordu. Düştüğü andaki şoku atlatamamıştı. İnce alt dudağını acıyla ısırdı. Demiştim ya görünmez kanlar belirginleşmişti diye; kurumuş, çatlaklar oluşturmuş kanların üstünden aynı zamanda dişine bulaşmış kan akıp gidiyordu.

"Ah, benim zavallı küçük bebeğim. Hadi yanıma gel. Yoksa benim gelmemi mi tercih edersin?"

Alkas'ın bakışları dehşet içinde karakteristik yansımasına çevrildi. Her göz kırpışında o şekil değiştiriyordu. Lanet tapınağının, orası için muazzam kurucusu ve Alkas'a benzer Kan Gölü Canavarı... Bir tik, bir tak... Her şey en küçük noktadan yayılarak değişir.

"Alkas, yanıma gelmelisin. Sadece sana benziyorum. Bu kadar şaşırma aptal şey." Demesi kolaydı ya... Alkas bir hışımla oturduğu dolaptan kalktı. Duvar yıkılmamıştı. Aynanın geriye bıraktığı boşluktan adımını attı. O esnada bacağındaki kesiği fark etti. Aldırış etmedi. Bence siz de etmezdiniz. Tanrı aşkına, karşınızda paranormal bir varlık var ve siz bacağınızdaki kesiği mi önemsiyorsunuz? Ah, siz insanlar...

Alkas'ın gördüğü ortam kendi odasının boyut kazanmış haliydi. Bayan Yaratık onu biraz yürütmüştü. Odasındaki Eyfel Kulesi maketinin yerini sabitlenmiş bir bıçak almıştı. Avizesindeki her bir taş ucu sivri metallerdi burada. Yatağıysa sadece yıpranmıştı, hiçbir kesici alet veya herhangi bir silah yoktu. Olsa da, bunlara asla ihtiyaç duyulmadan yaşantılara devam edilebilecekti. Kitaplık yerli yerindeydi fakat kitaplar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Alkas'ın okuma köşesinde bir adam vardı. Cılız birisiydi, kemiklerini derisi üstünden sayabilirdiniz. Ama karakteristik olarak herkesten uzak olduğu sinyalleri yayıyordu.

"Bizim zavallı küçük bebeğimiz, hoş geldin."

Alkas buraya her gün gelirmişçesine, "Hoş buldum." dedi ve gülümsedi. Zoraki değildi. Haince değildi. Mutlu muydu? Belki. Ama diyebileceğim tek şey, içten bir gülümseme olduğuydu. Alkas susamıştı ve su istedi. Adam, ayağa kalktı ve mutfağa gitti sanıyorum. Getirdiği su buz gibiydi ve tadında bir gariplik vardı.

Ortamın ürkütücü havasına bürünmüş olan Alkas birkaç dakika önce oturmuş olduğu sert zeminden kalktı. Yerde oturmaktan uyuşmuş kalçasına elini yasladı ve dik bir şekilde yürümeye başladı. Gerilim yaratıp birini konuşturmaya çalışan film karakterleri gibiydi.

"Peki, bu kadar saçma aksiyondan sonra, ne bileyim, bu oda dizaynından, aynanın içinde olmamızdan sonra, bana söylemek istediğiniz bir şey var mı?"

"Biz seniz." Robotik bir sesle senkronize olmuşlardı. Alkas vücudunda ve aklında bir dalgalanma hissederken odanın dışından bir gürültü geldi. Belki de kulağa gürültü gibi gelen bir cümle, bir soru... Alkas, karşısındaki kadın ve adama bunu-zaten-biliyordum bakışı attı ve koridora uzanması gereken kapıyı açtı. Burası bir mezarlıktı. Koridoru genişletilmiş ve mezarlık olarak düznlenmişti. İleriye baktı. Toprak, sis, lanet... Birkaç adım. Ayağının altındaki boşluk onu en büyük kararsızlığa götürmüştü. Rüya mı? Gerçek mi? Kafasını sertçe bir şeye vurdu.

Omuzlarından biraz aşağıda, kolundaki çekiştirilme sonucunda oluşabilecek bir ağrıyla, kesinlikle bir aynanın içinde olmayan odasında uyandı. Ya da uykusunda gerinip durmuştu sadece.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 11, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Neden Ona İnanmadınız ~ #Wattys 2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin