Kafasını duvara yaslayıp kollarını önünde birleştirdikten sonra oturduğu yerde biraz daha yayıldı. Mavi gözleri, hala yoğun bakımda olan genç kızdan ayrılmıyordu; bir kere vicdanı izin vermiyordu buna. Ayrıca kendi de istemiyordu, ne yapacağını ona bakarak belki daha kolay karar verebilirim diye düşünüyordu.
Yanılıyordu. Ona bakmak işleri daha da zorlaştırıyordu.
Sebastian hayatı boyunca hiçbir zaman iki kadın arasında kalmamıştı ve kalacağını da düşünmemişti. Fakat şimdi öyle bir duruma düşmüştü ki, ne yapsa boka basacak gibi hissediyordu. Liz'in uyuduğu bu iki gün boyunca hep beynindeki çarkları çalıştırmış ve ne yapacağı hakkında fikir üretmeye çalışmıştı. Margarita'dan ayrılıp genç kız ile çıkmaya başlayabilirdi lakin şöyle bir gerçek vardı ki; kızı sevmiyordu.
Yani seviyordu fakat gerçekten arkadaş anlamında. Öbür türlüsü değil. Ve çıkarsa, sevgilisinin dediği gibi sadece vicdanı için çıkacaktı ve Liz'in ona her bakışına sahte bir gülümsemeyle karşılık vermesi kızı daha beter yapacak, onu daha fazla kıracaktı.
Sıkıntıyla nefes aldı, önünde bağladığı ellerini bozup yüzünü ovuşturdu. Tanrı aşkına, şu platoniklik şeysinden nefret ediyordu. Bu kız neden platonik olmak için kendisini seçmişti?
Üzgün hissediyordu. Ve de kırgın, çünkü ruhu ne yapacağını şaşırıp ikiye bölünmüş, birbiriyle savaşmaya başlamıştı. Biraz daha düşündü; Elizabeth'le sevgili olsa onun sevgisi her zaman kendisinden fazla gelecek ve bir süre sonra da bu sorun çıkartacaktı.
Delirecekti. Delirmesine, gerçekten çok az kalmıştı. Biri Liz'i yaşatıp kendisini öldürebilir miydi? Her zaman iki kişi arasında seçim yapmaktan nefret ederdi; üvey babası ve annesi arasında bile seçim yapamayıp ikinizi de eşit seviyorum, diyerek gönül yapmaya çalışan bir çocukluğa sahip adamdan ne beklenirdi ki?
Yavaşça oflayıp kafasını sola doğru çevirdiğinde, gördüğü tanıdık çanta kaşlarını çatmasına sebep olmuştu. Onu nerede görmüş olabileceğini düşünürken hatırladı, bu Liz'in çantasıydı.
Ve şuan yapacağı şeyi kesinlikle yapmaması gerekiyordu.
Ama dayanamamıştı.
Tek eliyle çantayı bacaklarının üzerine koyup içini açtı ve neler olduğuna baktı. Birkaç makyaj malzemesi, telefon, kendisine gelen notlarla aynı yaprak sayfalarına sahip olan defter, cüzdan- Bekle. Defter.
Bunu da yapmaması gerekiyordu ve büyük ihtimalle sarışın kız uyandığında yüklü bir miktarda azar işitecekti. Kendi kendine omuz silkerken çok da umrunda değildi açıkçası, şuan merakı daha üstün gelmişti.
Siyah, üzerinde beyaz bir yağmur damlası baskısı olan defterin kapağını açarken, bazı sayfaların yırtılmış olduğunu fark etmişti. Genç adam o koparılan sayfaların kendisine gönderildiğini düşündü, ardından da vakit kaybetmeden yazılan notları okumaya başladı.
Sen, bir insanın görüp görebileceği en güzel rüyaydın. Yeni doğmuş bir bebeğin annesine bahşettiği gülümsemeydin. Milyonlarca yıldızı severek kucaklayan gökyüzüydün.
Sen, kalbimin koşulsuz şartsız sevebileceği tek kişiydin; ömrüne ömür, canına can katabileceğimdin.
Biliyorum, sevmiyorsun beni; belki de hiç sevmeyeceksin. Ben... Ben sadece bir şey istiyorum. Ölmeden önce, şey... Bir kere, bir kere sana sıkıca sarılmama izin verir misin?
Lütfen, kollarını açıp bana yardım eder misin?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürlüğe Kavuşan Kelimeler
Short StoryGünler geçiyor, sevgim azalmak yerine daha çok artıyor. Arkadaşlarım boşuna yazdığımı söylüyor sana, boşuna içimi döktüğümü, sevgimi haykırdığımı. Gelmeyeceğinden bahsediyorlar. Olsun, gelme. Ama şunu bil ki, gözyaşları yanaklarını ıslatmış, yüzünde...