Küçük Riddle'la Üçüncü Gün
Harry yine, bu sıralar hep yaptığı gibi, Profesör Dumbledore'un odasındaydı. Bu sefer farklı sorularla, daha farklı bir ruh haliyle. Içindeki sesler durmadan konuşuyorlardı. Harry Tom'u biraz daha tanır biraz daha severse -kulağa ne kadar saçma geliyordu değil mi?- bu kafasındaki saçma seslerden kurtulacağını düşünüyordu. (Ve evet, biraz kafa yormadan sonra onu anlamaya çalışmasının nedeninin bu olduğuna karar vermişti, seslerin dediği şeylerin mantıksız olduğunu kanıtlamak için) Fakat hala onu doğru düzgün tanımıyordu ve fazla zaman yoktu. Işte bu yüzden Dumbledore'a danışmalıydı.
"Sence o tehlikeli mi Harry, ya da öldürülmeli mi?"
Bakışlarını uzun zaman sonra yerden kaldırıp sessizliği bir soruyla bozan yaşlı adama çevirdi.
Fazla düşünmeden "Hayır," diye cevap vermişti Harry "Onun şu an hiçbir şeyden haberi yok."
"Ama bunu bilemeyiz öyle değil mi?"
Kafasını iki yana salladı. "Bunu bilemeyiz. Ama o neredeyse benim yaşımda. Daha çocuk."
Dumbledore yüzüne belli belirsiz bir gülümseme aldı. "Bu dediklerinden eminsen Harry, sorun yok, benim yapabileceğim bir şey de yok. Sen, onu biraz daha tanımaya çalış fakat ilk, neden onu bu kadar çok anlamak istediğini öğren."
Harry Profesör'ün ne demek istediğini anlamadı. Sorsa da cevap vermedi. Anlaşılan içindeki sesleri bastırmak konusunda kendi kendine kalmıştı.
Profesör Dumbledor Yaşlı Bayan Romanoff'un -bu bir kediydi- ne kadar güzel olduğuyla ilgili bir şeyler mırıldandı.
--
Harry Ron ve Hermione'yi çok ilginç bir şekilde yakaladıktan sonra onlar hakkında bir endişesi kalmamıştı. Belli ki aralarındaki sorunu çözmüşler ardından bambaşka bir şeyin de üstesinden gelmişlerdi. Bu bambaşka şey Harry'nin aptal aptal sırıtmasına yol açıyordu.
"Neden sırıtıyorsun?"
Harry gözlerini yumulduğu yemeklerden kaldırmadı, cevap verme zahmetine de girmedi. Sadece, sırıtmayı bırakmıştı.
Aslında Tom mantıklı bir soru sormuştu ve Harry ona cevap vermekle yükümlüydü. Sonuçta yemek yerken yüzünde fesat bir gülüş olması dikkat çekiciydi. Fakat Harry, Tom'la konuşamıyordu, yüzüne de fazla bakamıyordu. Çünkü Merlin aşkına, onunla girdiği her etkileşim dünkü olanları aklına getiriyordu! Çırıl çıplak Tom, yüzü kızarmış, utanmış Tom! Harry ergenlik hormonlarının devreye girdiğini az çok anlayabiliyordu.
Tom, bir şey demek üzereyken, Hermione'nin fal dersinde yaşadığı garip olayı anlatmaya başlamasıyla tüm kelimeleri ağzına tıkıldı ve öylece sustu. Harry onun ne diyeceğini merak etmişti fakat elden bir şey gelmezdi. Gevezelik yapan Hermione'ye kulak vermek zorunda kaldı.
°•°•°•°•°
Harry Dumbledore'un dediği üzerine düşünüyordu. Şu bir türlü ne demek istediğini anlamadığı, son dediklerinin.
Bu düşünce gezisinden pek bir şey elde edemeyince, boşvermeye çalıştı. Fakat bu sefer aklı başka bir yere gitmişti. Onu anlamak konusuna.
Aralarındaki tüm diyalogarı gözden geçirdi. Kayda değer olanları, olmayanları, kısa olanları uzun olanları, hepsini. Sonra onun hareketlerini, davranışlarını, tavırlarını.
Artık az çok tepkilerinin ne olacağını, neden hoşlandığını, neyi sevmediğini biliyordu. Sadece üç gün geçmişti aradan, ve bu çocuğa nasıl bu kadar alıştığına anlam veremiyordu. Alışmıştı evet, fakat daha önce de dediği gibi bunlar onu anlaması için yeterli değildi.Onun geçmişi ve yaşadıkları hakkında bildiklerini düşündü. Hiçbir şey bilmiyordu. Onu tanımadığını fark etti. Ve sonra bunları da bilirse eğer onu anlayabileceğini de fark etti.
Tanımak ve anlamak farklı şeylerdi. Fakat aynı yere varıyorlardı. Bir insanı ne kadar çok tanırsan o kadar çok anlardın.
Bu sorunu çözmüştü Harry. Her ne kadar ona aniden, bana yaşadıklarından bahset dese cevap vermezdi ama yine de o zamanki gibi, tekrar içine kapılmıştı o düşünce. "Onu anlamak o kadar zor olmayabilir." ha?
Bu sefer bunu dengesizliğine vermedi ve önceki konuya geri döndü.
Zaten o zaman, Salak Potter'ın başına düşmüştü ona. Dumbledore o düşünceleri bastırmak konusunda kendisinin yapabileceği bir şey olmadığını fakat onun Tom'u tanımaya devam etmesini ve ilk başta bunun için bu kadar uğraşmasının sebebinini yanlış bildiğini, bunu öğrenmesi gerektiğini söylemişti!
Bunu anlamak cidden bu kadar zor muydu orasını fazla düşünmedi. Ya da, onu cidden tanıdığında, o düşüncelerden kurtulabileceğinin kesin olmadığı aklına gelmemişti.
Keşke gelseydi de onu da dengesizliğine bağlasaydı.
Yaşlı Bayan Romanoff etrafta harıl harıl geziyordu. Umursamaz hali düşündürücüydü. Ya her şeyden haberdar, susuyordu. Ya da ne olduğunu bilmiyor, merak da etmiyordu. Belki de aklında sadece akşam yemeğinde ne yiyeceği vardı. Profesör Dumbledore onu ne güzel de besliyordu!
Yok yok, Yaşlı Bayan Romanoff kesinlikle her şeyi biliyordu. Normalde aklı sadece yemeklerle dolu olsa da bugün, umursamaz tavırlarının altında bir endişe var gibiydi.
Iki Hufflepuff'lının birbirlerini yerlercesine öpmesini kayıtsızca izledi.
Yok yok, yine olmadı, bu Bayan Romanoff'un her zamanki haliydi. Bu belli belirsiz endişesi de kesinlikle üst seviye kedi mamasının kalıp kalmadığıyla ilgiliydi.
Ah, yok, bu sefer hiç olmadı. Kimi kandırıyorduk ki? Her şeyi bilse bile onlara anlatamazdı zaten.
Çünkü lanet insan dilini konuşamıyordu!
A-Aksiyon, aksiyon!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Trust You//tomarry
SonstigesHarry birkaç sakarlık sonucunda kendini küçük -sadece ondan bir yaş küçük!- Riddle'a bakıcılık yaparken buluyor.