Juu (The Eighth Day With Little Riddle)

1.9K 181 20
                                    

Küçük Riddle'la Sekizinci Gün.

Kar taneleri süzüle süzüle yere düşüyor, bir saniye sürmeden eriyor, yerlerine yenileri geliyor ve haliyle, onlar da eriyordu. Ve bu durum böylece devam ediyordu. Saatlerdir kar yağıyordu ve her yer karla kaplanmıştı, tek bir yer dışında: Hogwarts sınırlarının birazcık dışarısında bulunan büyük çember şeklinde bir kısım. Tuhaf bir şekilde oraya kar yağmıyordu. İlk öğrencilerden birinin şakası olduğu sanıldı, hatta bir öğretmen düzeltmeye bile çalıştı ama işe yaramamıştı. Bundan sonra bazı öğrenciler karın yağmadığı bu tuhaf alanla ilgili komplo teorileri yapmaya başlamıştı. İşler gittikçe ilginçleşiyordu.

Öğrencilerden komplo teorisi yapmakla meşgul olmayanlar ise kardan adam, kardan kelebek ya da iglo yapanlar ve kartopu savaşı oynayanlardan oluşuyordu. Birkaç birinci sınıf kartopu savaşı eğlencesine o kadar dalmışlardı ki birbirlerine fırlatmaya çalıştıkları kar toplarının genellikle okulun pencerelerine isabet ettiğini henüz fark etmemişlerdi.

Harry ise ne teori üretiyor ne de karda eğleniyordu, o dışarıyı izliyordu. Ya da dışarıyı izliyor gibi görünürken düşünceleriyle boğuşuyordu. Zira görüş alanının hemen dibinde, pencereye yapışmış, erimekte olan bir kar topu vardı fakat o da bunu fark etmemişti.

Hogsmeade gezisini düşünüyordu, bu soğukta, yasak ormanda, tek başına olan iyi kalpli nemfi düşünüyordu, en çok da Tom'u düşünüyordu.

Tom'a değer veriyordu. Her ne kadar garip olsa da. Harry bir şeyden emindi ki gelecekte anne babasını öldüren, büyücülerin korkulu rüyası olan Lord Voldemort'a benzemiyordu. Alakaları dahi yoktu. Yine de garipti. Harry bu çocuğa hiçbir şeyi umursamayıp nasıl ısınabilmişti? 

Tom'la ilgili tuhaf bir şey hatırlıyordu. Birkaç gün önce Tom'u incelerken olmuştu bu. Gözleri, içinde Harry'nin anlamlandıramadığı bir takım duyguları barından iki derin kuyuya dönüşmüştü bir anda. Boşluğa bakıyordu. Bakışları öyle soğuk ve karanlıktı ki... Fakat Harry'nin onu izleyen yeşil gözlerini fark edince o korkunç ifadesi aniden bozulmuş ve yerini sevimli bir hal almıştı. Belli ki çocuğun içinde bir şeyler gizliydi ve bunlar giderek kendilerini göstermeye başlıyordu. Ama Harry gerçekten emindi, Küçük Riddle'la Voldemort aynı kişi değildi.

Tom'a bir zarar gelmesini istemiyordu. Kimseye bir zarar gelmesini istemiyordu.

Derin bir iç çekip silkelendi, düşüncelerini beyninden uzaklaştırmaya çalışıyordu. Dışarı odaklandığında buzda kayıp birbirlerinin üzerine düşen Ron ve Hermione'ye gördü, kıkırdadı ve planlarının sorunsuzca işleneceğini umdu.

---

Karın doldurmadığı o tuhaf alanı mavi-yeşil dumanlar kapladığında Harry dahil, birkaç profesör ve birkaç öğrenci dışında herkes Hogsmeade'deydi.

Mavi yeşil dumanlar sanki bir bariyer gibi bu çemberimsi alanın etrafında dönüyordu. Harry odasının penceresinden bunu fark ettiğinde, atkısını boynuna sarmış, şapkasını kafasına takmış paltosunu üzerine giyinmiş hemencecik dışarı fırlamıştı.

Köprünün sonuna kadar ilerledi fakat Hogwarts sınırlarının dışına çıkmadı, uzakta durdu. Dumbldore'un ve birkaç profesörün daha orada olduğunu görmüştü. Dumbledore gözlüklerinin üzerinden Harry'ye bakmış sesini duyurmak için biraz yüksek ve uyaran bir ses tonuyla şöyle bağırmıştı: "Çok tehlikeli ve güçlü bir büyü Bay Potter. Buraya nasıl, kimler tarafından getirildiğine ve amacının ne olduğuna dair bir fikrimiz olmadığından yakınında bulunmak tehlike arz ediyor. Odanıza dönün lütfen."

Harry her ne kadar ne olduğunu merak etse de irdelemedi. Çünkü Dumbledore'un dediği şey ve ses tonuyla tezat oluşturan bu doğal hali Harry de şüphe uyandırmıştı. Sanki Profesör bunu daha çok onu başından savmak için söylemiş ve durum o kadar da kontrolü dışında değilmiş gibiydi. Hem diğer profesörler Harry'nin gözüne gayet görünmüşlerdi.

Hiçbir şey demeden odasına geri döndü.

Tom'u düşünmemeye çalışsa da düşünmeden yapamıyor, tüm kalbiyle Küçük Riddle'ın kötü bir duruma düşmemiş olmasını umuyordu.

--

Flich uyuya kalmış ve Harry o tuhaf çemberle ilgili araştırma yapmak için tam zamanı diye düşünmüştü. Pelerinini ne olur ne olmaz diye almış, şu sıralar çok fazla vakit geçirdiği yasak bölüme gitmişti. Tom'la buldukları kitabı biraz daha okumuş ve o çemberin çağırılan kişi kendi zamanına geri döneceği yer olduğunu öğrenmişti. Çağırılan kişi kendi zamanına geri dönmeden önce çember, çağrıldığı yerde çıkarmış ama büyü müdahelesiyle çember başka bir yere de alınabilirmiş.

Büyük ihtimale ölüm yiyenler, sorun yaşamamak için çemberi Hogwarts'ın sınırları dışında bir yerde oluşması için ayarlamıştı.

Harry'nin öğrendiği başka bir bilgiye göre, on gün sonra çağırılan kişi çağırılma zamanıyla aynı saatte o çemberde bulunması gerekiyormuş. Eğer bulunmazsa bu birtakım büyük sıkıntılara yol açabilirmiş. Fakat kitap, bu büyük sıkıntıların ne olduğunu söylememişti.

Tom'un o saatte o çemberde bulunması gerekiyordu ve o aynı saatte Ölüm Yiyenler de orada olacaktı.

Bunun nasıl gerçekleşiceğinden pek emin değildi, hatta aniden bu fikir ona saçma gelmişti. Bu bu kadar kolay olamazdı ki! Tamam, Ölüm Yiyenler, Hogwarts'a giremeyeceklerinden, çemberin bir şekilde Hogwarts dışında bir yerde belirmesini sağlamışlardı ama sonuçta bu yanı başlarında koskoca bir büyü okulunun ve birbirinden güçlü büyücülerin olacağı gerçeğini değiştirmezdi. Nasıl bu kadar eminlerdi planlarını sorunsuz gerçekleştirebileceklerinden?

Harry ve Tom neyi atlıyorlardı?

O anda kafasına dank etti. Dumbledore'un ona dün söylemeye çalıştığı şey.

"Neden Ölüm Yiyenler'e engellemeye çalışmadığımızı biliyor musun Harry?" diye sormuştu Profesör ve Hagrid bölmeseydi açıklayacaktı.

O sırada bu soru ona saçma gelmişti. Bırak sorunun cevabını bilmeyi, Dumbledore'un ölüm yiyenleri engellemeye çalışmadıklarından bile haberdar değildi.

Ama şu an şunu anlıyordu ki, Ölüm Yiyenler kendilerinden eminlerdi, çünkü kimse onları engellemeye çalışmayacaktı.

Fakat neden?

Dumbledore'a sorması gereken çok şey vardı belli ki.

--

Tekrar, Dumbledore'un odasındaydı.

"Benden habersiz çok şey yapıyorsunuz."

"Profesör lütfen cevap verin!"

"Çemberin iksirle ilgili olduğunu bulduğun için teşekkür ederim Harry, açıkçası bizi büyük bir sıkıntıdan kurtardın." Dumbledore potresine bakarak bir süre oyalandıktan sonra sonunda cevap vermişti: "Onları engellemeye çalışmıyoruz çünkü bu bir sıkıntı yaratmayacak."

Harry anlamıyordu. "Ama neden? Bu durumun mantıken bir felakete yol açması gerekiyor. Hem madem bu bir sıkıntı yaratmıyor, Ölüm Yiyenler neden bunu yapıyorlar?"

"Birinci soruna gelirsek Harry, cevap vermeyi reddediyorum er ya da geç öğreneceksin zaten. İkinci soruna da şöyle cevap verebilirim: Ölüm Yiyenler yaptıklarının bir şeyi değiştirmeyeceğinin farkında değil."

"Peki neden Ölüm Yiyenler'i alt etmeye çalışmıyorsunuz? Sonuçta kötü bir şey yapmayacak olsalar da onları yenme şansı elinize geçecek."

"Bunun cevabı da zaten ana sorunuzda saklı, bu yüzden bunu da yanıtlamayı reddediyorum. Sadece bekle ve olayların gelişmesine izin ver."

Harry sıkıntıyla iç çekti, Profesör ne saçmalıyor bilmiyordu ama planları işe yararsa Ölüm Yiyenleri tek başlarına yeneceklerdi zaten.

--

Herkes Hogsmeade gezisinden geri gelmişti. Tom da. Sapasağlam bir şekilde.

"Hiçbir şey yaşandı mı?"

Harry'e basitçe cevap verdi çocuk: "Hayır."

Don't Trust You//tomarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin