Final. Her şeyin bir sebebi vardır Harry, her şeyin.
Harry, Hermione ve Ron'un kol kola, utangaç bakışlarla merdivenden inmesini gülümseyen gözlerle izledi. Ron, annesinin gönderdiği iğrenç takımla şapşallığına şapşallık katarken, Hermione'yse, göz alıcı uzun pembe elbisesi, Ron'un verdiği sevimli çiçek demeti ve özenle yaptığı saçlarıyla, çok ama çok güzel görünüyordu. Harry açılan ağzını engelleyemedi. Ron'un ağlamaklı suratından anlayabiliyordu ki, şu an, en iyi arkadaşı bu kızı haketmiyorum diye düşünüyordu.
Merabalaşma merasimi ve karşılıklı iltifat yağmuru sona erince Hermione koltukta yalnız yalnız oturan Harry'yi kaşları çatık bir şekilde inceledi, hemen sonra yüzünde, kafası karışmış gibi bir ifade oluşmuştu. "Harry, senin eşin yok muydu?" diye sordu merakla.
Harry ne diyeceğini şaşırmış, uzunca bir süre duraksamıştı. Cevap kolaydı aslına bakarsanız: Hayır. Çünkü ne o kimseye sormuştu ne de kimse ona sormuştu. Ama nedense içinde cevap vermesinde tereddüt ettirecek bir boşluk olmuştu Harry'nin. O boşluğu bir süre anlamlandıramadı.
Bir ay sonra
"Limon şerbeti?"
Harry Dumbledore'u kibarca reddetti. O Dumbledore'un favorisi olan içeceğin iğrenç olduğunu bilecek kadar deneyimliydi. En son tadına baktığında gün boyunca dayanılmaz bir mide bulantısı çekmişti.
Dumbledore çocuğa kibar bir gülümseme verdi. Limon şerbetinden küçük bir yudum aldıktan sonra konuşmaya başlamıştı. "Seni neden buraya çağırdığımı merak ediyorsundur." Harry'yle göz temasını korurken odanın etrafında, ellerini sırtında kenetlemiş, tur atıyordu. Anka kuşu Fawkes'in önünden geçerken, yaşlı adam aniden adımlarını durdurdu. Burnunun ucunda duran gözlüklerinin üzerinden Fawkes'e endişeli bir bakış fırlattı. "Bir şeyleri açıklığa kavuşturmak için."
"Efendim?"
Dumbledore çocuğun meraklı bakışlarını görünce tekrar gülümsedi. "Anka kuşları hiçbir şeyi unutmazlar Harry. Şu ana kadar ki tüm yaşamlarında gördüğü, duyduğu, kokladığı, hissettiği her şey hafızasında saklıdır. Görünen o ki Fawkes bizim unuttuğumuz bir şeyi hatırlıyor. Bu benim unuttuğumu bildiğim, ama bir türlü hatırlayamadığım bir şey. Senin için de öyle olduğuna eminim."
Harry Dumbledore'a neden bahsettiğini anlamadığını söylemek istedi, ancak yapmadı. Çünkü sanki içinde bir yer Dumbledore'un ne demek istediğini biliyordu. Bir şeyleri hatırlar gibi olmak, ama hatırlayamamak, bundan bahsediyordu değil mi? Harry, geçen yılın ikinci döneminden beri bu hissi normal olmayacak bir sıklıkla yaşıyordu. Kalbini koca bir boşluk kaplıyor, ne olduğunu bilmediği bir şeyin eksikliği nedensizce ona acı veriyordu.
"Basitçe Fawkes'in anılarını izleyip her şeyi hatırlayabilirsin.
Ama buna gerek yok.
Zaman Kişi Çağırma İksiri'ni bilir misin Harry? Belli bir zamandan, aklındaki insanı çağırmayı yarar. Çok fazla insan bilemez, çünkü iksir sana on gün verir, on gün sonunda her şey eski haline geri döner. Bu yüzden iksirle ilgili tüm yazılı kaynaklar yok olmuştur. Sanırım bize olan bu. Bilmen gereken şey şu ki, bu iksir kusursuz değil. Eğer beynin yeterince güçlüyse on gün bittikten sonra bir şeylerin yanlış olduğunu fark edebilirsin.Bir şeyleri unuttuğunu. Legilimens kabiliyetine sahip olan ben, Severus ve Occlumency'i öğrenmiş sen için durum böyle.Öğretmenlik yıllarımdayken bir öğrencinin bu iksir yüzünden kaybolduğunu anladım, tabii on gün bitince her şey normale döndü. Sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi. Her şeyi unuttum, her şey unutuldu. Ancak gün geçtikçe bir şeyleri hatırlamaya başladım, işte o zaman Zamandan Kişi Çağırma İksiri'ni araştırmaya ve hakkında bir kitap yazmaya başladım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Trust You//tomarry
AléatoireHarry birkaç sakarlık sonucunda kendini küçük -sadece ondan bir yaş küçük!- Riddle'a bakıcılık yaparken buluyor.