Küçük Riddle'la Yedinci Gün
Tom bugün her zamanki halinden daha sessizdi. Birkaç gündür Harry'le kaynaştıklarından geveze bir şey olup çıkmıştı ama şimdi, ilk günkü etrafını inceleyip suskun suskun duran Tom Rain haline geri dönmüştü.
Kafasının içinde neler düşünüyordu kim bilir. Neye kafa yoruyordu? Ya da bir şey mi olmuştu? Harry bu soruların hiçbirini sormadı ona. Daha önceden olsa, sorardı. Hayır, dengesizliğinden değil, yarınki Hogsmeade gezisinde muhtemelen Tom, ölüm yiyenlerle yüzleşecekti. Harry, çocuğun başının etini yiyip omuzlarına daha çok yük vermek istemiyordu.
Tom'un ortadan kaybolduğu bir saatte, Harry konuşmak için Dumbledore'un odasına gitmişti.
Yaşlı adamın elinde bir büyü kitabı, gözlükleri burnunun ucuna düşmüş, sakalını sıvazlıyor, tam anlamıyla düşünür gibi görünüyordu. Harry'yi fark edince gözleri parıldadı. Kitabı bir yana koydu ve kocaman gülümsedi.
"Rahatsız etmiyorum ya?" diye sordu Harry, gergin gergin. Fakat Profesör gülümsemesini hiç bozmamıştı.
"Zaten sana söylememem gereken bir şey vardı Harry." Hemen önündeki koltuğu işaret etti. "Otur bakalım."
"Neden ölüm yiyenleri engellemeye çalışmadığımızı biliyor musun Harry?" diye sorarak hemencecik konuya girdi.
Harry Profesör'e tuhaf tuhaf bakıyordu. Sorduğu sorunun garipliğine mi yoksa adamın bu kadar ciddi görünmesine mi şaşırsa bilememişti. "Hayır, neden?"
Dumbledore derin bir nefes aldıktan sonra -herhalde diyeceği şeye kendini hazırlamaya çalışıyordu- gözlüğünü yukarı kaldırdı ve Harry'ye en ciddi bakışlarından birini gönderdi. "Çünkü Harry bunlar-"
Dumbledore'un sözleri kapının gıcırtısıyla içeri giren Hagrid'le beraber kesilmişti.
"Dumbledore, efendim, Harry'yi ödünç alabilir miyim?"
--
"Kiminle tanıştıracaksın Hagrid?"
Harry başka işlerle uğraşmaktan fazla konuşamadığı arkadaşına sorar gözlerle baktı. Hagrid, Harry'yi tuttuğu gibi yasak ormana götürmüştü. Sözde, tanıştıracağı çok önemli biri vardı. Ormanda deli gibi yürüyorlardı şimdi.
"Zamanı gelince göreceksin"
"Ölüm yiyenlerin faaliyetlerini biliyorsun Hagrid, burada olmamız cidden güvenli mi?" diye diretti Harry. Koca adam durup Harry'ye dönmek zorunda kalmıştı.
"Ah hadi ama Harry, bir şey olmayacak."
Harry Hagrid'in verdiği bu cevabı da es geçip "Onu boşver de" dedi "Tom neden burada?"
"Bir kişi daha lazımdı."
Tom hiçbir şey demedi. Bundan sonra Hagrid de. Muhtemelen birbirlerine sinir oluyorlardı.
Bir süre sonra düzlük bir alana gelmişlerdi. Yasak ormana yakışmayacak bir şekilde yeşil çimenlerle, çiçeklerle bezenmiş, yuvarlak bir düzlüktü, etrafı ağaçlarla kaplıydı. Düzlüğün tam ortasında ise kocaman bir meşe ağacı vardı.
"Hagrid, bizimle tanıştırmak istediğin şey ağaç değil, değil mi?"
"Yok artık, Harry. Sabırsız olma." diye cevap verdi Hagrid Harry'ye ve ağaçtan tarafa doğru seslendi: "Deetra, çıkabilirsin artık!"
Harry ilk Hagrid'in neden bahsettiğini anlamamıştı, fakat kafasını ağaca çevirince onu gördü. Toprak rengindeki uzun dalgalı saçları, bembeyaz olan ten rengi, dolgun pembe dudakları ve kocaman gözleriyle muhteşem güzellikteki bir kadın ağacın arkasından çıkıp karşılarına geçmişti.
Melodik bir sesle kıkırdadı kadın. "Söz verdiğin gibi arkadaş getirmişsin Hagrid!"
Hagrid Deetra'ya kibarca gülümsedikten sonra Tom ve Harry'ye dönerek durumu açıklamaya çalıştı: "O bir nemf. Meşe ağaçlarının çevresinde yaşayan Limnades türünden. Geçende onu Fang'la yürürken gördüm. Yalnız görünüyordu. Ve öyle işte."
Harry Hagrid'in dediklerini anlamış gibi kafa salladı. Açıkçası, nutku tutulmuştu. Öte yandan Tom, etkilenmişe benzemiyordu. -honey, he likes boys-
"Buraya geldiğiniz için teşekkürler çocuklar."Eh, bence, Deetra Harry asıl, kendine gelebildiğinde teşekkür etmeliydi.
Işte Harry kendine gelebildiğinde, çimenlikte oturuyorlar, Deetra onlara ağaç parçalarına koyduğu bir içeceği ikram ediyordu.
"Limnades'lar soykırıma uğrayınca türümün tek örneği olarak bir ben kaldım. Burada yalnız yaşıyordum." Hagrid'e içten bir gülümseme yolladı "Sonra Hagrid beni buldu ve yalnızlığımdan kurtuldum. Biliyorum biraz bencilce ama başka insanlarla tanışmak için Hagrid'in başının etini yedim ve siz ikinizi getirdi." Kadının cilveli ses tonu, gülümsemeleri bu karanlık ormanı aydınlatıyordu resmen.
"Olur mu öyle şey!" dedi Hagrid. "Seni mutlu etmek benim görevim. Hem Tom da Harry de burada olmaktan çok mutlu."
Anlaşılan Hagrid bu güzel bayana çok fena vurulmuştu.
--
Yarım saat boyunca sohbet ettiler, gülüştüler, şakalaştılar. Bu yalnız orman da neşelenmişti.
Sonunda gitme zamanı geldiğinde Tom Deetra'nın ona söyleyeceklerini dinlemek için geride kalmıştı.
"Tom, en gizli arzularını görüyorum. Tıpkı bir ağacın köklerinin toprakta saklı olması gibi, içinde saklılar, seni sarmışlar, ama görünmüyorlar. Sevgili Tom buraya gelerek bana büyük bir iyilik yaptın, bu da sana iyiliğim olsun. O arzularını, açığa vurmak için fazla zamanın yok. Onları içinde saklaman için de bir sebep yok. Hepsi gelip geçecek Tom. Bunu iyi düşün."
--
"Neden bu kadar durgunsun Tom?" Artık, gına gelmişti. Harry Tom'un bu suskun, durgun davranışlarını bir şeyler düşünmesine vermişti ama kendisine yüz vermemesi tam anlamıyla sinirlerini bozuyordu.
Tom gözlerini okuduğu kitaptan ayırdı. "Kitap okuyorum Harry." diye oldukça göz devirilesi bir cevap verdi.
Harry göz devirme dürtülerini bastırıp açıklama yapmak zorunda kaldı haliyle. "Hayır, yani, bugün."
"Her zamanki halim değil mi?"
Harry kitabına geri dönen Tom'u izleyip derin bir nefes aldı. Boşvermeye çalıştı. Bir şeyler düşünüyordu belli ki. Ya da o da kendisi gibi dengesizdi. O kadar.
Nemfler yunan mitolojisinde sayıca çok fazla olan dişi, tanrısal varlıklardır. Mitlerde güzellikleri ve zariflikleri yüzünden başlarına gelenler genelde. Güzellikleriyle tasvir edilirler.
Yine geç geldi üzgünüm, okul malum. Bir de teogluyum. Teog önemli.
Bu arada medyada öylesine bir şey var
Ve, ve kapak konusunda, Dane'den çok güzel Draco olabileceği gibi çok güzel de Tom olacağını fark etmiş bulunmaktayım.O zaman, bir dahaki bölümde görüşmek üzere x
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Trust You//tomarry
AléatoireHarry birkaç sakarlık sonucunda kendini küçük -sadece ondan bir yaş küçük!- Riddle'a bakıcılık yaparken buluyor.