Küçük Riddle'la Dokuzuncu Gün
Harry karar vermişti, bugün sıradan bir gün olacaktı.
--
Ron dün akşam, Hermione'ye, aldığı hediyeyi verdi -Harry'nin önerisine uymuş o çok pahalı, ünlü büyü kitabını almıştı, parayı nereden bulduğuna gelirsek, şu üçkağıtçı üç kafadar olan Hufflepuff'lı kardeşlerle girdiği bahsi kazanmıştı şanslı çocuk-. Ron hediyeyi, utangaç ve tereddütlü bir tavırla uzatmış ve Hermione anlamamanın verdiği kararsızlıkla paketi almıştı. Ve o anda jeton düşmüştü kafasına. Hermione'nin tepkisini görmeliydiniz. Yüzü pancar gibi kızarmış, konuşmaya çalışmış ama kekelemekten ileriye gidememiş, ne yapacağını bilemediği birkaç saniye sonrasında Ron'a kocaman sarılmıştı. Ve Ron o anki cesaretle yarınki yarı yıl balosuna birlikte gitmeyi teklif etmişti.
Ah evet balo, Harry o kadar sıkıntının arasında bunu neredeyse unutuyordu, hatta unutmuştu da, fakat sonra kendini aniden Profesör Mcgonagall'ın dans derslerinin ortasında bulmuş ve hatırlamıştı. Balo!
Dean ve Seamus birlikte gidecek gibi görünüyorlardı. Ginny de kendine birini bulmuştu. Neville bile. Ancak Harry kendine balo eşi bulmaya çalışmıyordu -ki çalışsa da bulamazdı-.
Balo yarın akşam olacaktı yani Tom'un gitmiş olduğu vakit. Ölüm Yiyen'lerle mücadele ettikten sonra. İçinden gelir miydi ki eğlenmek? Büyük ihtimalle hayır. Hem belki bir şeyler ters gider ve büyük olaylar gerçekleşir ortada balo bile kalmayabilirdi. Yani, baloyla ilgilenmiyordu.
Dersler bittikten sonra biraz ödev yapmış, sonrasında İhtiyaç Odası'na gitmişler, yarın ne yapacaklarını tekrar konuşmuşlar, planları iyice gözden geçirmişlerdi. Daha sonra ise ortak salona geri dönmüş, Ron'un satrançta Gryffindor'daki herkesi teker teker yenmesini izlemeye koyulmuşlardı.
Gün, o vakte kadar, iksir dersinde birkaç şişe kırması ve Snape'in her kırdığı şişe için Gryffindor'dan yirmişer puan indirmesi dışında, aynı Harry'nin istediği gibi sıradan ve sıkıcı bir gün olmuştu. Ta ki, Tom ilginç bir teklifle gelene kadar.
Yirmi beşinci şah-mattan sonra, artık kimse oynamaya yanaşmıyordu. Bir süre herkes, Ron'un başında oyalandı, ne kadar mükemmel oynadığıyla ilgili iltifatlar yağdırdı ve daha sonra odalarına çekilmişlerdi. Ron ve Hermione de esrarengiz bir şekilde kaybolduktan sonra, Harry Tom'la beraber ortak salonda yalnız kalmıştı.
Ortamı hapseden sessizlik ürkütücü bir hal alıyordu. Konuşmuyorlardı. Ağızları açılıyor, kapanıyor, iç çekiyor ve birbirlerine tuhaf bakışlar yolluyorlardı ama kimse konuşmaya yanaşmıyordu.
Harry bu durumun sebebinin, can sıkıntısından mı, konuşacak bir şey olmadığından mı, yoksa içlerinden birinin bir şey demeye hazırlandığından mı kaynaklandığına karar veremedi.
Cevabın üçüncü seçenek olduğunu öğrendiğinde Tom konuşmuştu.
Ve sorduğu şey Harry'de bir süpernova etkisi uyandırmıştı.
"Baloya benimle gelir misin?"
Harry ağzından çıkabilecek olan tüm "Ha?" "Oh." "Erm." gibi tuhaf sesleri engelledi ve koca bir nefes aldı. Gözleri fal taşı gibi açılmış, yüzü şaşkınlık ve utançtan kızarmıştı. Tom'un hali farklı değildi, ağzından çıkan şeye en az Harry kadar şaşırmış görünüyordu.
Kelimeler, diyebildi içinden, kelimeleri kullan.
Fakat konuşmaya başlayacağı anda saçmalayacaktı ve bu yüzden bir süre sakinleşmeyi bekledi.
Baloya aniden ilgi duymaya başlamıştı.
hatta şimdi dışarı çıkıp deliler gibi mutluluktan zıplamak istiyordu. Avazı çıktığı kadar bağırmak ve sonra buraya, bu odaya geri dönmek ve Tom'a aynı Hermione'nin Ron'a sarıldığı gibi sarılmak istiyordu. Hayır hayır, daha farklı daha özel bir sarılma olmalıydı bu.
Beyninde fıldır fıldır dönen düşünceleri sonunda atabildiğinde balonun Tom'un gittiği vakitte olacağı aklına gelmişti.
Yüzünden bir dakikada çeşit çeşit duygu geçtiğine yemin edebilirdi. Şaşkınlık, mutluluk ve şimdi de hayal kırıklığı...
Cevabını merakla karışık bir korkuyla bekleyen Tom'a odakladı yeşil gözlerini. "Evet. Evet, çok isterim." dedi Harry. "Ama Tom, o saatte gitmiş olacaksın."
Çocuğun yüzünde buruk bir gülümseme belirmişti.
--
Harry yatmaya hazırlandığı sırada, iki küçük kısa kol tarafından sarmalandığını zar zor anlayabilmişti. Elleri havada kalsa da ona sarılan kişi zaten bir karşılık bekliyor gibi görünmüyordu.
"Teşekkür ederim."
--
Bu zor güvenen, ruh hali hep bir değişiklik içerisindeki, iyi kalpli ama sert bir imajı olan çocuk en az onun kadar dengesizdi.
Harry onu sevmişti.
Sekiz olduğum için, yazamam belki diye hikayeyi yayımdan kaldırmıştım, sonra çok üzüldüm ve tekrar yazmaya karar verdim. Zaten iki bölümde bitecek.
Bekletme için çok üzgünüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Don't Trust You//tomarry
AléatoireHarry birkaç sakarlık sonucunda kendini küçük -sadece ondan bir yaş küçük!- Riddle'a bakıcılık yaparken buluyor.