5

1.3K 152 127
                                    

Bölüm bildirimi iki kere gelmiş olabilir, kusura bakmayın. Elim yanlışlıkla yayımla yerine değince hajaakkaksldlsk

Medya tanıtım videosu değil. Sadece canım sıkılınca yaptım. Tanıtım videosu daha sonra gelecek.

İyi okumalar~

***

Park Jimin'i uyurken izlemek güzeldi.

Dudağı büzülüyor, yanağını şişiriyor ve saçlarının yüzüne düşmesine izin veriyordu. Normalde saçlarının yüzünü kaşındırmasından nefret ederdi ama uyurken farkına bile varmıyordu.

Benim için çok şey ifade ediyordu. Birçok şey hissettiriyordu. Mutluluk, hüzün, heyecan, başını tehlikye soktuğu zamanlar korku...

Ama şu an sadece kalbimin kırıldığını hissediyordum. Bu kalp kırıklığı onu izlerken gülümsememe engel değildi.

Aptalın tekiydim.

Onu ilk gördüğüm gün böyle şeylerin olacağını hiç tahmin etmemiştim. Kalbimin hızlanmasını önemli olmayan bir etkilenmeye bağlamıştım.

Onu gören herkes etkilenirdi zaten.

Bana son söylediği şeyleri tamamen sarhoşluğuna vermiştim. Hemen sonra uykuya dalmıştı.

Bu gün nedense fazla içmişti. Parası olmamasına rağmen...

Rahatsızca yerinde kıpırdandığında yastıksız olduğunu fark ettim. 5 yastıkla yatan biri için oldukça rahatsız bir konumda olmalıydı.

Hızlı adımlarla evde kaç tane yastık varsa hepsini toparladım ve koltukta yatan sarhoş adamı her zamanki konumuna getirdim.

5 yastıkla uyumak Jimin'in garipliklerinden sadece biriydi.

Çorbayı çatalla yemek, her türlü içeceği pipetle içmek, merdivenleri saymak, yürürken kaldırım çizgilerine basmamak... Sadece bir kaçıydı.

Üstüne bir şey örtme gereği duymadım çünkü hava sıcaktı ve alkolden vücudu zaten yanıyor olmalıydı.

Onu psikopatça izlemeyi bırakıp uyumaya gitmeliydim. Ama ayaklarım burda kalmamı emredercesine haraket etmiyordu.

"Uyumalısın." Jimin'in horlamasının ardından konuşması sıçrayarak geri çekilmeme neden olmuştu.

Horlarken uyanık kalmayı nasıl başarıyordu?

"Uyumuyor muydun ya sen?" Toparlanmaya çalışırken hafif sinirli bir şekilde konuştum. Beni korkutmuştu.

"Yastıklar için teşekkürler." Gözlerini aralayıp bana baktı. "Ama sen yastıksız kaldın." Doğru, kendi yastığımı da ona vermiştim.

"Önemli değil." Zorlukla gülümsedim. Hâlâ az önceki olayın şokundaydım.

"Hayır, önemli. Ama bana ne?" dedikten sonra anlam veremediğim bir şekilde arkasını döndü ve horlamaya devam etti.

Şunu aklımın bir köşesine not etmeliydim; Park Jimin horlarken uyumuyor olabilirdi...

***

Sabah kapımın tıklanmasıyla gözlerimi araladım. Uyku sersemliği bulaşmış sesimle "Gel," diye seslendim.

Kapıyı aralayıp başını içeri soktu. "Açım ben." Kaşlarımı çattım.

Bir insan bunun için uyandırılır mıydı?

"Jimin ordan bakınca kölen gibi mi görünüyorum?" Uykudan kalktığım için kalın olan sesimle sordum.

"Birlikte hazırlayabiliriz." Gülümseyerek sunduğu teklife cevap beklemeye başladı.

Uzun süredir gülüşünü görmemiştim.

Bana ilk defa gülümsüyordu.

Küçük çaplı kalp krizim geçince yukundum. "Tamam, geliyorum."

Karşınızdaki Park Jimin olunca reddetme şansınız pek olmuyordu.

Başını sallayarak kapıyı kapadı ve beni yalnız bıraktı.

Tanrım, kalbim...

Ona itiraf etmemle birlikte çok şey değişmişti.

Mesala, evimde yatmıştı. Bu iyi ya da kötü bir şeydi.

Kimin umrunda?! Park Jimin evimde yatmıştı!

Yatakta doğrulup zıplamaya başladım. Tam bir geri zekâlı olduğumu kabul ediyorum.

Ona evden gitmesi gerektiğini söylemiştim ama istediğim şey kesinlikle bu değildi. Aklım fazla karışıktı. Burda yaşamaya başlarsa neler olacaktı?

Ondan vaz geçtiğimi sanmak istemiştim ama başarısız olmuştum. Bu kadar çok şey değişmişken ondan vaz geçemezdim.

Rüyalarım gerçek oluyordu.

Yatakta tepinmeyi bırakıp nefes nefese yere atladım ve hızlı adımlarla banyoya yöneldim.

İşlerimi hallettikten sonra üzerimi değiştirmeye gerek duymadan odamdan çıktım.

Mutfaktaki dolapların açılıp kapanma sesleri geliyordu.

Mutfak görüş açıma girdiğinde üstsüz bir Jimin'le karşılaştım. Ne yaptığı umrumda değildi.

Hayır, hayatımın bu noktasındayken ölmek istemiyordum.

"Yah! Nerde kaldın? İki saattir tavanın nerde olduğunu arıyorum." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kalp ritmimi düzene sokmam imkansızdı ama konuşabilmek adına bir şeyler yapmalıydım.

"Çamaşır makinesinde."

"Ha?" Gözlerimi açarak kendime gelmeye çalıştım. Ona bakmamak en iyisiydi.

"Yani şey...şeyde..."

"Hey, sen iyi misin?" Kendime gelebilmek için başımı iki yana sallayıp seslice yutkundum. "Bulaşık makinesinde olmalı."

Derin bir nefes alarak bulaşık makinesine yöneldi.

Kalbimi kontrol ettim. Atmıyordu.

"Patates kızartması seviyorsun, değil mi?" diye sordu elindeki tavayı ocağa yerleştirirken.

"Ah, evet. Bayılırım." Aslında hiç sevmezdim ama Jimin'in en sevdiği yemekti. O yüzden kabul ettim.

"Peki, sen patatesleri çıkar." Dediği şeyleri birkaç saniye sonra ancak algılayabiliyordum.

Kasları tamamen dikkatimi dağıtıyordu...

Yerimde dikilmekten vaz geçip dolaptaki patatesleri almaya gittim.

Vay be! İki gün önce Park Jimin'le birlikte kahvaltı hazırlayacağımı söyleseler kahkahalara boğulurdum.

Belki de başından beri imkansız sandığım şeyler bana imkansız diye bir şey olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu...

***

Yorumlarınızı bekliyorum (:

our story • pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin