Louis Oda 15'in açık kapısına yaklaştığında onu neyin beklediğini bilmiyordu. Belki, yaşlı bir adam? Siyah gözlükler, kalıcı asık bir surat ve bu eski kasvetli klinikte çürüyen solmuş bir ciltle? Kesinlikle bir delikanlı beklemiyordu. Açık, yeşil gözlerle. Ve gözden kaçırılmayacak bir gülümsemeyle.
Louis yavaşca kapıyı çaldı, çocuğu ürkütmek istemiyordu, nazikçe konuştu, sesi pürüzsüz ve oynaktı.
"Harry Styles'ın odası mı?" Ve aynı derecede pürüzsüzlükte bir 'evet' aldı.
Louis minik odaya girdi ve kahverengi kareli kumaşı olan itici koltukta oturan ve pencereden dışarı bakıyor taklidi yapan yeni hastasının önünde durdu. Ona nasıl yaklaşması gerektiğini bilmiyordu (Daha önce kör bir hastayla deneyimi olmamıştı.). Bu yüzden elini uzatıp Harry'nin elini tuttu ve onunla el sıkıştı.
"Merhaba, Harry." Gergin olmasına hiçbir neden olmasa da gergin biçimde konuştu. "Ben Louis Tomlinson. Yeni terapistin."
Harry kafasını acı verici yavaşlıkta pencereden çevirdi, Louis'nin yüzüyle tanışmak için yukarı bakmaya teşebbüs etti ve içten bir şekilde gülümsedi. "Memnun oldum, bay Tomlinson."
Louis kızardı ve bu çocuğun onun kızarmış yanaklarını görmediği için sessizce göklere teşekkür etti. "Oh, lütfen bana Louis de."
Louis ellerinin hala birleşik olduğunu kavrayıp yine kızardı ve elini geri çekti. "Pekala. Belki de kendimizi buna vermeliyiz, değil mi?"
Harry yavaşca gözlerini kırptı, önündeki duvara ifadesizce baktı ve kafasını salladı. "Belki de," yavaşca kabul etti.
Louis derince iç çekti, bir sandalye alıp Harry'nin yanına yerleştirdi. Beceriksizce oturdu, bacağını bacağının üstüne koydu ve başladı. "Ee Harry. Ne hakkında konuşmak istersin?"
Harry kaşlarını çattı ama bu zar zor bir kaş çatma sayılırdı. Dizlerini sandalyeye sıkıştırdı. "Hiç mevzu yok mu?" Şaka amaçlı damağını şaklattı.
Louis kafasını salladı, sonra Harry'nin onu göremediğini hatırlayıp kızardı (yeniden, siktir) ve mırıldandı. "Hayır, ben sadece senin kanuşmana izin vermek için talimatlandırıldım. Her hangi bir şey... hakkında, gerçekten. Seveceğin her hangi bir şey."
"Pekala, Louis," ismin üzerine sakin bir vurgu yerleştirerek tatlı tatlı söyledi. "Eminim bana ne olduğunu öğrenmek istiyorsundur, sadece bunu sormak için fazla kibarsın. O yüzden izin ver. Ben Harry, tabi ki, görme yeteneğimi alan garip, karmakarışık bir hastalıkla doğdum. Hayatımın büyük bir kısmını bu kliniğin içinde ve dışında geçirdim, ve şimdi, sonunda, bir hafta içinde, bunu düzelteceğini umduğum bir ameliyat geçireceğim. Görme yeteneğim, yani... Okumayı seviyorum. Ve konuşmayı da. Tarçın kokusunu da seviyorum. Annemi, üvey babamı, ablamı seviyorum. Ve kedim, Dusty'yi."
Louis gözlerini kırptı, sonra hızlıca açtı, önünde oturan Harry'nin cazibeli sesi duyulurken ona hafifce yaslandığını farketmemişti. "Nasıl da, um... sevimli," Louis yaltaklandı, doğru kelimenin bu olup olmadığından emin değildi. Harry basitçe gülümsedi.
"Biliyorum. Sevimli biriyim."
Louis hızlı bir şekilde gözünü korkutan yüzeysel homurdanmasını bastırdı ve sadece içinden sırıttı. "Pekala. Eminim ki hayatını tanımladığın kadar sevimli bir şekilde bu haftanın sonundan sonra da konuşacak şeyler bulacaksın. Bu yüzden -bu haftalığına- görme yeteneğini kazanana kadar ne hakkında konuşmak istersin? Kızlar? Hava? Kedin?"
Harry burnunu kırıştırdı ve üçünü de uzaklaştırdı. "Hayır, hayır. Hepsi sıkıcı. Bir tek şey var. Hep hakkında duymayı sevdiğim şey. Bana renklerden bahseder misin?"
"Renkler?" Louis tekrarladı.
"Evet, renkler," Harry onayladı. "Görme yeteneğimi kazandığımda görmek için en çok heyecanlandığm şey. Bu konuda sadece harika şeyler duydum, ve oh - lütfen renklerden bahseder misin?"
Louis sırıttı ve arkasına yaslandı, sandalyeye rahatça sindi. "Hangi renk?"
"Sarı," Harry neredeyse sersem sersem söyledi. "Sarı kulağa iyi, güçlü bir renk gibi geliyor."
"Sarı, ha?" şakacı bir şekilde dedi Louis, sarıyı tanımlamak için iyice düşündü. "Pekala, sarı limonun rengidir. Aynı zamanda güneşin de. Ve bir gülümsemenin. Iy, hayır - unut gitsin, sarı bir gülümsemenin rengi değildir. Sarı gülmenin rengidir. Ve karahindibanın rengidir. Ve ayçiçeğinin. Aynı zamanda kendini asla içinden atamayacağın eskiden kalma sayfalarla yaşlı soğuk bir kitabın rengidir. Sarı yazdır, limonatadır, kuşlardır, mutlu şarkılardır. Mutlu. Sarı sadece... mutludur." Louis eksik tanımlamasını güzel bir gülümsemeyle sonlandırdı, ama Harry'nin gülümsemesi güneşin sarısından bile daha parlaktı.
Yavaşca ve bir mesaj vermek ister gibi el çırptı ve kıkırdadı da. "Vay be, Louis. Ben hiçbir zaman bir rengin bu kadar... basitlikle tanımlandığını duymamıştım."
Louis kaşlarını çattı, sözlerin incitici dizisine homurdandı, ama Harry sadece gülüyordu. "Hayır, hayır, öyle değil. Söylemek istediğim şuydu. Ne zaman birine sarının ya da başka bir rengin nasıl olduğunu sorsam bana pigmentler, ışık ve bunun gibi bir kaç sıkıcı şeyin boktan açıklamasını yapıyorlar. Bu yüzden, teşekkür ederim. Bunu çok beğendim. Ne demek istediğini anladım."
Louis neredeyse utangaç bir şekilde gülümsedi ve kıkırdadı. "Pekala, rica ederim, Kıvırcık."
İkili terapinin geri kalanında sohbet etmeye devam ettiler ve bu hep oyuncu alaylar, güzel şakalar ve tatlı gülümsemelerle geçti. Kapının sivri kolu oynadığında ve içeri genç, sarışın bir kız girdiğinde hangi mevsimin daha güzel olduğunu tartışmaya başlıyordular (Louis bunun yaz olduğunu ısrar ediyordu; "Yaz." "Hayır! Yaz değil! Yaz çok... sıcak." "Yaz." "Uh-uh. Ben sonbaharı tercih ederim.").
"İlaç tedavinin zamanı geldi, Harry," diye cıvıldadı, Louis'ye kafa salladı ve Harry'nin yatağının yanına ilaç tepsisini bıraktı. Harry hayal kırıklığıyla dilini kıpırdatdı.
"Oh, artık zamanı geldi mi, Maisie?"
Kız, Maisie, gülümsedi ve sert ses tonuyla Harry'yle konuştu. "Şimdi, Harry. İlaç tedavini atlayamayacağını biliyorsun."
Harry sızlandı, dizlerini kırmadan yavaşca ayağa kalktı ve sandalyesininin önünde duran bastonuna ulaştı. "Maalesef, Louis, gitmenin zamanı geldi. Yarın o zaman?"
Louis ayağa kalktı, Harry tökezlediğinde ya da başka bir şey (ki oda boş olsa da düşmesi gerçek bir olasılıktı) elleri hafıfçe havaya kalktı. "Evet, yarın. Aynı zamanda."
Harry arsızca gülümsedi, sabit bir şekilde Maisie'nin uzanmış kollarına doğru yürüdü. "Tamam. Dört gözle bekliyorum."
Ve Maisie Louis'ye küçük bir gülümseme verdi ve Louis kapıdan çıktı. Kliniğin merdivenlerinden inmeye başladı ve 'Oda 15' yazısı yavaşca gözden kayboldu. Kliniğin hoş ana ofisine vardığında 'Ziyaretçi' rozetini bıraktı ve sekreterlere çekici hoşcakallarını dağıttı, kendisine gülümsemek için izin verdi.
Kirli Manchester sokaklarında çiseleyen yağmurda kendi kasvetli apartman dairesine doğru yürümeye başladı. Sonunda evine, somurtkan kedisi Beau'ye geldiğinde sıcak yatağını hoş bir şekilde karşıladı ve kendine daha büyük gülümsemeye izin verdi. Harry onun düşündüğünden çok daha sevimliydi. Ve Louis şanslı yıldızlarına onun yaşlı, korkunç ve aşınmış bir adam olmadığı için teşekkür etti.
Ve Louis rengi solmuş buzdolabından gevşek bir şekilde asılan takvimini kontrol ettiğinde yeniden gülümsedi. Evet, yeniden. "Styles'la Terapi" karamalarının her birine bir gülümseyen surat çizmeden önce.
Y/n: Ne dersiniz? Sizce de çok hoş bir kitap değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
COLOR || Larry Stylinson (Türkçe çeviri)
FanfictionLouis Tomlinson, bir hafta içinde görme yeteneğini düzeltmek için ameliyat geçirecek olan yeni hastası Harry Styles ondan renkleri tanımlamasını istediğinde bir meydan okumanın içindeydi. Günler geçmeye devam eder ve Louis bu yakışıklı kör çocuğa aş...