Purple

2K 301 250
                                    

Bu gün sadece garip bir gündü. Çünkü Louis odaya girdiğinde Harry o çirkin koltukta oturmuyordu.

"Merhabaaaa, Lou Will!" Harry yatağından bağırdı. Louis hediye olarak aldığı çikolataları şoka girmiş bir şekilde elinden düşürdü.

"Sikeyim! Beni öyle korkutma, Kıvırcık!" Yerdeki çikolataları alırken konuştu. Harry kıkırdadı.

"Üzgünüüüüm. Bu gün yatakta oturabileceğimize karar verdim. Ve çikolata kokusu mu alıyorum?" Harry içgüdüsel olarak öne eğilerek kokladı. Louis gözlerini devirdi.

"Evet, seni amatör. Senin için aldım."

Louis inanılmaz derecede yumuşak yatağa atladı ve çikolata kutusunu açtı. Dikkatlice Harry'nin avuç içini açtı ve fıstık ezmeli çikolatalardan birini avcunun içine koydu.

Harry onu ağzına doğru yaklaştırdı ve kolaylıkla, keyifle çiğnedi. "Oo, teşekkürler, Lou Will."

"Ee, bu günün rengine karar verdin mi, Kıvırcık?" Louis ağzında çikolata ezerken mırıldandı. Harry düşündü ve dudaklarını araladı. "Mor."

"Mor mu?"

"Mor. Ama bir şartım var. Elimi tutmadan moru tanımlamanın hiçbir yolu, en küçük ihtimali bile yok."

Louis güldü, Harry'nin elini tuttu ve elinin kalbi gibi titremediğini umdu. Harry'nin eli sıcaktı. Ve yumuşaktı. Ve büyüktü - yüce Tanrı, çok büyüktü - ve Louis'nin parmaklarını sanki kırabilecekmiş gibi dikkatli bir şekilde sarıyordu. Ellerinin her dokunuşundan zevk alıyor gibiydi. Ve bu Louis'yi eritiyordu.

"Pekala, Kıvırcık. Mor... Mor üzümün rengi. Ve bence mor hükümdarlığın da rengi. Mor aynı zamanda günbatımındadır - şu güneşin uyumaya dönmesinden önceki zamanın küçük bir parçası. Dağlar da mordur ve bazı çiçekler de mordur. Üzüm jölesi de mordur. Mor görkemli ve dramatiktir. Eğer mor, insan olsaydı kesinlikle klişe, drama kraliçesi gay çocuk olurdu. Erm, mor... gökyüzüdür. Gökyüzünün tamamen siyaha dönmeden önceki rengidir, şu yıldızların dans ettiği ve ayın şarkı söylediği an."

Harry Louis'nin elinin içlerindeki çizgilere ulaştırdı, teninin her santimine dikkatle davrandı. "Teşekkürler, Lou Well." O kadar hızlı söyledi ki Louis'nin lakabı "Lewell" gibi duyuldu. Ki bu garipti. Çünkü Harry genelde yavaş ve her sözünü dikkatlice seslendirerek konuşurdu. "Bu güzeldi."

"Sorun ne, Harry?" Louis hemen sordu. Harry yavaşca nefes aldı.

"Ameliyatım. Pazar günü. %30 yaşamama şansı var." Harry çılgınca söyledi. Louis nefes almayı durdurdu -sadece bir saniyeliğine - sonra yine nefes aldı ve Harry'nin omuzlarını kavradı.

"Hey, Kıvırcık. Bu konuda endişelenme. Kurtulacaksın, biliyorum. Benimle günbatımını izleyeceksin, unuttun mu? Ormanda gezmeye, yıldızlara bakmaya gideceğiz. Bunu benimle yapacaksın. Biliyorum yapacaksın. Yani endişelenme, tamam mı?" Louis sakince söyledi. Harry ve kendisinin birbirine sarılmış ellerini dudaklarına yaklaştırdı ve Harry'nin eline öpücük kondurdu. Harry gülümsedi.

"Biliyorum. Biliyorum. Bu konuda hiç endişelenmemeliydim."

"Doğru." Louis gülümsedi ve öne doğru eğilip Harry'nin dudaklarını öptü.

"Biliyor musun, Kıvırcık sana deli olabilirim." Louis onun ağzının kenarını öperken mırıldandı. Harry hmladı ve yumuşakca güldü.

"Endişelenme, Lou Will. Ben de sana deli olabilirim."

Onlar günün geri kalanını yatakta oturup kıkırdayarak, birbirlerine aptal hikayeler anlatarak ve kendi hayatlar hakkında birbirlerini yavaşca bilgilendirerek geçirdiler. Louis'nin bildiği gibi Harry'nin Dusty isminde bir kedisi vardı, ama daha önce Louis Harry'nin kedileri bu kadar çok sevdiğini bilmiyordu. Harry'nin Gemma isimli bir ablası vardı. Harry görmeye başlayınca fotoğrafçı olmak istiyordu. Harry gökkuşağı fikrine bayılıyordu ve Louis gökkuşağını ona tanımlar tanınlamaz onu görmek için sabırsızlandığı şeylerin listesine ekledi. Harry (Louis hala bunu aşamamıştı) Louis'ye deli oluyordu. Harry renkleri seviyordu.

Sohbete öyle dalmıştılar ki Maisie ilaç tepsisini komidinin üzerine bırakana kadar onun odaya girdiğini farketmediler. "Çocuklar," diye neşeli bir şekilde azarladı, yaramaz ışıltılı gözlerle Louis'ye baktı. "Temiz kalıyoruz, değil mi?"

Louis güldü, yataktan indi ve eşyalarını aldı. Gitmek üzereyken Harry ona seslendi. "Hoşcakal, Lou Will. Bu gece bir mesaj bekle. Sana Aynı Yıldızın Altında'dan duygusal bir şeyler gönderebilirim!"

"Tabi ki, Kıvırcık!" Louis cevap verdi, daha sonra fikrini değiştirdi. Louis Tomlinson'ın Harry Styles'a deli olmamasına hiç ihtimal yoktu.

Eve geldiğinde, Beau ve dağınık mutfağa üzülmedi bile. Sadece Beau'yu kulaklarının arkasından enseledi, bulaşık makinesini çalıştırdı, EasyMac hazırladı (yemek pişirmekte asla iyi olmamıştı), ve Sherlock'un yeni bölümüne başladı. (Hala Benedict Cumberbatch'ın sesini aşamıyordu.) (Harry'ninkinden bile iyi olabilirdi.) (Tabi ki şaka.)

Ve saat 9:14'te (Louis zamanı hesaplamıyordu, hayır) bir mesaj aldı. Kıvırcık-saçlı, gözlerinde-tüm-renkleri barındıran çocuktan.

"Senin uyuma şeklin gibi aşık oluyorum. Yavaşça ve sonra birden bire."

Y/n: Dün akşam bir bölüm daha atacağıma söz vermiştim ama unuttum. Ben de bu gün yayınlayayım dedim. En sevdiğim rengin tanımlanmasında Louis'den daha çok şey bekliyordum ama bu bölüm de tatlıydı bana göre.

Geriye son 4 renk kaldı. Hızlı hızlı çevirip yayınlamayı düşünüyorum. Siz de bu bölümü okuduktan sonra Torm'a göz atarsanız beni sevindirirsiniz ;)

COLOR || Larry Stylinson (Türkçe çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin