White

2.6K 314 339
                                    

Artık üç haftaydı Louis Harry'yi göremiyordu.

Renkleri tanımlayacak kimsesinin olmadığı üç hafta.

Ve Harry'nin cenazesinin çiçeklerden yapılmış gök kuşağından tutun başlarının üzerinde parlayan parlak güneşe kadar (Louis Harry'nin cenaze gününe güneşten daha uygun bir şey düşünemiyordu) rengarenk geçeceğine rağmen, Louis bunların yeterli olacağını düşünmüyordu.

Bir şeyler eksikti.

Louis'nin düşünceleri başının üstünde durup bitmek bilmeyen göz yaşlarını akıtan Anne sayesinde kesildi.

"Louis," Kollarını boynuna sarıp ona sıkıca sarılırken söyledi. O son haftalarda Harry hakkında umduğundan da fazla şeyler öğrenirken Anne'ye çok yakın olmuştu.

Louis de ona sarıldı, çünkü yapılacak daha fazla bir şey yoktu. Ama Anne ondan ayrılıp ona umut dolu bir baktı.

"Sen de cenazede konuşabilir misin, tatlım?"

Louis kalbini boğazında hissediyordu, beyni parçalara ayrılmıştı. "Konuşmamı mı istiyorsun?"

"Evet. Harry de senin konuşmanı isterdi, Louis."

Ve hayır. Louis artık buna ağlayamıyordu. Son haftalarda yeteri kadar ağlamıştı.

"Tamam. Tamam. Sadece seni uyarıyorum. Muhtemelen bok gibi konuşma olacak."

Anne güldü ve elini Louis'nin yanağına koydu. "Harry'yi o kadar mutlu edebilen her hangi bir insan 'bok gibi konuşma' kapasitesine sahip olamaz."

Louis gülümsedi, Anne elini onun yanağından çekti ve Harry'nin dedesi ve büyükannesiyle konuşmaya gitti. Louis derin bir nefes aldı ve gök yüzüne baktı.

"Bunlar hepsi senin suçun, biliyorsun, değil mi?" dedi. "Seni amatör."

*****

Cenaze çok güzeldi. Gerçekten. Öyleydi. Louis hiç cenazeye gitmemişti. (Bir keresinde büyük teyzesinin cenazesine gitmişti ama onu pek fazla tanımıyordu ve o naftalin kokuyordu.) Bu yüzden karşılaştırabileceği bir cenaze yoktu ama tahmin ediyordu ki bu herkesin umduğundan fazlaydı. Anne harika bir konuşma yaptı. Harry'nin kardeşi, Gemma ölüm hakkında bir şiir okudu. Harry'nin arkadaşı, Will bir ilahi söyledi. Her şey çok tatlıydı ve Louis kendini Harry'ye daha çok aşık oluyormuş gibi hissediyordu.

"Bir sonraki konuşmamız Harry için çok, çok özel olan bir çocuğun. Louis Tomlinson, lütfen buraya gelebilir misiniz?" Anne mikrofona doğru söyledi ve Louis'nin avuçları terlemeye başladı.

Farkında bile olmadan platforma çıktı. Kalbi deli gibi atıyordu ve göz yaşları her an atlamaya hazırdı. Kısa bir süre oradakilere öylece baktı. Herkesin yakasında Harry'nin anısına rozet vardı. Sonra gözleri Maisie'yi buldu. Maisie ona üzgün bir gülümseme gönderdi ve o an kelimeler birden bire ortaya çıktılar.

"Harry Styles'la tanışıncaya kadar görme yeteneğinin önemli olduğunu düşünürdüm. Onunla onun klinik odasında tanışmıştık ve bana beni göremese de güzel olduğumu bildiğini söylemişti. Çok flörtöz bir çocuktu, bana takma isim bile bulmuştu." Beyninde Harry'nin 'Lou Will' diye seslenişini duyduğunda gözleri nemlenmeye başladı. "Onu parmakla sayılacak kadar az süre boyunca tanıdım ama umrumda değil, onu tanıma şansına sahip olduğum için ayrıcalıklı hissediyorum. Ve tabi ki o çok yakışıklıydı, kendine has renkte en güzel gözlere sahipti. Ama onu bu yüzden sevmedim."

"Harry'yi her şeyin gerçek rengini görebilme yeteneği yüzünden sevdim. Onu tanıdığım günlerde her gün bir renkten bahsettim ona ve o buna bayıldı. Bana bir gün fotoğrafçı olmak istediğini söylemişti. Böylece dünyanın tüm güzelliklerini çekmek ve onları sonsuza kadar koruyup saklamak istiyordu. Ve ben bu yüzden ona tapıyordum. Onun sonunda görebileceği günü hayal etmekten asla vazgeçmeyişine tapıyordum. Üzgün olması için bir çok sebebi varken o hep pozitifti. Ve bu bende dizlerimin üstüne oturup şikayet ettiğim tüm zorluklar için af dileme istediği uyandırıyordu. Her şeyin gerçeklerini öğrenmeye olan arzusu onun en iyi yönlerindendi."

"Ben Harry'yi çok sevdim. Hala seviyorum. Sahip olduğumuz şey çok özeldi. Ve muhtemelen bunları aşıp başka insanlarla görüşeceğim ama onun beni sevme şeklini asla unutamayacağım. Çünkü görüş söz konusu bile olmadığı için o beni sadece tüm kalbiyle sevdi. O beni sevdi. Yüzümü değil, bedenimi değil, beni sevdi. Buna hayranlık duymayı asla bırakmayacağım. Ve Harry kör olsa bile bence hepimizden daha fazla renk tanıyordu."

"Eskiden 'Bir şeyi gerçekten seviyorsan onu özgür bırakacaksın.' ne anlama geliyor bilmiyordum. Hep birine sevgini göstermenin en güzel yolunun bunu ona her gün hatırlatıp, unutmasına hiç izin vermemek olduğunu düşünüyordum. Ama şimdi anlıyorum. Eğer Harry şimdi burada olsaydı, renkleri dünyevi durumda görebilirdi. Ama şimdi, şimdi o yukarıda ve bundan eminim ki şuan resimler çiziyor ve yerde çekmesi mümkün bile olmayan fotoğraflar çekiyor. Biliyorum ki şuan hayatının en güzel anlarını yaşıyor ve bizleri özlese de hiçbir zaman bu kadar mutlu olmamıştı."

"Bu senin için Harry Styles. Seni dünyanın renginin solacağı güne kadar seveceğim."

Louis'nin konuşması beğeni haykırışlarıyla bitti. İlk önce Louis bunun konuşmasına özel olduğunu zannetti, daha sonraysa gök yüzüne baktı ve gördü.

Bir gök kuşağı. Güneşli bir günün ortasında. Ve bu sadece bir gök kuşağı değildi. Şimdiye kadar gördüğü en parlak, en canlı, en güzel ve en nefes kesici gök kuşağıydı. İnsanlar gök kuşağını kutluyorlardı. Harry'nin gök kuşağını.

Louis gülümsedi. Göz yaşları artık özgürce akıyorlardı.

Harry başarmıştı. Harry özgürdü. Harry renklerini görmüştü.

SON

Y/n: Merhaba arkadaşlar. Evet, sonunda final bölümüne gelmiş bulunmaktayız. Bu bölüm bu küçük ama tatlı kitabın son bölümüydü. Bu kitabın yeri bende hep ayrı olacak. Küçük bir kitap da olsa bir çok şeylerin farkına varmamı sağladı. Bu yüzden okuduktan sonra siz de kitapla ilgili genel fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim.

I don't know if you're still active on wattpad or not MoreThanStan but I wanted to say thank you for letting me translate this incredible story. This will always be in my heart. It's just such a cute and sad love story. You're amazing. Thank you again.

COLOR || Larry Stylinson (Türkçe çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin