~Bismillahirrahmanirahim~
Hikayeye başladığın tarihi yaz! 💙
Keyifli okumalar! ♡
''Abi, ben masumum ya!'' İşte başlıyoruz... Yolun sonuna gelip her defasında dönen bir adam düşünün... Belaları kendi üzerine nasıl çektiği konusunda hiç kimsenin ufak bir fikri dahil yok. Korkusuz korkak süper kahraman Bilal, başına açtığı yeni bir belayla karşı karşıyaydı. ''Teyzedeki çantayı bırakın, teyzeyi nasıl bulayım ben?'' Sokaktan geçmek bile bir insanın başına nasıl bela açabilir?
O gün şansının yaver gittiği bir gündü. Bu şans akşam üstü saat altı sularında işleyivermişti, orası ayrı. Ancak belaları o uyanır uyanmaz iş başı yapıyorlardı.
Bilal ''Ya Allah!'' diyerek evinin kapısını kapattı. O sırada arkasında bulunan tahta evin camı aşağı indi. Hayır, bunu o yapmamıştı. Dar sokağın geniş çocukları bunu yapmıştı. Suçlu onlardı. Ancak camı kıran o top Bilal'in ayağının dibine kadar gelmişti. Kırık camın ardından etrafa bakınıp yakaran teyzenin gözleri Bilal'in gözleri ile buluştu. Olan olmuştu, alışmıştı belki de. Ancak suçu günahı yoktu, bunu orada olan herkes biliyordu. Bilal suçun üzerine yıkılacağını biliyordu. Onlardan evvel atılıp bağırdı. ''Keseceğim topunuzu! Şu yaptığınıza bakın!'' Topu çocuklara kazasız belasız yolladıktan sonra adımlarını hızlandırdı.
Aşağı mahalledeki boş evin yanından söylene söylene geçerken konuşulanlara kulak astı. Asmaz olaydı! ''Bu çantaya hiçbir şekilde zarar gelmeyecek, duydunuz mu beni?'' Evet, duymuşlardı. Onun haricinde biri daha duymuştu. ''Bu paralar bir şekilde Osman abimize ulaşacak. Polise yakalanmayın!'' İlgi çekici kısım burasıydı. 'Polis!' Bir an önce çantayı alıp polise ulaştırması gerekiyordu. Oradan hiçbir şey duymamış gibi ayrılabilirdi. Bunu yapabilirdi.
Ama yapmadı. Mafya adamlarının tüm konuşmalarını dinledikten sonra çıkmalarını bekledi. Çıkar çıkmaz da seslendi. ''Pardon, bir bakar mısınız?'' Aman ne de kibardır kendisi... Adamın elindeki çantaya göz dikti. Biraz onlara biraz da çantaya bakındı. Mafya adamları ne diyeceğini beklerken o hızla çantayı ellerinden aldı. Adamlar ne olduğunu anlayamadan Bilal onlardan uzaklaştı. Peşinden geliyorlardı, ancak bayağı mesafe vardı. Galiba bu defa başarıyordu. Koşarken gülmeye başlamıştı bile. Tazmanya Canavarı'na rakip olacak şekilde koşuyor, trafikte ilerleyen arabaları dahil solluyordu. Mübalağa ediyorum elbette. Kendisi sadece kaplumbağaya rakipti. Belki de bir tavşan, bilemiyorum. Onu anlamak güç. Polis karakoluna neredeyse yaklaşmıştı. Her şey güzel gidiyordu. Ta ki teyzeye çarpana kadar...
Teyzenin çantasıyla, elindeki çantanın karışmış olması elbette bir tesadüf değildi. Merakının sonucuydu bu. Paralar teyzeye, çiçekli pijamalar da onlara kalmıştı.
Bilal, iyilik yapmaya çalışırken tüm kötülükleri peşinden getiren adam... Kötü niyeti yoktu. Tüm insanların belasını üzerine alınmış gibiydi. Sonrasında ise niyeti iyi olmaktan çıkıyordu. Başı türlü türlü belalara giriyordu.
Bilal ayağa kalkıp toparlandığı sırada koşmasına fırsat vermeyen mafya adamları tarafından büyük bir öfkeyle yakalandı. Apar topar mafya babası Osman Bey'in yanına götürdüler. Pataklandığıyla kaldı diyemeyiz belki ama herkese büyük bir ders verecek gibiydi. Dayak yediğine değecek miydi? Göreceğiz...
''Kimin adamısın sen, söyle!'' Osman Bey'in sesi dumanlı odanın içinde yankılandı. ''Yoksa seni Gazanfer mi yolladı? O halde adamlarım kelleni kendisine ulaştırsınlar...'' Belli ki amaçları Bilal'i korkutup konuşmasını sağlamaktı.
Ama Bilal'in bunu şimdilik umursadığı söylenemezdi. ''Beyefendi...'' diye başladı söze.
Kirli sakallı mafya adamı sözünü kesti. ''Osman abi diyeceksin!''
Birkaç saniye boş bakışlarla onlara baktıktan sonra devam etti. ''Osman abi, burada sigara içilemez yazılı bir pano da göremedim ama cezasının yetmiş beş lira olduğundan haberiniz var mı? Her yer duman, nefes alamıyorum. Derhal havalandırmalısınız burayı.'' Olan bitenin farkında değildi anlaşılan.
''Beyefendiye oksijen maskesi getirin, hemen!'' Ardından çirkin kahkahalarını Bilal'in kulaklarına iliştirdiler. Osman Bey ağır adımlarla yürüdü ve bulundukları yerin penceresine yaklaşıp bir kanadı açtı. Yüzünü onlara çevirdikten sonra devam etti. ''Beynine oksijen gitmeli, haklısın...'' dedi.
''Sağ olun.'' diye konuştu Bilal. ''Ben, Gazanfer dediğiniz kişinin adamı değilim.''
''O halde Rus mafya lideri Andrey Petrov saldı seni peşimize. Zaten Ruslara da benziyorsun.''
''Hayır.'' dedi. ''Beni Bay Petrol de yollamadı. Ben kimsenin adamı değilim.''
''Bak koçum...'' dedi Osman Bey. ''Gökten mi indin, yerden mi bittin bilmiyorum ama sana üç gün mühlet. O paralar bana üç gün içinde geldi, geldi. Gelmedi, kendini ölü bil.'' Bilal, toz veya buhar olup havaya mı karışmalı yoksa denileni yapıp kayıp teyzeyi mi bulmalı? İlk seçeneği seçecek hali yoktu tabii, Bilaldi bu sonuçta.
''Osman Bey, teyze belki de o an Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Ben o teyzeyi bulamam.'' Ölüm fermanını imzalamak için parmaklarını hazırlamalıydı.
''İyi ya, bulamazsan bende sizi öteki tarafta buluştururum.'' dedi. Bunu görsel olarak açıklamak istedi Osman abileri... Belinden silahı çıkarııp Bilal'e doğrulttu.
Gözlerini kapatıp titremeye başladı Bilal. Kelime-i tevhid getirirdikten hemen sonra konuştu. ''Durun! Abi, ben masumum ya!'' dedi nefes alışverişi artarken. ''Gencecik adamım, bana kıymayın.'' Sonra bir an kocaman yutkundu. ''Teyzedeki çantayı bırakın, teyzeyi nasıl bulayım ben?''
''Oğlum, çantada beş yüz bin lira vardı, sana nasıl kıymayayım?'' Bir an mafya adamının haklı olduğunu düşündü. Ama geride daha yapacakları vardı. Üstelik bu adamların yaptığı hiçbir şey doğru değildi. ''Ben o teyzeyi bulmaya çalışacağım. Bulamazsam topuklarıma ya da kafama sıkarsınız.'' İkna etmişe benziyordu.
Adam gülümsedi. Silahını indirdi. ''Sen ne acayip bir çocuksun, yahu. Beni ikna ettin.'' dedi. ''Seni işe mi alsam? Hem borcunu da ödemiş olursun, ömrün boyunca...''
''Yok abi, teşekkür ederim. Bana müsaade.'' Kaçacak mıydı dersiniz? Hayır! ''Daha yaşayan bir teyze ve çanta dolusu para bulmam gerek. Üstelik yalnızca üç günüm var.'' Bilal biraz duraksadı. ''Bunu bir hafta uzatamaz mıyız?" İstanbul'un bilinmeyen ama tanıyanların hayatlarını elinden alan mafya babası Osman Bey az önce indirdiği silahı tekrar ona doğrultunca Bilal toparladı. ''Tamam, tamam... Üç gün kâfi.''
Onu omzundan kavrayıp oturduğu yerden ayağa kaldırdı. Kulağına yaklaşıp fısıldadı. ''Çantayı bul, hayatını bağışlayayım.'' Ardından yavaşça itekleyip yürümesini sağladı. Adamlarına da işaret edip peşinden gitmelerini emretti. Bilal bu defa başına aldığı en büyük bela ile karşı karşıyaydı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELAVER
Novela JuvenilMukaddes Hanım'ın henüz yirmili yaşlarda, karnı burnundayken ettiği beddua dönüp dolaşıp kendini bulmuş, Mülayim Bey'in de başına büyük bela olmuştu. Adnan'dan sonra yeni bir bebeğin dünyaya gelecek olması belkide ilk defa onlar için hayat şartları...