Siren sesleri insan sesleri ve annemin cığlıkları geliyordu kulağıma. Nabzı çok yavaş diyordu bir ses. Hepsini duymama rağmen parmağımı bile oynatamıyordum. Sırtım sert yüzeyden yumuşak bir yere değdi. Ardından hareketlendi ve yine siren sesleri doldu kulağıma. Şimdi hareket etmiyorduk. Hızla bir yere götürülmeye başlandım. Bir erkek sesi 20 yaşında trafik kazası kolu ve bacağında kırıklar var durumu ciddi dedi. Papatya bu bu sensin dedi bir başka erkek sesi. Ses titrek geliyordu. Bu ses tanıdıktı. Ama çıkarmakta güçlük çekiyordum. Evet oydu bu ses Yusuf'un sesiydi. Neyim var diye bağırmak istedim. Ama hiç gücüm yoktu. Gücüm giderek azaldı.. azaldı.. Ve tükendi bitti.
*******
Gözlerim yavaş yavaş aralanmaya başladı. Pencereden vuran ışık gözümü alıyordu. Açmakta zorlanıyordum. En sonunda açtım gözlerimi. Ama bulanık görüyordum. Karşımda dikilen uzun boylu biri vardı. Görüntü netleşmeye başlayınca karşımdakinin Yusuf olduğunu gördüm. Bir çift mavi göz benim mavi gözlerimle buluşmuştu. "Bana ne oldu ?" diyebildim zorlukla cıkan sesimle. "İki gün önce bir trafik kazası geçirdin. Araba çarpmış. Bacağında bir kolunda bir ve el baş parmağında bir kırık var. Onun dışında durumun iyi" dedi. "Candan o da vardı yanımda. O nerde? " Yusuf duraksadı bir an. Ne diyeceğini bilemez bir haldeydi. "Sakin olucağına söz ver. Hatta dur ben sana bir sakinleştirici yapayım. Daha sonra söyliyim." "Hayır!! Hayır sakinleştirici istemiyorum arkadaşıma ne olduğunu söyle bana hemen!!" "Tamam. Sakin olucaksın ama. Bak Candan hastaneye geldiğinde beli kırıktı. Başından da darbe almıştı. Beyin kanaması riski vardı. Hemen ameliyata alındı. Ama... Ama Candan'ı kurtaramadık. Maalesef Papatya. Candan'ı kaybettik. Çok üzgünüm."dedi. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Candan ölmüsmüydü yani? Benim biricik arkadaşım can yoldasım Candanım yokmuydu artık? "Hayırrrr hayııır!!! Yalaan bu doğru değilll!! Candan ölmüş olamaz!! O çok güçlüdür ki! Ona bir şey olmaz! Hayır ya hayır!" diye bağırmaya başladım. Yusuf beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Kolumdaki acıyla inledim. Ve yavaş yavaş gözlerim kapanmaya başladı. Uyandığımda başımda Serap vardı. "Serap annem nerde?" dedim. "Abla şey şey yani annemler şeye gittiler şeye" diye gevelemeye başlayınca bağırdım. "Nereye Serap ha nereye gittiler söyle dedim sana." "Abla annemler cenazeye gittiler. Candan ablanın cenazesine." dedi. Evet Candan ölmüştü ve ben bunu duyunca çıldırmıştım. Bacağimdaki ve kolumdaki alçıları umursamadan doğrulmaya çalıştım. Canım yanıyordu. Ama kalbim kadar acımıyordu hiçbiri. Can yoldaşım Candanım yoktu ya artık. Kalbim bezgin ve kırgındı. Hiç gecmeyecekmiş gibi acıyordu. Her şeyin ilacı vardı da bunun ilacı yok muydu? "Serap beni de hemen oraya götüreceksin anladın mı?" dedim. "Abla saçmalama şu haline bak hem birazdan polisler gelip ifadeni alıcaklarmış. Nasıl götüreyim seni? Öyle kaçar gibi. Bak nolur yapma yaa." dedi. Polisler mi gelecekti? Ne sorucaklar ki sanki? Giden gitti olan oldu. Hiçbir yararı yok artık. Benim dünyam başıma yıkılmıştı. Bitti her şey bitti. Beni iyileştirebilecek tek şey Candan'dı ama o da yoktu ki artık. "Tamam tamam çağır polisleri çağır hadi ne duruyorsun. Nolduysa anlatıcam." "Tamam abla çagırıyorum" deyip odadan çıktı Serap. Ardından polisler ile içeriye girdiler. Ne olduysa hepsini polise anlattım. Soruşturmayı sürdüreceklerini bize çarpanı en kısa zamanda bulacaklarını söylediler. "Serap hadi şimdi gidelim götür beni."dedim. Serap bu kez itiraz etmedi. Etse bile dinlemeyeceğimi anladı tabii. Tam asansöre binerken Yusuf geldi yanımıza. "Papatya nereye gidiyorsun bu halde? En az bir hafta daha kalman gerek hastanede. Gidemezsin ben doktorun olarak izin veremem buna." "İster izin ver istersen verme umrumda bile değil ben Candan'ın yanına gidiceğim. Beni asla durduramazsın sen anladın mı?" "Ama Papatya.. derken asansör geldi ve Serapla birlikte bindik. Hemen arkamızdan Yusuf'ta bindi. "Sen nereye?" dedim. "Sizi ben götüreceğim şimdi bu halde gitmeniz zor olur." Yusuf'un arabasıyla mezarlığa geldik. Cenaze çoktan bitmiş herkes dağılmıştı. Candan'ın mezarı olduğunu anladığım yerde durduk. Tekerlekli sandalyeyi mezara doğru döndürdü Yusuf. Ben gözlerimden düşen yaşlara engel olamıyordum. Benim biricik arkadaşım oracıkta yatıyordu. Soğuğu hiç sevmezdi. Hep yaz gelsin isterdi. O şimdi buz gibi kara toprakta. İyi değildim. Keşke ona hiç kızmasaydım bağırmasaydım ona hiç küsmeseydim. Ben onunla on dakika konuşmasam hemen yanıma gelir beni güldürmeye konuşturmaya çalışırdı. Ama artık beni güldürecek derdimi dinleyecek hiçkimse yoktu. Artık kendimi iyice tutamıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Ona tüm dualarımı ettim. " Hadi gidelim artık." dedim. Yusuf bizi eve kadar bıraktı. Hastaneye gitmek istememiştim. Evde olmak bana iyi gelecekti. Yusuf'a teşekkür edip Serap'ın yardımıyla eve girdik. Annem beni görünce binbir türlü şey söyledi. Yok neden hastaneden çıkmışım yok neden doktorumu dinlememişim. Bir sürü şey işte. Senin de acın var geç evde dinlen diyen yok. Odama geçtiğimde Oya yayılmış yatıyordu yatakta. Beni görünce de hiç toparlanma gereği duymadı. Başın sağ olsun demedi ya da geçmiş olsun. Böyle duygusuz bir insan görmedim hayatımda ben. "Dostlar sağ olsun. İyiyim sağol." dedim. "Ne diyon bee! Ojem bozulcak şimdi lafa tutma beni." dedi. Ne pislik bir insan bu ya. Benim ablam olduğuna inanamıyorum. Serap da uçarıdır. Patavatsızdır. Ama Oya gibi değildir. Hande ablam hiç birine benzemez. O bir tanedir. Bu günler nasıl geçicek bilmiyorum...