"Neeee!!! Yine mi sen be! Yok artık yaa! Bana bak doktor bozuntusu seni paralarım yeminle! Nesin be sen kızlara çarpıp sonra da özür dilemeye bile yeltenmeyen patavatsız insan müsvettesi pisliğin teki misi... " Lafımı tamamlamama müsaade etmeden araya girdi. "Bu saydıklarının hiçbiri değilim. Sadece nöbetten çıkmıs yorgun bir doktorum. Dalgınlığıma geldi. Sen de önüme fırlamasaydın keşke. Neyse gel kaldırayım seni." diyip elimi tutup kaldırmaya çalıştı beni. Ama bacağımın sızlamasından üstüne basamadım ve "Ahh yavaş bee !!" diye inledim. "Bak benim bir şey yaptığım yok. Sen biraz daha dikkatli olsaydın. Tamam sana ben çarptım. Ama bak yardımcı olmaya çalışıyorum." diyerek elimi omzuna koydu ve yürümeme yardımcı oldu. Sesimi çıkarmadan arabaya bindim. "Acıyor mu? Bak çok kötüyse söyle. Yoksa sana yardımcı olamam." " Tamam. Anladık herhalde dimi? Acıyor işte belli değil mi?" diyip önüme döndüm. Çalıştığı hastanenin yoluna girmiştik. Arabayı hareket ettirdiğinden beri ne o ne ben bir kelime bile etmemiştik. İşimden olmazsam iyiydi. Ama uyuz patronum Sami'nin işime devam etmeme izin vermeyeceğini de adım gibi biliyordum. Sesliği bozan o olmuştu. "Eveet. Söyle bakalım küçük hanım. Adın ne?" " Siz'e noldu?" Bu kez gülümseyerek cevap verdi. "Şu anda görev başında değilim ve Sen de benim hastam ya da bir hasta yakını değilsin. O yüzden sana SİZ dememe gerek yok. "Papatya" dedim mırıldanarak. "Nasıl?" dedi. "Adım Papatya sormuştun ya." "Çok güzel bir ismin varmış. Benimkini sormayacak mısın?" " Pekala senin ismin nedir?" "Yusuf" "Yani ben pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim doktor. Dedenin adı falan mı?" "Doğru tahmin evet dedemin ismi ama ben ismimi çok seviyorum." derken arabayı hastanenin önüne çekti ve kapımı açtı. Hayatımda ilk defa bu kadar lüks bir arabaya binmiştim hem de ilk defa biri kapımı açıyordu. Bana evin kapısını bile kimse açmıyor. Bunun tuhaf gelmesi gayet normal. İçeriye "Tekerlekli sandalye getirin!" diye bağırdı. "Gerek yoktu ben yürürdüm doktor. Bu kadar rabete gerek yok. Alt tarafı incindi." "Sızlanırken hiç öyle demiyordunuz Papatya Hanım. Lütfen oturun şu sandalyeye." Sandalyenin üzerine kendimi atınca bir rahatlama geldi. Şu anda ne ayağım ne de başka bir şey umrumdaydı. Tek düşündüğüm işimdi. Ve kesin olarak Sami uyuzu işimi benden almıstı. Dikkatsizliğimin bedelini ya da bu kıl kuyruk doktorun araba sürmekteki beceriksizliğinin cezasını ben işimden olmakla çekecektim maalesef. Ayağımı bandajladıktan sonra "İstersen seni evine bırakayım." dedi doktor. "Yok yok aman gerek yok şimdi sen giderken de birine çarparsın falan kalsın. Ben bir dolmuşa atlar restauranta giderim." dedim. "Restaurant?" dedi soran gözlerle. Tabii restaurant. Nolucak sen ne bilicen orda çalıştığımı. "Orada müşteri olduğumu falan mı sandın. Maalesef orda müsteri olacak kadar zengin değilim. Hatta hiç değilim. Orda çalışan sıradan bir garsonum hepsi bu. Neyse bana müsaade. Biraz daha oyalanırsam Sami beni kesicek." "Sami de kim?" "Aaa ama doktor sen çok soru soruyorsun. Şimdi nasıl anlatayım sana Sami kim. Uyuz Sami bildin mi? Bilmedin. Sorma o zaman haydi tutma daha kovulucam ben." Bu kez gülmeye başladı. Sanki ortada komik bir şey vardı. Kovulacaktım lan kovulacaktım. Yani sıradan bir şey değil. "Neyse bana bugünlük bu kadar ekşın yetti. Bana müsaade. Gidiyim de nolucaksa olsun diymi?" "Seni bıraksaydım?" "Siz demeni bekledim aslında ama neyse doktor. Ben giderim sen zahmet etme yani. Hadi eyvallah." "Yusuf.. İsmim Yusuf. Doktor değil." Allah Allah iyi öğrendik Yusuf adın. Mesleğin de doktor nolmuş yani. "Hıı tamam." diyip geçistirdim. Uyuz şey. Hem çarpıyor hemde hala mıy mıy mıy. Ben onu şikayet etseydim görürdü gününü. Neyse ne artık bir an önce retauranta gitmem gerekti.
********
Kulağımın dibinde bas bas bağıran Sami'ye dik dik baktım. Hayır yani ne vardi bir gün öğleden önce gelmediysek. Nolur sanki. Keyfimizden mi gelmedik arkadaş? Araba çarptı herhalde. Ama bunu bu araba paspası gibi adama anlatmak zor. Allahtan işimden kovulmadım. Nasıl oldu bilmiyorum. Ama kovmadı beni. Koşarak soluğu Candan'nın yanında aldım. Candan benim en yakın arkadasim. Zaten ondan başka da hiç arkadaşım yok. Tek arkadaşım o benim. "Neler olduğunu bir bilsen. Araba çarptı sabah bana." "Neeeeee!!" diye bir çığlık attı. "Biraz daha bağır Candan yaa. Az oldu bu. Araba çarptı işte. Ama meraklanma iyiyim. Çarpan da doktordu zaten." "Ee gittin dimi hastaneye falan?" "Evet Yusuf götürdü." "Oo doktorumuzun adı Yusuf mu? Bak seeeen!! Hemen de isimler sorulmuş cevaplar alınmış. Maşallah maşallah. Allah tamamına erdirir inşallah yakışıkli mıydı bakalım bu doktor? Dökül çabuk." "Öfff saçmalama be. Ne yakışıklısı? İşte adam normal. Böyle mavi gözlü uzun boylu bir şey. Ne bilim. Lazım değil." " Ayy mavi gözlü mü bide. Eh artık çocuklarınız ikiniz gibi maviş olur kız." "Ne kadar seviyorsun saçma konuşmayı Candan. Nerden geldik acaba çoluk çocuğa? Hadi hadi kapa çeneni de halladelim şu işleri. Yaklaşık 3 saatlik bir çalışma temposundan sonra Candan ile ayri dolmuşlara bindik. Sonunda eve gelmiştim. Tam apartmana girerken Hamit'i düşünmeden edemedim. Acaba hala bizde miydi? Allahim nolur bizde olmasın. Gitmiş olsun. Bu dalgınlıkla yürüken arkadan biri seslendi. "Şişsşt!! Papatya naber yaa?" allahim bu da nerden çıktı şimdi. Teker teker yolla rabbim. Nedir bu çektiğim. On üç numaranın oğlu Buğraydı bu. "Ne vardı Buğra Bey?" "Bey mii? Aaa alıniyorum ama bey yok bey yok lütfen sadece Buğra de bana." Yine içmiş. Pislik. Her gece içip gelip asansörün içine kusuyor. Sonra babam olucak adam orasını bana temizlettiriyor. Evet Buğra'nın kusmuğunu da temizledim ne yazık ki. İğrenç yaratık. Zaten 13 numarada oturmasından belli uğursuzlugu. Daha fazla dinlemeyip kendimi eve attım. Önce içerden gelen sesleri dinledim. Hamit'in sesi duyulmuyordu. Gitmiş olmalıydı. Benim de işime gelirdi zaten. Sessizce odama kaçmayı planlarken Oya "Şişşst kız ne o selam sabah yok mu?" diye planımı bozdu. "Yaa olmaz mı var var meraba, iyi geceler Oyacım." "Bana baaak. Seni bugün biri aradı." Bir an duraksadım. Beni ev telefonundan kim arardı ki? "Kimmiş? Söyledi mi?" "Valla adının Irmak olduğunu söyledi. Papatya beni er ya da geç ama mutlaka arasın dedi. Al telefon numarası da bu." diyip küçük bir kağıt uzattı. Demek arayan Irmaktı ha. Şaşkınlıktan ne yapıcağımı şaşırdım. "Tamam sağol." diyip odama geçtim. Tabii şimdi böyle odama geçtim diyince siz herkesin kendi odası var sanıyorsunuzdur. Tabii ki öyle değil. Ben,Hande ve Oya aynı odada kalıyoruz. Serap kendini beğenmişin teki olduğundan ve yalnız yatmayı seçtiğinden salonda koltukta yatıyor. Irmak'a gelirsek Irmak benim liseden arkadaşım. Arkadaşım dediysek söz gelimi. Çünkü hiçbir zaman arkadaş olmadık. Hatta düşmanız diyebilirim. Peki neden düşmanız? Irmak bana kötülüklerin en büyüğünü yaptı. İftira attı. Bununla da kalmayıp konuyu aileme kadar taşıdı. Lisede Irmak'ın aşık olduğu dehşet yakışıklı bir çocuk vardı. Ama gelgelelim ki Irmak çocuğun hiç mi hiç umrunda değildi. Tabii kim sevsin böyle bir kötülük abidesini. Neyse işte bu çocukta bana aşıkmış. Benim haberim yok bundan. Irmak bunu öğrenince kudurmuş kıskançlığından. Herkese benim Tarih öğretmenim Kemal Hoca'ya aşık olduğumu hatta onunla bir ilişkim olduğunu söylemiş. Bu da okulda duyulunca tabii okul idaresi olayı aileme taşıdı ve Irmak'ın da yardimıyla. İşte bunlar yalanlandı falan ama sonuç değişmedi ve benim okul hayatım sona erdi. Çünkü babam deyyusu beni okuldan aldı. Ben de zavallı kapıcının lüks bir retaurantta garson olarak sürünen kızı olarak kaldım. İşte tüm bunların sorumlusu Irmak'tı. Ve şimdi beni neden aradiğini ne söyleyeceğini gerçekten merak ediyordum. Oya'nın verdiği kağıdı alıp numarayı çevirdim. Heyecandan ellerim titriyordu. Yine başıma bu kız yüzünden bir çorap örülsün istemiyordum. Telefon çalmaya başlamıstı. Her çalışta kalbim daha hızlı çarpıyordu. Sonun telefon açıldı. "Efendim. Kimsiniz?" "Ee Irmak ben Papatya. Bugün beni aramışsın ve ben de .." derken sözümü bitirmeme izin vermedi. " Ahh demek sensin Papatya. Ne kadar mutlu oldum beni aradığına. Evet aradım seni bugün. Ama evde değilmişsin. Bak ben seni senden özür dilemek için aradım. Sana attığım iftira yüzünden belki de senin hayatını mahvettim. Seninle yüzyüze görüşüp senden af dilemek istiyorum. Yani eğer müsaaitsen kabul edersen. Çok pişmanım gerçekten. Ne dersin? Olmaz dersen anlarım. Hem sana anlatacağım çok şey var. Lütfen beni bir dinle!" Şaşkınlıkla dinliyordum. Benim tanıdığım Irmak'la telefonda konuşan Irmak arasında dağlar kadar fark vardı. Acaba kabul etmeli miydim? "Ee tamam peki görüşelim. Nerde ne zaman?" "Yarın uygunsan saat 6 da bizim lisenin arka tarafındaki kafede buluşalım." "Tamam uygunum hoşçakal." diyip kapattım. Artık bekleyip görecektim.
"Al al işte geç kaldım senin yüzünden gerizekalı. Ne diye benim alarmımı kapatıyorsun ha? Sana mı kaldı mal!! Allahım bu sefer kovulursam eğer seni geberticeeeem!!" diye cırladım. Çünkü sevgili Oya'cık alarmımı kapatmıs ve işe geç kalmamı sağlamıştı. Hızla evden cıktım. Apartmanın içinde koşarken ayağım kapıp popomun üstüne düstüm. Ayağım yetmiyormuş gibi bir de simdi popo acısı çekecektim. "Hayy yaa kim sildi laan buraları. Ahh ya üstümde ıslandı. Kahretsin ya." " Ne bağırıyorsun be ben sildim." dedi sevgili babacığım(!) "İyi. Süper silmişsin test ettim muhteşem." diyip toparlandım ve hızla uzaklaştım. Arkamdan bayağı bağirdı. Ama hiç aldırmadım. Restaurantın önüne geldiğimde arkamdan Candan seslendi " Heyy beni de bekle!!" "Günaydın Candan." "Günaydın Papatyaaam. Nedir bu resmiyet. Keyfin yok gibi kız noldu?" "Noldu.. Şöyle anlatayım. Birincisi dün beni Irmak aradı. Benden özür diledi ve buluşmak istediğini söyledi. İkincisi Oya sabah alarmımı kapattı ve çok geç kaldım. Üçüncüsü tam apartmandan çıkarken popo üstü düstüm yani çömlekim kırıldı. Dördüncüsüde eğer beni biraz daha lafa tutarsan işimden olucam ve o zaman seni geberticem." diyip hızlandım. "Tamam bee ama Irmak mı dedin sen? İnanmıyorum ne istiyormuş o sürtük?" "Ne bilim ben! Öğrenicem amacını işte." restaurant ne kadar da kalabalıktı böyle. Bütün gün bir kez bile oturmadan isimi bitirdim ve Irmakla buluşmak üzere lisenin arkasındaki kafeye gittim. Irmak içeriye girdi. Üzerinde mavi bir gömlek altinda mini beyaz bir etek vardı. Ayağındaki stilettolarıyla gerçekten çok hoş görünüyordu. Aynı süslü Irnaktı işte. Demek ki hiçbir şey değişmememiş. Yanıma yaklaşıp elini uzattı. "Merhaba Papatya. Çok teşekkür ederim görüşmeyi kabul ettiğin için." "Meraba sadece merakımdan geldim çok vaktim yok." dedim yine de taviz vermek istemiyordum. Oturduk ve anlatmaya başladı. "İnan bana sana attığım iftiradan sonra kendimi hiç iyi hissetmedim. Evet iyi bir hayatım var ama çok mutsuz oldum hep. Özel hayatımda hiçbir şey düzgün gitmedi. Hep aksilikler oldu. Ancak bir kaç aydır özel hayatım düzene girdi. Bir ilişkim var. Çok mutluyum. Ve ben böyle mutluyken senin çektiğin sıkıntıları düsündükçe kötü hissettim kendimi. Bu yüzden seninle görüsmek istedim. Bir reklam şirketinde çalışıyorum. Hayatım güzel hatta bir kaç aydır çok güzel. Beni affedibilecek misin? " Samimi olduğuna inanmalı mıydım acaba? " Bak Irmak ben o olaydan sonra çok büyük sıkıntılar çektim. Bunu anlamanı beklemiyorum zaten anlamayazsın. Ki hala da çekiyorum zaten. Okumak en büyük hayalimdi. Sen benim bu hayalimi elimden aldın. Şu anda yaptığım tek şey garsonluk. Eger bana attığın iftira olmasaydı çok farklı bir yerde olabilirdim. Liseyi bile bitirmeme izin vermedi babam. Bunlar hep senin yüzünden oldu. Bunun için sana inanmalımıyım bilmiyorum." "Lütfen Papatya lütfen! Bana inan. Bak arkadaş bile olabiliriz bence. Sana kaybettiğin yılları veremem belki ama iyi bir dost olurum sana lütfen." "Tamam sana bir şans vereceğim. Umarım pişman olmam. Ama simdi gitmeliyim." diyip ayağa kalktım. "Çok çok tesekkür ederim. Eğer sen de istersen yarın bir öğle yemeği yiyelim. Seni erkek arkadaşımla da tanıştırmak isterim ne dersin? Hem birbirimizi daha iyi dinleriz." "Tamam kabul mekanı konum atarsın." diyip kafeden çiktım. Bütün gece gözüme uyku girmemişti. Acaba iyi mi etmiştim. Yarın izinliydim. Rahat rahat yemeğe giderdim. Cuma günleri izin günümdü. Ama haftasonu da çalışıyordum. Saat 12 de Irmak'ın bildirdiği restauranta gittim. Irmak tek başına oturmuş beni bekluyordu. "Merhaba." "Hoşgeldin Papatya. Otursana. Erkek arkadaşım trafiğe takılmış. Birazdan gelir. O gelince siparişlerimizi veririz olur mu?" " Tamam ." dedim. Bakalım sevgilisi nasıl bir şey cıkacaktı. Kesin bunun gibi kendini beğenmiş kasıntı herifin tekidir diye düsünürken Irmak ayaga kalktı ve "İşte Papatyacım. Erkek arkadasım." dedi. Gözlerimi masadan kaldırıp onlara çevirdiğimde karşımdaki gözlerde takılı kalmıştım...
(Multimedia:Irmak)
(Arkadaşlar birkaç günde bir bölüm yayınlamak istiyorum. Fakat boş vaktim oldukça yazmaya çalışacağım umarım beğenirsiniz bölümü. Bu bölümü bir günde sizler için yazdim. İyi okumalar.😘)