Bağ evinin eski kapısı gıcırtısıyla birlikte açılırken kulak tırmalayıcı sesi yüzünden kaşlarımı çattım. Her ne kadar buranın huzur veren çevresini ve sessizliğini sevsem de bu eski evde her adım atışımda çıkan tuhaf sesler içimi ürpertmekten başka bir işe yaramıyor. Kapıyı açtığım anda eve dolan soğuk hava hızla yüzümü yaladı. Şu anda yaz ayında olmamıza rağmen yüksek kesimde bulunan bağ evimizin serin havası içimi titretti. Adımımı soğuk verandaya attığımda annem hemen arkamda belirerek elime uzun hırkamı tutuşturdu. Büyük kahverengi gözlerini rüzgâr yüzünden kısmış ufak bir sinirle yüzüme baktı.
"Gezmeyi sevdiğini biliyorum yine de yılsonu partine hasta olarak gitmek istemediğine eminim"
Başta sert ve ima dolu olan sesi sonlara doğru yumuşamaya başladı. Hiçbir makyaj malzemesi değmeksizin pembenin en koyu tonunda olan dudakları hafif bir tebessümle yukarı kıvrıldı. Tebessümüne aynı şekilde karşılık verdim. Rüzgârın hafif esintisiyle yüzüme çarpan saçlarımı geriye atarak
"Tabi ki de istemem. Kısa bir yürüyüşten sonra gelirim merak etme çok geç kalmam."
Elime verdiği hırkayı giyerken bir yandan da her an kırılacakmış gibi gıcırdayan verandanın merdivenlerinden inmeye başladım. Annemin arkadan gelen homurdanmaları yüzümde ufak bir tebessüm oluşturdu.
Her ne kadar annem çevreye karşı disiplinli ve sert bir kadın gibi dursa da aile ortamında en yumuşak ve anlayışlı olanımız oluyor. Babam gibi yaptığım hataları yüzüme vurmaktan çok onlardan ne şekilde ders aldığıma bakması belki de onun en merhametli yanı. İş yerinde disiplinli, adil, yardımsever bir avukat. Evinde ise merhametli, yapıcı bir anne rolünü üstleniyor.
Toprağa attığım adımla beraber geceden yağmış olan yağmurun hafif ıslaklığı giydiğim bez babetleri nemlendirdi. Dizimin üstündeki beyaz elbisemin açıkta bıraktığı çıplak bacaklarıma yürürken etrafa sıçrayan çamur tanelerinin yapıştığını hissettim. Yağmur kokusu tüm ağaçlık alanın kokusunu burnuma getirirken kollarımı birbirine bağlayıp gözlerimi kapattım ve bu temiz kokuyu derince içime çektim. Bütün bu güzellikler arasında kulağıma gelen kurumuş dal çıtırtılarıyla gözlerimi araladım. Bu çevreye ormanda kamp yapmak dışında pek fazla kişi gelmediği için merakla ağaçların arasına baktım.
Ağaçların arkasında gördüğüm uzun gölgeyle birlikte kalp atışlarımın sesi kulaklarımda çınladı. Yavaş adımlarla ağaçlara doğru ilerlerken arkamdan gelen ani firen sesiyle birlikte kısa çaplı bir çığlık dudaklarımdan firar etti. Hızla arkama döndüğümde arabanın içindeki babamın kahkaha atan yüzüyle karşılaştım kalbimin atışının durdurabilecekmiş gibi ellerimi göğsümde birleştirdim ve gözlerimi kapatarak titrekçe bir nefes aldım.
Arabanın açılan kapısının tok sesi kulaklarımı doldururken babamın gür kahkahası etrafımı çevreledi. Göz kapaklarımı yavaşça araladım, kaşlarım istemsizce çatılırken sesimin yüksekliğine aldırmadan bağırdım
"Ne yapmaya çalışıyorsun."
Babam bağırmama hiç aldırmadan yüzünde büyük bir gülümsemeyle bana bakmaya devam etti
"Bu kadar korkacağını düşünmemiştim o kadar dalmıştın ki."
Cümlesini bitirmesiyle birlikte tekrar büyükçe bir kahkaha attı. Kaşlarımı çatarak bakmaya devam ettim. Yavaş adımlarla yanıma geldi ve kollarını etrafıma sardı. Saçlarımın arasına ufak bir öpücük kondurdu sıcak nefesi saçlarımın arasından boynuma doğru aktı. Ufak bir fısıltıyla
"Özür dilerim" dedi
Tüm sinirimin parmak uçlarımdan aktığını hissettim gülümseyerek kollarımı etrafına sardım. Birkaç saniye sonra hafifçe boğazını temizleyerek kollarını ayırdı. Yine yüzüne ciddi bir ifade takınarak bakışlarını gökyüzüne çevirdi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MORTALS HİRİA
Science Fiction"Kelebek" dedi "Sende bana ait bir can var". Ölümlüler şehri burası. Tanıdığım her şey yabancı bana. Hiçbir sokak, hiçbir beton yığını anımsatmıyor yaşadığım yeri. Şimdi karanlık bana bu şehir, ölümlüler şehri. Hiç olmayanların ve hiç olamayacaklar...