Friya arabayı durdurduğunda arabadan indik. Ben, Tim, Friya, Karp ve Can iki kamyonetle gelmiştik. Can eliyle yıkık binaların olduğu bir yeri gösterdi.
"Oraya gideceğiz." Bulunduğumuz yer yıkık binalar ile doluydu. Neresi olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ancak şuan kullanılmadığına emindim. Can ve Tim arabalarda kalırken biz binalara doğru ilerledik.
Üstümde çuval gibi duran, pelerini anımsatan açık kahverengi örtünün kapşonunu kafama geçirdim. Binalara doğru ilerledikçe ürperiyordum. Yarısı yıkık olan binalardan her an bir şey fırlayacakmış gibiydi ve bu insanı geriyordu. Onlar ise benim aksime buraya oldukça alışık gibiydiler. Sessiz adımlarla kuru otlar ve kumla dolu olan caddede ilerliyorduk. Sağımdaki iş merkezi gibi görünen binaya baktım. Neredeyse düşecek olan tabelasında bilmediğim yazılar vardı. Diğerleri durduğunda bende durdum. Hepimizin üstünde pelerin dışında bir kelimeyle tanımlayamayacağım kıyafet vardı. Sanırım bu 2052 yılında giyilebilecek en mantıklı kıyafetti çünkü Ocak ayında olmamıza rağmen kavurucu bir sıcak vardı ve şimdiye kadar gördüğüm pek çok yer kumlar ve kayalar ile kaplıydı.
Kendi zamanıma dönmeyi çok istiyordum. Ama gücümü kontrol edemiyordum. Karp bana yaklaşıp kısık sesiyle konuştu. Bir yandanda eliyle bir binayı gösterdi.
"Şurası Maskeliler'in garajı. Şanslısın bugün oraya sızacağız."
"Şanslı?"
"Maskeliler oldukça tehlikelidirler. Ve biz bugün büyük bir vurgun yapacağız. Yani bugün oldukça aksiyonlu geçecek. Ölmemeye dikkat et. " dedi ve sırtıma iki kez vurup Friya'nın yanına gitti.
"Dalga mı geçiyor bunlar benimle? 'Ölmemeye dikkat et' miş!"
Karp elindeki kumaşı bana uzattı. Kumaşı diğerlerinin yaptığı gibi ağzım ve burnumu kapatacak şekilde sardım.
"Planımız şu millet." dedi ve anlatmaya başladı.
***
Cebimdeki küçücük şişeyi çıkardım ve içindeki eteri diğer elimdeki kumaşa döktüm. Şu an ince bir borunun üstünde olduğum için dengemi sağlamakta zorlanıyordum ve her an iki metre aşağıda duran adamın üstüne düşebilirdim. Şişenin kapağını kapatıp cebime geri sıkıştırdım.
Hata yapma şansım yoktu. Hiçbirimizin yoktu. Birimizin hatası hepimizin yakalanması demekti. Dikkatlice elimi yanımdaki demire uzattım ve kavradım. Kendimi aşağıya sarkıtırken elimden geldiğince acele ediyordum. Kendimi sarkıttıkça demiri tuttuğum elimide yavaşça gevşetiyordum. Demirin sonuna geldiğimde ayağını iki borunun arasına sokup elimi bıraktım. Baş aşağı sarkarken adamın kafası ile aramızda otuz santimetre boşluk vardı. Sağ elimdeki eter dökülmüş kumaşı bir anda ağzına bastırdım. Elimi tutup çekmeye çalıştığında sol elimle başını sıkıca tuttum.
Daha fazla direnemeden bayıldığında çıkan gürültüyü kimsenin duymaması için dua ettim. Çevik bir hareketle yere atladım ve adamı kollarından tutup karanlık koridora sürükledim. Sessiz olmaya çalışarak karanlık koridordan çıktım ve sola saptım. Büyük garaja adım atmamla hızla iki kamyonunda rahatlıkla sığabileceği demir kapıya gittim. Kapıyı açmamla ilk içeriye giren Karp oldu. Büyük demir kapıyı hiç zorlanmadan açtığında yüksek bir gıcırtı duyuldu.
Friya elindeki telsizin tuşuna basılı tutarak konuştu.
"Bir dakikanız var Can. " Telsizi kemerine sabitledi ve demir raflardaki geniş kutulara doğru koştu. Karp ve Friya kutuların etrafına sarılan ipleri tek tek keserken Friya bana döndü.
" Yardım etsene! Adamlar birazdan burada olur!" Hemen kendime gelip Friya'nın elindeki bıçağı aldım.
"Ben hallederim sen indirmeye başla."
Tüm ipleri kesmeyi kısa bir zamanda bitirdiğimde Tim ve Can kamyonetleri garaja soktuklarında kutuları arabaya taşımaya başladık. Her şeyi o kadar hızlı yapıyorlardı ki bu işi bir çok kez yaptıkları belliydi. Tim kamyonetten indi ve kutuları taşımamıza yardım etti. Tim bir tane, ben üç tane, Friya dört tane taşırken Karp övündüğü kadar olan gücünü gösterip altı taneyi birden taşıyabiliyordu.
Hızlıca araçlara bindiğimizde Karp, Tim ve Ben bir aradaydık. Son süratle geldiğimiz yolu geri dönerken hepsi coşkuyla bağırıyordu. Can'ın bağırışları telsizden geliyordu ve kulakları tırmalayan bir cızırtı vardı. Caddenin sonuna yaklaşırken Karp'ın elimdeki telsizi hızlıca çektim. İkiside şaşkınca bana baktı. Çatık kaşlarımla onlara kısa bir bakış attım. Niye bağırıyorlar anlamıyorum?
"Friya? " dedim telsizin tutuşa basılı tutarak. Bir cızırtının ardından sesini duydum.
" Evet? "
" Sencede bir terslik yok mu? " Ters giden bir şeyler vardı ama ne olduğunu bilmiyordum.
" Kesinlikle var. " dedi. Caddenin neredeyse sonundaydık ve karşılıklı yıkılmış iki bina yüzünden tek yola düşen yer hemen önümüzdeydi.
" Fazla kolay oldu. " dedi Friya.
" Frene bas!" Bağırmamla içinde Can ve Friya'nın bulunduğu kamyonetin büyük bir gürültüyle havaya uçması bir oldu. Biz frene basmıştık ama onlar önde oldukları için frene basamadan önlerine çıkan arabaya süratle çarpmışlardı.
Her şey ağır çekimde ilerlerken dönerek duran kamyonetimiz tekrar harekete geçti. Tim aracı geri geri sürerken kendi kendine 'lanet olsun' diye bağırıyordu. Üstümüze ateş açıldığında Karp belindeki tabancasını çıkardı.
"Tuzak kurmuş şerefsizler!"
Tim aracı yarım tur döndürdü ve geldiğimiz yerin tersine sürmeye başladı. Karp'ın silahından çıkan yüksek gürültü kulaklarımı sağır edecek gibiydi."Onları orada mı bırakacağız?!" diye bağırdım. Tim bana dönmeden bağırdı.
"Çoktan ölmüşlerdir. " Kafamı sinirle salladım.
" Emin olmadan nasıl böyle konuşursun? "
Sinirle bana döndü. Yüzü kızarmıştı ve patlamış bir volkanı anımsatıyordu.
" Kamyonet havaya uçtu sersem! Oradan kurtulamazdı! Kurtulsa bile Maskeliler onu yaşatır mı sanıyorsun? "
Araba birden yalpalamaya başladığında çok geçmeden araç yan döndü ve takla atmaya başladı. Sert bir şekilde etrafa çarparken kırık camların etime girdiğini hissediyordum.
Araç sonunda durduğunda başımı sola çevirdim. Korkuyla gözlerim irileşirken Tim'in öldüğünü anladım. Karnında ve boğazında büyük bir cam parçası vardı. Ne kadar bakmak istemesemde Karp'a baktığımda hızla başımı yere eğdim. Görmek istemeyeceğim bir görüntüydü. Zorlukla aracın içinden çıktım. Topallayarak en yakın binaya doğru ilerledim. İki tane araç buraya doğru geliyordu.
Yıkık binaya girdiğimde kendimi ilk gördüğüm odaya kilitledim. Canım hiç denecek kadar az acıyordu. Aklıma dank eden gerçekle olduğum yere çöktüm.
Hepsi öldü.
Ve bu gidişle bende ölecektim. Belimdeki silahı çıkardım. Derin bir nefes aldım.
"Yapabilirsin Bora. Kendine ateş edebilirsin. Yapmalısın! "
Acı gücümü tetikleyecekti ve ölmekten kurtulacaktım. Ama bir ihtimal daha vardı ki gücümü tetikleyemezsem kendi kendimi öldürmüş olacaktı.
Her türlü öleceğim zaten. Silahı topalladığım bacağıma nişan aldım ve tetiği çektim.
Acı bir anda vücudumu kavrarken mavi bir ışık patladı. Ve önümde bir geçidin açıldığını ve beni içine çektiğini hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Perdenin Arkasından
FantasiaBir gece yarısı duyduğu sesler ile uyandı.Küçük bağ evinin bahçesine çıktığında gökyüzünden düşen parlak taşlar gördü. Şiddetli rüzgar ve yağmur yüzünden ayakta durmakta zorlanıyordu. Üstüne düşen parlak taşlardan kaçarak eve yöneldi. Koşarak içer...