Yüz yüze gelmiştik artık. Aramızdaki mesafeleri adımlamıştım birer birer.
"Bir kahveye ne dersin, Marilyn?"
"Kahve.. Kulağa hoş geliyor. Fakat adını dahi bilmediğim birisiyle kahve içmek.. Pek de iyi bi fikre benzemiyor." Yüzünde garip bir gülümseme belirmişti.
"Toni.. Toni Mahfud. Belki şimdi, soyadını dahi bildiğin birisiyle kahve içmek istersin?"
Takındığı gülümsemenin aynısından benim yüzümde de belirmişti.
"Şimdi daha güvenilir oldu. Sanırım, bir kahvelik vaktim de var."
En yakın kafe, okuldan dört yüz metre ilerideydi. Yavaş adımlarla ilerliyorduk. Gün öğle saatlerindeydi, güneş hala o güzel yüzünü gösteriyordu. Fakat Toni'nin kapşonu hala kafasındaydı. Hiç terlemişe de benzemiyordu.
Kafeye gidinceye kadar ikimiz de sessiz kalmıştık. Doğrusu, Toni telefonla birisiyle hararetli bir konuşmaya dalmıştı, bense etrafı izlemiştim boş gözlerle. Kafeye girip, camın kenarındaki masaya oturduk.
"Daha önce Mrs. Learn'ün kafesine gelmiş miydin?"
"Hayır, ilk defa geliyorum."
"Hımm, ilk defa gelmene şaşırdım. Burası çok meşhur bir yerdir."
"Annem iş nedeniyle çok seyahat eder. O yüzden buraları pek bilmiyorum."
"O zaman sana, double çikolatalı kahveyi öneririm, enfestir."
"Kulağa güzel geliyor."
Garsona doğru selam vererek; "Bize iki tane double kahve."
Kahvelerimiz geldiğinde, cam bardağın üzerindeki Mrs. Learn yazısı dikkatimi çekmişti. Kafenin nerdeyse her yerinde bu ad yazılıydı.
"Toni, buraya daha önce de geldiğine göre, Mrs. Learn kim, biliyor musun?"
"Evet, garson kız anlatmıştı." Hikayeye göre:Uzun yıllar önce, buralarda Learn adında bir kadın yaşarmış. Bu kadın gündüzleri hiç dışarı çıkmaz, geceleriyse ormanlarda dolaşıp gül toplarmış. O güllerle her ayın onunda bir ateş yakar, ateşten çıkan dumanların gökyüzüne doğru ilerleyişini izlermiş. O dönemde yaşan insanlar, bu kadının bir vampir olduğunu düşünmüşler. Çünkü kadının gözleri bir zümrüt kadar parlak, teniyse cam kadar açık renkliymiş. İnsanlar arasından bir grup toplanıp, bir plan yapmışlar. Plan sabah, güneşin ilk doğuşuyla kadını zorla güneşe çıkarmakmış. Eğer bir vampirse yanar gider diye düşünmüşler ve bu planlarına diğer insanları da katmışlar. Sabahın ilk saatlerinde, kadının evine zorla girip dışarıya sürüklemişler. Güneş kadının tenine dokunduğunda, kadın güneşte yanmak yerine, bir ışık gibi parlamış. O kadar parlamış ki, onu zorla dışarıya çıkaran insanların hepsinin gözleri kör olmuş. Kadınsa o kadar ağlamış, o kadar ağlamış ki, insanların acı çekişine dayanamamış. Gecenin karanlığı çöktüğünde, topladığı tüm gülleri yakmış ve ateşe kendini de atmış..
"Peki ölmüş mü?"
"İşte orası tam bir muamma. Kadına karşı plan yapmamış olan bir genç, ateş söndükten sonra, küllerine baktığında kadından hiç eser yokmuş."
"O neden yapılan plana katılmamış, peki?"
"O genç, kadına aşıkmış. Bir gece kadın, yine gül toplarken o gençle karşılaşmış. Genç ona selam vermiş fakat kadın ona gülümseyerek yanından geçmiş. Genç, kadını geceleri görebilmek için gündüzleri uyur, karanlık çöktüğünde onu seyredermiş. Kadın yok olduktan sonra da, genç, kadının yaktığı son ateşin küllerini bir kavanoza doldurmuş ve o külleri kadının yatağının yarısına dökmüş. Diğer yarısına da kendisi yatmış ve orada öylece ölüvermiş..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZLARA FISILDA
FantasiaKapının yanında kafasını hafif yana eğmiş bir şekilde bana bakıyordu. Onu fark etmemiş gibi yapıp yanından geçmeyi düşünüyordum. Bir iki adım atıp ilerlemeye başladığımda nefes alıp verişim de hızlanmaya başlamıştı. Gözlerim kararıyor, her şey bulan...