İbrahim Ceylan'a ithafen..
"Tesadüflerin, harabe bir kütüphanenin en tozlu raflarında çürüdüğüne inananlara.."
***
Cam kırıkları ve kahvaltılıklarla harmanlanmış mutfağımızı toparlamayı bitirdiğimde Şafağın odasına girip girmemek arasında kararsız kalmıştım.Zihnimde Şafağın neye sıkıntı yaptığına dair bir kaç tahmin belirmişti.Para sıkıntısı olabilirdi, iki aydır çalışmıyordum.Babam olacak herifle tartışmış ve bana anlatmıyor da olabilirdi veya spor salonun da birileri canını sıkmıştı..İhtimaller çoktu fakat Şafağın bu tarz şeyleri kafasına takıp kişilik bozukluğu yaşamasına neden olacak seviyede sıkıntı yapmayacağını biliyordum.Başka bir şey olmalıydı..
"Eylem ben çıkıyorum."
Salondaki küçük pencereden elma ağaçlarını izlemeye dalmışken Şafağın seslenmesiyle kendime gelmiştim.Dış kapının önünde beyaz spor ayakkabılarını ayağına geçirirken ona doğru yürüyordum.Tam önünde durup sol omzumu vestiyere dayadım.Bana bakmamıştı.
"Beni de götürmeyecek misin abla ?"
Abla kelimesi ağzımdan çıkar çıkmaz başını kaldırıp yüzüme baktı.Simasında duygu kırıntısı yoktu.Bakışları düzdü ama şaşırdığını biliyordum.
Ona abla demezdim, aramızda yalnızca bir yaş vardı ve abla demeye gerek görmüyordum.Fakat böyle zamanlarda, yani Şafak üzgün olduğunda içimden bir ses ona abla demem gerektiğini fısıldıyordu.Ona abla dediğim zamanlar kendini daha iyi hissettiğini görebiliyordum.Küçük bir kelimeyi ondan esirgemeyecektim, en azından karşımda ağlamaktan etrafını kızarıkların çevrelediği zümrüt yeşili gözleri bana böyle bakarken.
Sorduğum soruya cevap vermeden yüzüme bakmaya devam ettiğinde beni dinlememiş gibi görünüyordu.Abla kelimesinden başka hiçbir şey işitmemiş gibi..
Kendimi gülümsemeye zorlayarak,
"Neyin var abla?"
Diye sorduğumda zümrüt yeşili gözleri parlıyordu.Geçmişteki silik görüntüleri zihnimde canlandırdığımda gözlerinin ve saçlarının tıpkı anneme benzediğimi anımsadım.Aramızda bir yaş olabilirdi evet ama Şafak benim, kendimi bulamadan yitirdiğim annemdi.Onu seviyordum.
Önüne düşen bir kaç kızıl tutamı kulağının arkasına sıkıştırıp doğrulduğunda,
"Bir şeyim yok güzelim."
Gülümsemeye çalışarak kurduğu cümleye gözlerimi devirdim.Yalan söylüyordu.Bunu anlamamak için deli olmak gerekirdi.
"Görüşürüz."
Arkasını dönüp ilerlemeye başladığında sağ elimle sol kolunu kavrayarak onu engelledim.Sol elimle çenesine baskı kurup bana bakmaya zorladım.
"Şafak!" diye tısladım yüzüne doğru uyarırcasına.Artık anlatması gerekiyordu.
"Kaçma.Anlat bana."
"Cansel olayını abarttığımı biliyorum, üzgünüm.Ben bugün senin için Umut hocayla konuşacağım, uygun olursa yarın beraber gideriz görüşürsün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOKAKLAR
Teen FictionEvimizin her yerinde birbirinden farklı mor ayakkabılarla karşılaşabilirsiniz.. Hangi oda da olursanız olun, sürekli 'Neden?' diye haykırıp hırsla kum torbasını yumruklayan birinin sesini işitebilirsiniz. Telaş yapmanınıza lüzum yok sadece kulakları...