"Nasıl hissediyorsun Elliana? Neredeyse 14 hafta geçti, sence ilerleme var mı?"
"Evet, kesinlikle çok daha iyiyim. Artık sıradan insanlar gibiyim."
"Peki, onu görüyor musun, arkadaşını?"
"Hayır, artık hiç görmüyorum..."
. . .
Elliana, dediği gibi sıradan bir insandı artık. Haftalar önce yaptığı tercih sayesinde olmuştu bunlar. Aşırı tepki vermiyor, kızmıyor, tembellik yapmıyor ve geceleri normal uyuyordu. Ajay ile ilişkisini ilerletmişti, arkadaşlıktan öteye gidiyorlar. Babasıyla da çok iyi geçinmeye başladı, iki yakın dost gibiler... Her şeyden önemlisi, artık ikinci Elliana'yı görmüyor. En yakın dostunun ölümünü de işte bu sözlerle anlatıyor:
"... Artık hiç görmüyorum ve çok mutluyum."
Kendi kendine ihanet ettiğini düşünüyordu ama bu düşünceler bir hafta öncesinde kaldı. Elliana, yeni dostlarını seçti ve dilinden de anlaşılacağı gibi çok mutluydu.
. . .
Elliana, ilaçlarını unuttu. Üstelik son iki gündür doğru düzgün kullanmamıştı onları. İyileştiğini düşünüp atmıştı bir köşeye. Okul yolunda başına gelecekleri bilseydi, kesinlikle böyle bir hata yapmazdı. Biraz yorgun hissediyordu, bir miskin gibiydi. Göz kapaklarını art arda kırpmak zorunda kaldığı anlar oluyordu. Onu hemen arkasından bir fısıltı çağırdı. Kısık ama duyulabilir bir sesle, kalın bir ton ama bir kadına ait olduğu kolayca anlaşılabilir.
"Hey! Hey! Beni Özledin mi?"
Elliana, arkasını döndü. Upuzun boş bir cadde vardı karşısında. Sonra o sesi, fısıltıyı tekrar işitti:
"Benim, hatırlamadın mı?"
Kafasını bir sağa, bir sola çevirip durdu. Kimseyi göremedi. Kimdi o kadın?
"Bana ihanet ettin Elliana. Bunun bedelini ödemek zorundasın!"
"Hiçbir şey ödemeyeceğim, neredesin? Çıksana karşıma!"
Elliana deli gibi bağırıyordu eski dostuna. Onu uzaktan görenler, bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı. Saniyeler içinde koca bir seyirci topluluğu oluştu. Elliana çığlıklar atmaya başladı. Kendinden koptu, bu kez daha sert. Yeniden değişiyordu ama daha hızlı. Sarhoş gibi sürüklendi arabaların hızla yol aldığı caddeye. Berbat görünmesine rağmen, ayakta durabiliyordu, dengesi yerindeydi. Ama sert esen bir rüzgar gibi, birisi yitti onu yolun ortasına. Herkes bunun bir intihar olduğunu biliyordu. Onların gözünde bu deli kız, kendini atmıştı yola. Peki, Elliana'yı gerçekte kim yitmişti ölüme?
Bir otomobil... Şoförü telaşlı, korkulu... Bir otomobil... Ön camı kırılmış, kırıkların arkasında bıraktığı bir kadın. O kadın Elliana'ydı. Yerde hareketsiz yatıyordu. Ölmüş müydü?
. . .
Bir okyanusta uyandı. Yeniden doğmuş gibi bilgisiz ama meraklı. Çırpınarak suyun yüzeyine çıktı. Gökyüzünden gelen parlak ışıklarla, okyanusun dibini görebiliyordu. Bir balık bile yoktu bu devasa su havuzunda.
"Burası... Hatırlıyorum. Burası Açelya, benim dünyam."
Ama nasıl olur? diyecek ve kendi yarattığı güzelliklerin karşısında kaybolup gidecek. Parlayan bulutlar ve rengarenk yağan çisiller. Her esintisi kulağa müzik gibi gelen rüzgar. Sudan berrak, maviden daha mavi, balıksız, dalgasız okyanus ve kar tanesi yıldızlar. Burası Açelya, burası Elliana'nın gizli dünyası. Henüz keşfetmeyi bitiremediği, kimseyle paylaşamadığı bir cennet.
Etrafına bakındı, büyük bir ada gördü. Ama adayı büyük yapan genişliği değildi, ortasından bulutlara kadar yükselen bir yanar dağıydı. Sahile doğru ayaklarını çırptı. Yüzlerce metre uzaktaki adaya, sadece birkaç saniyede yüzdü. Bu hızına kendi bile inanamadı. Belki de hızlı olan kendisi değildi, onu alıp götüren okyanustu.
Altın sarısı, parlak kumlara ayak bastığında içinin huzurla dolduğunu hissetti. Parmaklarının arasından geçen kum taneleri sayesinde olsa gerek. Adımlar attı, yürüdü... Bir ev buldu, küçük ama hoş. Kapısı, penceresi, çatısı yoktu. O halde nasıl bir evdi bu? Bu ev Elliana'nın yuvası. Onun özlemi...
Kahve kokuları sardı onu, daha içeri girer girmez. Ocakta kendi kendine pişen yemekler, yıldızlarla süslenmiş yuvarlak bir masa. Karşılıklı iki sandalye, iki tabak, iki çatal, iki bardak... Kimdi o ikinci kişi? Misafir mi?
Elliana küçücük evini keşfetmeye devam etti. Duvarlarında bulanık kadın fotoğrafları olan, bu ahşap evi. Raflardaki nostaljik süs kavanozlarını görünce eski bir hatırası canlanır oldu. Ama çok geçmeden silinip gitti. Adımlar atmaya, bunu yaparken de etrafına bakınmaya devam etti. Su sızdıran musluk ve yerdeki kırık fotoğraf makinesi, hepsi sanki Elliana'nın bir parçasıydı. Geçmişinden gelen, unutulmaz anılar gibi. Tüm dikkatini bozan bir şey duydu. Bardağa aktarılan bir sıvının sesi. Her sabah, annesinin onun bardağına süt doldurması gibi. Sese çevirdi yönünü.
Bir kadın, siyah ve uzun saçlı, hafif tombul ama babası kadar uzun. Sırtı dönüktü, dizlerine kadar inen bembeyaz askılı bir elbise giymişti. Ayakları çıplak, teni esmer bu kadın yavaşça yüzünü döndü. Elinde içi süt dolu bardakla göz kırptı Elliana'ya. Elliana geri çekildi, gözleri büyüdü. Dengesini kaybetti ve tutunacak sağlam bir şeyler aradı. Eliyle masa, sandalye yokladı. Kalbi hızla çırpınıyordu içeride, bir an çıkacak gibi oldu.
"Sen gerçek olamazsın! Sen öldün!"
Bembeyaz elbiseli kadının yüzü düştü ve üzülmeye başlıyordu. Elliana'ya yaklaşarak sakince elini uzattı.
"Ne diyorsun kızım? Kabus görmüş olmalısın?"
"Hayır, sen gerçek değilsin! Sen gerçek değilsin..."
Elliana, kadının kendisine dokunmasına fırsat vermeden evden dışarı fırladı, hızla uzaklaştı. O sahil boyunca koşarken, evdeki fotoğraflar da bulanıklığını yitiriyordu.
"Burası gerçek değil, eski hayatıma dönmek istiyorum!"
Yıldızlar, Elliana'nın çığlıklarına, hıçkırıklarına dayanamadılar. Gökyüzünden düşüverdiler. Bulutlar yine çisiller yağdırdı ama bu kez simsiyah, okyanus da karardı bu yüzden. Rüzgarın notaları kaybolmuştu, artık tanrısını mutlu edemeyeceğini düşündü. Ve tüm bunlar yaşanırken, Açelya yok olurken, Elliana kumsala oturmuş ağlıyordu. Göz yaşlarının her damlası için bulut, binlercesini yağdırdı. Her hıçkırığında rüzgar daha sert, daha hızlı esti. Yıldızlar, henüz karaya inemeden öldüler.
Elliana'nın göz yaşları Açelya'yı yok ediyordu. Küçük hayallerini birleştirerek yarattığı dünyasını, yine kendisi silip atıyordu.
"İyi olan her şeyin içinde mutlaka kötülük vardır"
Tüm bitkinliğiyle yanar dağına baktı. O da, diğer her şey gibi delirmişti. Tepesinden alev topları püskürtüyordu. Elliana daha fazla düşünmeden kanatlanıp uçtu. Yanar dağın tepesine indi, atlamak için hazırlandı.
"Dur! Bunu yaparsan hayallerini de yok edersin! Onlar yok olursa sen de yok olursun!"
"Artık seni dinlemeyeceğim! Hayatımı mahvettin!"
Eski dostuyla, düşmanca konuşmasından sonra bir tercih daha yaptı. Üstelik tek seçeneğinin bu olduğunu düşünerek. Yuvadan düşen bir kuş gibi boşluğa bıraktı kendini. Teni, cehennem lavlarıyla buluşana kadar tüm dünyası yok oldu. Cebindeki ay eriyip gitti, rüzgar ve bulutlar aynı anda kumlara çarptılar. Öyle sertti ki bu çarpışma, bir yok oluş ancak bu kadar yıkımlı olabilirdi. Onlar gidince karanlık çöktü ve okyanus da çekti kendini, tek bir damla bile kalmadı koca havuzda. Açelya, yok oldu... Sonsuza dek (?)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AÇELYA
Mystery / ThrillerDünyanın acımasızlığından ve iğrençliğinden bunalan şizofreni hastası Elliana, kişisel hayaller kurar. Bunu alışkanlık haline getiren Elliana, rüyalarında bile kendini mutlu eden şeyleri görür. Zaman içinde hayalleri onun parçası olur. Okul çık...