24. Bölüm

3.6K 94 60
                                    


Gökay'dan

İki gün.  Tam iki gündür tuvalete gitmek dışında yattığım yataktan çıkmadım ve tek lokma yemek yemedim. Çünkü ölmek istiyorum. Sessiz sedasız gözlerimi kapatmak ve kaybolup gitmek...

Ben Gökay Sönmez. On dokuz yaşındayım. Kendimi bildim bileli hep yalnız olmaktan korkmuş ve hep mutluluğun peşinde koşmuşumdur. Fakat buna rağmen hayatım koskoca bir yalandan ibaret. Geleceğe dair hiçbir umudu kalmamış, tüm umutları solup gitmiş bir gencim ben. Üvey kardeşiyle yatacak kadar aşağılık biri...

Odanın kapısının açıldığını duyunca yavaşça gözlerimi araladım. Kimin geldiğini biliyordum. Berk.. Geceleri bile gelip beni kontrol ettiğinden alışmıştım bu duruma. Fakat bu defa yanında Aysel'de vardı. Bir şeyler konuşuyorlardı ama söylediklerine odaklanamayacak kadar yorgun hissediyordum ve beynim sözcükleri seçmekte zorlanıyordu.

 Bir şeyler konuşuyorlardı ama söylediklerine odaklanamayacak kadar yorgun hissediyordum ve beynim sözcükleri seçmekte zorlanıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Birkaç dakika daha konuştuktan sonra kapıyı kapatıp gittiklerinde bende gözlerimi usulca kapattım ve uykuya teslim olmaya çalıştım.

Yaklaşık on beş dakika sonra yavaş yavaş uykuya teslim
olmaya başladığım sırada
yastığımın altında titreşen telefonla tekrar gözlerimi açtım.  Biri arıyordu. İyi de kimdi bu? Bizimkilerden biri olamazdı. Açmayacağımı biliyorlardı çünkü. Elimi yastığın altına uzatıp telefonu aldığımda yabancı bir numaranın aradığını gördüm.  Bu da kimdi şimdi? Öğrenmenin tek bir yolu vardı.  Aramayı yanıtlayıp kulağıma götürdüm.

"Buyrun."

"Gökay.. Konuşmamız gerek."

"Önce kim olduğunuzu söyler misiniz?"

"Ben Nihat Demirdağ. Yani... baban.." dediğinde yattığım yerde hızla doğruldum.

"Sen.. Sen ne hakla beni arıyorsun! Birde utanmadan babam olduğunu mu söylüyorsun! On dokuz yıldır babam olduğun aklına gelmedi. On dokuz yıldır çok kıymetli oğlun üzülmesin diye aramadın, konuşmaya layık görmedin de şimdi hangi yüzle beni arıyorsun sen ya! Ne hakla! Nefret ediyorum senden tamam mı?! Nefret ediyorum." diye bağırıp telefonu duvara fırlatmamla odanın kapısının paldür küldür açılması bir olmuştu.

Berk endişeyle önce bana sonra da yerdeki paramparça olmuş telefonuma baktı. Sonra da hızla yanıma geldi.

Ardından gelen Aysel ise "Ne oldu?" diye sormuştu. Ama ben kendimde cevap verecek gücü bulamıyordum. Berk tam karşıma geldiğinde beni kolumdan tutup kendine doğru çekmiş ve yataktan kalktığımda kollarını boynuma dolamıştı bile. Bende yanımda bulunmalarını umursamadan gözyaşlarımı serbest bırakmıştım.

Gay ve Lezbiyen OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin