Bölüm: 30
- Ork Ordusu -Meneton'a dönüşümüzün üzerinden bir hafta ya geçmişti, ya geçmemişti ki Teador ava çıktığı bir gün; yaklaşık yarım günlük mesafeden kalabalık bir Ork ordusunun yaklaştığını söylemişti.
Kimin yaptığını bilmesek de, biri ya da birileri bizi durdurmak istiyordu.
Bunun için ilk olarak Goblinleri üzerimize salmışlardı, şimdiyse Goblinlerden daha tehlikeli ve çok daha kalabalık bir orduyla karşı karşıyaydık. Ork ordusu.Orklar Kymphera'daki en kötü şey değildi belki; ama oku en iyi kullanan ve en acımasız ırklardan biriydi.
Büyük bir borazan sesi duyulduğunda ve karşımda büyük Ork ordusunu gördüğümde, bu belayı başımızdan savmanın kolay olmayacağını anlamıştım...Teador, Orkları gördükten sonra hazırlanmak için yaklaşık altı-yedi saatimiz vardı ve bunu değerlendirmiştik. Kulübeleri, atılan oklara karşı kalkan olarak kullanacak ve biz de ok ile karşılık verecektik bir süre. Sayıları azaldıktan sonraysa, özel güçlerimizle atılan oklara karşı defans yaparak, üzerlerine ilerleyecektik.
Jake ve Dylan hariç herkes özel gücünün farkındaydı ve biz bugün o güçlerin bize boşu boşuna verilmediğini kanıtlayacaktık.
Herkes, farklı bir kulübenin yanındaki yerini aldı. Hepimiz nişan almış vaziyette bekliyorduk. Aynı durum Orklarda da söz konusuydu.
Bütün ordu nişan almış bekliyordu, ancak içlerinden lider olan; orklarla anlamadığımız bir dilde konuşuyor ve bağırıyordu. Daha sonra bize doğru döndü. Biz hazırdık.Liderin eliyle işaret yapmasıyla, binlerce Ork gergin yayını bıraktı ve bunun üzerine kulübelerin arkasına geçip korunmak zorunda kaldık.
Bir kaç saniye içinde, orkların yeni ok alıp yaylarına takmasından kaynaklı oluşan boşluktan faydalanıp, biz de oklarımızı üzerlerine gönderdik.Bir tanesini tam alnının ortasından vurmuştum. Görebildiğim kadarıyla, attığımız diğer oklar da isabetliydi.
Orklar ikinci oklarını yaylarına takıp fırlatmaya hazırlanınca, vakit kaybetmeden kulübenin arkasına geçtim ve sırtımı duvara dayadım.Kulübeye isabet eden okların çıkarttığı sesi duyabiliyordum. Bir yandan da Orkların iğrenç sesleri duyuluyordu Yura Kasabası'nın dört bir yanında.
Gelen oklar bittiğinde, sıranın tekrar bize geçtiğini anladım ve kulübenin arkasından çıkıp nişan alarak bir orku daha öldürdüm.
Acımasızlardı, iyi okçulardı fakat anladığım kadarıyla akılsızlardı. Kendilerini kormak için defans yapmıyorlardı. Sayıları oldukça kalabalıktı belki üç yüz-dört yüz kadar ork vardı ormanda ve hepsi de iri cüsseliydi. Goblinler gibi cılız değillerdi. Bu yüzden onları sıradan bir okla öldürmek kolay olmuyordu. Tam başlarından vurmak gerekiyordu. Bu onları öldürmek için daha etkiliydi. Göğüslerine, karınlarına veya daha başka yerlere isabet eden oklar onları hemen öldürmüyordu.
Sıranın onlara geçmesiyle, kulübenin arkasına geçtim ve sırtımı tekrar duvara dayayıp, yayıma yeni ok takmaya koyuldum. Ancak bir sorum vardı. Ok atmıyorlardı. Neler olduğuna bakmak için, kafamı birazcık uzatmamla bize doğru koşturan Orkları görmem bir oldu.
Anlaşılan, ok atarak etkili olamayacakları dank etmişti ve yakın saldırıya geçiyorlardı.
Okumu ve yayımı hızla bir kenara fırlattım ve cebimden bıçak çıkarttım.
Şuan için ok atamayacağım kadar yakındalardı.Hepimiz bağırarak, üzerimize doğru gelen orklara saldırmaya başladık.
Bir kaç tanesini bıçakla öldürdükten sonra, sayılarının fazlalığı nedeniyle bunun çok riskli olduğunu fark ettim ve element gücümü devreye sokmaya karar verdim.Bıçağı belime takar takmaz, ellerimi uygun şekilde ayarlayıp odaklandım.
Tam saldırıya geçiyordum ki, arkadan bir şeyin beni kendine doğru çekmesiyle yere düştüm.Bu bir orktu. Diğerlerine göre daha kısa boylu ve cılızdı. Muhtemelen bıçağını kaybetmişti, çünkü bana silahsız saldırmaya çalışıyordu.
Ayağımla suratına isabetli bir tekme savurduktan sonra, kalkmayı denedim ancak ayak bileğimi yakaladı ve sıkmaya başladı.
Bir yandan da suratıma doğru kükrüyordu.O beni tutarken, başka bir ork elinde büyük bir taşla bize doğru gelmeye başladı. Diğer ork, eliyle başımı işaret ediyor ve bağırıyordu. Hemen bir şeyler yapmazsam kafamı paramparça edeceklerdi.
Odaklanmaya çalıştım. Ne yapmam gerekiyordu? Gücümü kullanabilirdim. Gözlerimi kapattım ve içimdeki gücün dışıma yansımasına izin verdim.
Birkaç saniye sonra, kendimi Utah'ı çağırdığımda hissettiğimden daha farklı hissediyordum. Gözlerimi açtığımda; orkun taşı kafamın üstüne bırakmak üzere olduğunu görünce bağırdım. Aynı anda, önümde yeşil renkli hologram şeklinde devasa bir yılan gördüm. Yılan, yukarı doğru kalkmış, Orkla aynı boya ulaşmıştı.
Ona doğru tısladı. Bu ses çok güçlüydü ve tıslandığında içimde tarifi imkansız bir güç hissetmiştim.Yılan, orka saldırdı. Onu boynundan ısırıp, geri çekildi.
Ork, ısırlmanın acısıyla iniltili bir ses çıkartıp, taşı yere düşürdü.Diğer orkta olayın şokuyla bacağımı bırakmıştı. Bunu fırsat bilerek, suratına başka bir tekme daha geçirdim ve ayağa kalktım.
Yılan ortadan kaybolmuştu, ancak kurtulmuştum. Ork acıyla dizlerinin üzerine çökerken, boynunu tutuyordu. Ölmesi sadece birkaç saniye sürdü. Yüzünde korkunç bir ifade vardı.
Bu kez, beşinci hayvanın ruhuyla iletişime geçmiştim.
"Moollis..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REEMERGING LEGEND 1~ Karanlığın Doğuşu
Fantasía"Gün Işığına Çıkan Efsane" Scamelalar barış ve huzur içinde yaşamayı beceremeyen tüm canlıların ruhunu hapsedip onları yeryüzünden silmekle görevliydi. Bunu başardıklarında, kendilerine bahşedilen yetenekler geri alınacak ve normal birer insan olaca...