Four

876 75 8
                                    



Derin bir nefes aldı. Cephaneliği bir kez daha doldururken ona gelen polisleri yumruk ve tekmeleriyle halletmeye çalışıyordu. Bir yandan da düşünüyordu. Ondan istedikleri şey tam bir saçmalıktı. Daha kendini bile tanımıyordu. Nasıl rolünü oynayacaktı? O bir askerdi, oyuncu değil.

Tabii planın büyük bir bölümünü bilmediği için böyle düşünmesi oldukça normaldi. Rol yapmasına gerek kalmayacaktı.

Kafasına isabet etmek üzere olan kurşundan ani bir refleksle eğilerek kurtuldu. Düşüncelerini bir kenara attı. Yoksa bu gidişle bir yerinden hasar alabilirdi. Polis sayısının arttığını gördüğünde işin daha da uzayacağını anladı ve sırtında taşıdığı ağır silahı eline aldı. Acele etmezse planı(HYDRA'nın planı) başarısızlıkla sonuçlanacaktı. Silahla karşısına çıkan her polisin bedeninde umursamadan delikler oluşturuyordu. Kısa bir süre sonra tüm polisler yerdeydi.

Plan başlasın.

Cansız bedenlerin arasında ilerleyip tam ortalarında durdu. Kemerindeki bölmeyi açtı. İçinde gri bir sıvı olan bir şırınga vardı. Derin bir nefes aldı. Şırıngayı çıkardı. Gözlerini kapatıp iğneyi koluna sapladı. Yavaşça sıvıyı kanına karıştırırken hissettiği acı karşısında inledi. Sıvı tamamen vücuduna karıştığında iğneyi kolundan çıkarttı. Birkaç saniye bekledi. Bir anda başına keskin bir ağrı saplandı. O kadar güçlü bir acıydı ki, çığlık atmaya başladığının farkında bile değildi. Dakikalar böyle geçti. Acı, acı ve daha fazla acı.

-

Steve Yaz Askeri haberini gördüğü anda harekete geçmişti. Onu bulmuşken bir daha bırakamazdı. Onu bir daha kaybedemezdi. Ve bir karar vermişti. Tek başına gidecekti. Başka birine zarar gelmesini istemiyordu. Ayrıca bunu yalnız başına halletmek istiyordu. Bunu ona borçluydu.

"Steve, bu ne acele?" Bucky'nin sorgulayan sesi Steve'in duraklaması için yeterliydi. Onun kötü bir yalancı olduğunu herkes bilirdi. E haliyle kendi de biliyordu. Bu yüzden elinden gelenin en iyisini yapıp kafasında bir şeyler uydurdu.

"Ah, koşuya gidiyordum. Başka nereye gidebilirim ki?" Elini ensesine götürüp ovuşturdu. Bucky Steve'i baştan aşağı süzdü.

"Bu kıyafetle mi?" O an Steve'in aklına kostümünü giydiği geldi. Bir elini kaldırıp alnına geçirdi. Yine becerememişti. Pes edip omuzlarını düşürdü.

"Haberleri görmüşsündür. Olaya bakmaya gidiyorum." Bucky bu sefer inandığını belli eden bir bakış attı. Onaylayan mırıltılar çıkardığında Steve arkasını dönüp yürümeye başlamıştı ki kaşlarını yarım saniyede çatmasını sağlayacak cümleyi duydu:

"Ben de geliyorum."

Anında olduğu yerde durdu. Aynı hızla arkasını döndü.

"Hayır, Bucky. Gerek yok. Halledebilirim." Bucky'nin bakışları yerini şüpheye bıraktı. Ardından aklına birşey gelmiş gibi gözleri parladı.

"Pekâlâ Steve." Bucky, karşısındaki adamın yüzündeki bariz rahatlamayı gördü.

Steve, Bucky'nin üstelememesinin verdiği rahatlıkla SHIELD'ın araçlarının bulunduğu bölüme giderken Bucky'nin fikirlerinden zerre haberi yoktu.

-

SHIELD'dan aldığı motorsikleti olay yerine yakın bir yere park etti. Ayaklarını yere bastı ve doğruldu. Derin bir nefes aldı. Orada başına gelecekler belli değildi. Belki bir kavgaya girişecekti. Yeniden. Bu yüzden temkinli olmalıydı.

Birkaç adım attı ve köşeyi döndü. Yere serilmiş destelerce ceset vardı. Gri asfaltta kırmızı lekelerden başka bir şey görülmüyordu. İçi ürperdi. Bunları yapanın kendi arkadaşı olması gerçeği hâlâ canını yakıyordu. İkinci kez bir dostunun ölüm makinesi yapılması gerçeği hâlâ canını yakıyordu.

Adımlarını hızlandırıp cesetlerin arasından içindeki hüzünle geçip gitti. Yürürken aynı zamanda etrafı tarıyor, o tanıdık gözleri görme umuduyla tüm sokağı inceliyordu. Sonra gözü bir şeye takıldı. Cesetlerin ortasında bir beden vardı. Dizleri üzerinde duruyordu. Elleri yerdeydi ve sanki canı yanıyormuş gibi gergin ve sıkıydı. Eğer omuzlarından dökülen açık kahverengi saçları görmeseydi onun bir erkek olduğunu düşünebilirdi. Ancak değildi.

Steve, dikkatli bir şekilde sırtındaki kalkanı alıp koluna taktı. Bir önceki deneyiminden öğrendiği kadarıyla her an bir savaşa girebilirdi.

Ağır ve sessiz adımlarla kıza yaklaştı. Aralarında yaklaşık üç adımlık bir mesafe kaldığında genç kız aniden başını kaldırdı. Steve hemen saldırı pozisyonu aldı ve kendini kalkanın ardında bıraktı.

"Steve?"

Dondu. Duyduğu şeyin gerçek olmadığını düşündü. Bu mümkün olamazdı. Biliyordu, o hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Bir anda hatırlaması imkansız gibi bir şeydi.

"Steve, bana yardım et." Genç (?) adam ne yapacağını bilmeyerek kıza eğildi ve kızın gözlerindeki bariz korkuyu gördü. Parmaklarını yavaşça kızın yanaklarına değdirdi. Şu an yaşadıkları hayal gibi geliyordu.

"Ava, ben-"

Devam edemedi. Boynuna saplanan şeyi hissettmişti. Görüntüler ve sesler bulanıklaşmaya başladı. Ava'ya o kadar odaklanmıştı ki gelen askeri farketmemişti bile. Kendine kızdı. Aynı askerin Ava'yı kolundan yakaladığını seçebildi. Ağzını açtı, konuşamadı. Kalkmaya çalıştı, kalkamadı. Engellemeye çalıştı, engelleyemedi. Görüntüler tamamen yok olurken, son duyduğu sözler şunlardı:

"Hayır! Beni götürmelerine izin verme! Canımı yakıyorlar. Lütfen, Steve! Yalvarırım..."

Tüm bunlar yaşanırken kimse onun her şeye şahit olduğunu bilmiyordu.

Bucky'nin.

-

"Steve, o nerde?" Ava'nın endişe dolu sesi odayı doldurdu. Steve gözlerini yumdu. Gözyaşlarını geri itmeye çalışıyordu. Bunu ona nasıl söyleyecekti? Sevdiği adamın öldüğünü nasıl yüzüne baka baka söyleyecekti?

"Steve? Bir şey söyle, yalvarırım bir şey söyle." Steve yine konuşmadı. Gözlerini açtı. Genç kızın her türlü duygudan barındıran gözleri buğuluydu. Yutkundu. Başını iki yana salladı.

O an Ava'nın geri itmeye çalıştığı gözyaşları dökülmeye başladı.

"Hayır..." hıçkırdı.

"Hayır, o yaşıyor. Yaşıyor, bana yalan söyleme!" Hıçkırıkları ardı kesilmez bir noktaya ulaştı. Kendini kaybetmişti. Öyle ki, Steve'in göğsünü yumruklamaya başladığından haberi bile yoktu.

"O ölmedi! Beni bırakmayacağını söyledi Steve! O beni bırakamaz!" Steve göğsüne etki etmeyen yumrukları bir eliyle yakaladı ve diğer eliyle kızı kendine çekti. Güçlü kollarıyla kızı sarmalarken kız hâlâ ağlıyordu. Hıçkırıkları mırıldanmalara dönüşene kadar bekledi. Kız halsizlikten bitkin düşmeden önce bir cümle kurmaya çalıştı.

"Bana gitmeden önce hep kalbimde olacağını söyledi. Ve benim de onunkinde. O hep kalbimde olacak Steve. Peki..." Durakladı.

"...ben ne olacağım? Atmayan bir kalbin içinde nasıl yaşayacağım?"

-

Merhabalar. Bayadır bölüm atmıyordum okul felan baya yoğun geçti. Elimden geldiğince bir şeyler yazmaya çalıştım, umarım beğenmişsinizdir.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin sizi seviyorum xx

Summer Soldier | bucky barnes [winter soldier]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin