B'8

45 4 1
                                    

"Güzelim sana çok önemli bir şey söylemem lazım"
"dinliyorum maviş"
"Rana seviyorum seni, çok seviyorum. Aşığım lan"
"Bırakma beni" dediğimde Ege'ye  çarpan arabayla çığlık atarak uyandım.
"Ulan bu nasıl bişey, rüyada bile mutlu olamıyosun djdkcmsl"
"iç ses gibi kendine sövdürtme şimdi kes lan teneke"

Bir yandan iç sesime cevap verip bir yandan gözlerimdeki yaşları siliyordum. Gördüğüm rüyanın etkisiyle ne ağlamışım be. Ege'nin  öldüğünü görüp sadece ağlamama şükretmiştim aslında. Gaza gelip camdan falan da atlayabilirdim. Oh may god tanrım neden böyle şeyler görüyorum rüyamda diye "1. Rana İsyanı" falan çıkaracaktım sanırım. Yatıp tekrar uyuma çabalarımın yaklaşık 2 saat sürmesi sonunda uyumuşum.

Kalktığımda Egeyle yine günaydınlaştık ve konuşmaya başladık. Sürekli saçma konulardan tartışıyorduk. Genelde benim kıskançlığımla ilgili şeylerdi. Tamam ben biraz abartıyor olabilirim ama yapım bu benim. Utanmasam annesinden, kız kardeşinden hatta erkek kardeşinden bile kıskanabilirim. Ki görmediğim zamanlarda özlemim arttığı için daha saçma kıskanabiliyordum.

Bir arkadaşım Ege'yi  çok az görüp nasıl bu kadar sevebiliyorsun demişti. Ben göremeyince daha çok seviyorum.

Bir insanı sevmek için illa onu görmek gerekmez ki. Kalple seversin, gözle değil. Gülüşünü görmen gerekmez illa. Gülüşünün sesini seversin. Duyamadığın kokusunu seversin. Tutamadığın ellerini. Bakamadığın gözlerini. Kokusunu unutursun, yanından geçen birinin kokusunu benzettiğinde için gider. Ama bilirsin ki onun kokusu dünyanın en güzel kokusudur. Yaşadıklarını ona anlatmak için yaşarsın. Sesini duymadan yapamazsın. Sırf onu görüyorlar diye, ona yakınlar diye tanımadığın insanlardan nefret edersin. Onu hiç tanımayan, yanından geçen insanların bile onu görüyor olması yakar canını. Yanında olmak istersin. Ona doya doya sarılmayı, öpmeyi, koklamayı. Sürekli yanında olmadan sevmek aşkların en acı verici halidir ama güzeldir.

Bugün göremediğim yetmiyormuş gibi saçma tartışmamız yüzünden bugün konuşmamıştık bile. Ben de evde depresyona girip kitap okuyup ağlıyordum. Yıllık ağlamıştım sanırım gözlerim kan çanağı gibi kırmızı olmuştu.

Ağlayınca rahatlayan kızlardanım ben. Kızaran gözlerimi de severim. Ve ağladıktan sonra uyumak....

Yine dayanamayıp mesaj atmıştım. Onun atmasını bekliyordum oysa ki. Hastanede olduğunu ve eve yeni geldiğini söylediğinde kendi kafamı çekmeceye sıkıştırmayı falan düşündüm. Ayrıca fake profiline girip baktığımda sayesinde kavga ettiğimiz fotoğrafı da kaldırdığını görmüştüm. Bu beni acayip mutlu etmişti.

Yarın buluşacak olmamız da fazlasıyla mutlu ediyordu zaten. Bazen acaba başka kızlarla da buluşuyormudur diye düşünmüyor da değilim yani ama "sana güveniyorum" dediğim bi adam hakkında böyle bir şey düşününce yine kendime kızıyorum.

Sesini çok özlediğimi farkettim. Arayıp ona Nazım Hikmet'in hikayesini anlatmaya karar verdim. Ne zaman birine anlatsam, Nazım'a aşık kadınlara çok üzülürdüm. Bir kaç kere çaldıktan sonra açtı. "Efendim" dediğinde, "şimdi sana bi hikaye anlatıp kapatıcam" dedim. Onun da Nazım gibi olmasını istemiyordum. "dinliyorum" dediğinde beklemeden lafa girdim. Nazım'ın değil de Piraye'nin hikayesiydi bu.

"Piraye, Nazım'ın kız kardeşinin arkadaşıdır. Kocasından ayrılmış bir erkek bir de kız çocuğu vardır. Nazım ve Piraye kimsenin haberi olmadan evlenip İstanbul'a yerleşirler. Ama rahat olamazlar çünkü nazım cezaevine girer. Orada kaldığı süre boyunca Piraye'sine bir sürü şiir, mektup yazar. Nazım'ın en çok şiir yazdığı kadındır Piraye. Nazım durmadan sürekli yazar Piraye'ye. Hatta bir şiirinde "Adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım." der. Nazım bursa cezaevinde yatarken dayısının kızı Münevver onu sık sık ziyaret etmeye başlar. Böylece Nazım ve Münevver aşkı başlamış olur. Nazım bunu Piraye'ye mektupla anlatır. Münevver evli ve bir çocuk sahibi bir kadındır. Kocası ayrılmak istemez. Bunun üzerine Nazım ve Münevver aşkı iyice çıkmaza girer. Nazım Piraye'ye bir mektup yazar; "Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır. Bütün bunlara rağmen gel. Sana gel diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel. Ve benden nefret ederek beni hor ve fakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!" der mektubunda. Gelmezse intihar edeceğini söylediği mektuplar yazar Piraye'ye. Haberler gönderir. Piraye kıyamaz Nazım'a. Nasıl kıysın delice aşık olduğu adama? Dayanamayıp gider Piraye. Affeder Nazım'ı. Bu olaydan sonra Nazım Piraye'ye yazılar yazmaya devam eder. Cezaevinde açlık grevi yapar ve rahatsızlanıp hastaneye kaldırılır. Serbest bırakılacağını düşünür Nazım. Münevver'le tekrar görüşmeye başlar. Piraye bilir bunu. Ama yine hastaneye Nazım'ı görmeye gider ve iyileştiğinde evine gelebileceğini söyler. Tam bu konuşma sırasında içeriye Nazım'ın kız kardeşi ve Münevver girer. Piraye çıkar odadan. O günden sonra bir daha görüşmez Nazım'la. 20 yıl sürer Piraye ve Nazım aşkı. Bu süre boyunca Nazım cezaevindeydi. Piraye Nazım'ı hiç yalnız bırakmadı, hep bekledi onu. Nazım'la boşandıktan sonra da hiç evlenmedi."
"Peki neden anlattın bunu bana?"
"Nazım şair olmayı becerebildiği kadar sevmeyi becerememiş, keşke becerebilseymiş. Sen Nazım'a benzeme lütfen olur mu? İyi geceler." deyip cevabını beklemeden kapattım ve yattım.

GÖKYÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin