Hâlâ final yaptığıma inanamıyorum.
Hikayenin buralara kadar gelmesine, sizin bu güzel ilginize; hiçbirine inanasım gelmiyor.
Bu hikayede sadece benim değil, bir sürü insanın emeği var. Bölümleri yazarken bana yardım eden arkadaşlarım veya güzel okurlarım, medya için kapak yapanlar, oy ve yorumlarıyla bana ilham verenler.
Bu hikayeyi hepimiz yazdık. Hepimiz buralara getirdik. Hepinizi çok seviyorum.
Lütfen yazdığım şarkı sözlerini geçmeden hepsini teker teker okuyun, bölümü de aynı şekilde. En çok ama en çok emek verdiğim bölüm... ve en çok paylaşmak istemediğim. Paylaşamadığım...
Biliyorum, bu hikayeye daha güzel bir son yakışırdı ama bu yazdıklarım benim aylardır aklımda olanlardı. Üzgünüm.
Sizi sevdiğimi unutmayın, değerlisiniz!
♣
"İyisin..." diye mırıldandım. Gözlerinin altları hâlâ morluğunu koruyordu, ateşi aynı şekilde vardı ama... iyiydi. Gülümsüyordu, dudaklarındaki o küçük tebessüm; onun güzel gülümsemesinden başka bir şey değildi. Yeni uyanmıştı. Gecenin bir yarısındaydık, bütün hastanede duruşu sürecinde onu beklemiştim.
"Hastalığımı öğrendin, değil mi?" Hâlsiz çıkan sesinin tersine, elini yatağın üstündeki elimin üzerine koydu. Vücuduma her zamanki gibi yayılan heyecanı mı yaşasam, yoksa ellerinin normal sıcaklığından kat kat üzerinde olduğuna mı üzülsem bilemiyordum. Ateşini düşüremiyorlardı, bir zaman düşse bile çok geçmeden kendini tekrardan gösteriyordu.
"AIDS."
Gözlerimi yumdum sımsıkı... Öğrenmiştim ama işte, ondan duymak istemiyordum.
"Bu hastalığa yakalanmış olmam veya doğuştan bu hastalığa sahip olma şansım zaten çok yüksekti. Annem..." Parmakları parmaklarımı sımsıkı sardı. "Annem bu virüs yüzünden öldü."
Ne zaman onun karşısında güçlü durmaya çalışsam, ne zaman ona mutlu görünmeye çalışsam olmuyordu. Başaramıyordum. O böyleyken, yapamazdım.
"Gözlerini aç, Kızıl Saç. Bana bak..."
Açtım, ilk başta gözümde bulanık göründü fakat sonrasında yorgun yüzünü net bir şekilde gördüm. Göz yaşlarım yavaş yavaş intiharlarına başlamışlardı ve bu sefer onları engelleyen bir şey yoktu.
Yorgun kahverengileri yüzümde gezindi, ben de göz yaşlarım içinde onu izledim. "Ölüm kaçınılmaz, Lydia. Kaçamayız. Özellikle konu ben olunca..."
Sus, sus, sus.
Sus, Stiles. Yalvarırım, sus.
"Ölmeyeceksin." diye fısıldadım, sesimin çıktığından veya onun duyduğundan emin bile değildim. Kendimi çok güçsüz hissediyordum.
"Hastalığım bir ay önce kendini gösterdi. Normalde on sene sonra falan kendini belli ediyormuş işte ama... Stilinski şansı işte."
Yine gülümsedi.
Onun her gülümsemesi, ruhumun birer intiharı gibiydi. Onun her gülümseyişinde, ruhum tekrar ve tekrar onun gülümseyişine kendini feda ediyordu.
Yerinden doğruluğunda kaşlarımı çatarak ona baktım, o ise sadece ayağa kalktı. Ayağa kalkmasında bir sakınca olmadığını biliyordum, sadece neden kalktığını merak etmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
falling over me | stydia
Short StoryVe kızıl saçlı kız, ezik oğlana aşık oldu. ✨for all Stydia shippers. Stydia Texting, 15 Mart 2016.