10 Ocak 2002
Beni yolladıkları yer çok sıkıcı. Neden buradayım bilmiyorum. Kocaman bir yatılı okul burası. Benim gibilerin,ailesi tarafından kovulmuş çocukların, olduğu bir yatılı okul. Kimseyi tanımıyorum. Eskiden saçlarımı tarayan annemin sıcaklığını hissedemiyorum. Herşeyi, herkesi özlüyorum. Önceden hizmetkarlarımızdan şikayet ederdim, artık onları da özlüyorum. Özellikle Mary'yi, yanlışlıkla uçurduğum Mary'yi. Buradakilerin böyle şeyler yapıp yapmadığını bilmiyorum, sanırım yapıyorlar, yoksa annem beni buraya yollamazdı. Beni normallerin arasına yollamazdı o. Şefkat dolu, bembeyaz tüylü kurdum Carlos odanın kenarında oturmuş beni seyrediyordu. Yaptığım her hareketi hafızasına kazıyordu... O özel bir hayvandı. Beni anlıyordu. Ya da ben yalnız kaldığımdan böyle hissediyordum.
Evdeki eski gürültüyü özledim, mutfaktan gelen türlü türlü yemeklerin kokularını, içten kahkahaları, annemin sesini özledim. Burada mutfak var mı onu bile bilmiyordum. Bize verdikleri yemek, içinde sevgi barındıran bir yemek değildi. Dışlanmıştık hepimiz, ailelerimizden alamadığımız sevgiyi başka hiçbir yerden alamıyorduk, buradakiler de bize bu sevgiyi verme niyetinde değillerdi. Ama odamda beni seven bir şey vardı, Carlos. Hissettiğim bir şey daha vardı ancak bunu çözemiyordum, sadece hissediyordum.
Yemek vakti geldiğinde yemekhaneye koştum. Acıkmıştım. Burada henüz kimseyle tanışmamıştım. Herkese sadece bakıyordum. Onlarla iletişim kuramıyordum. Korkuyordum. Utanıyordum.
Boş bir sandalyeye oturdum. Saçları iki yanından örülmüş turuncu saçlı bir kız daha yanıma oturdu. Onu daha önce burada görmemiştim. Bana bakıp gülümsedi. “Ben Alice,” dedi fısıltıyla.
“Ben de Carmela,” diye yanıtladım. Soru değildi ancak adımı merak ettiği her halinden belliydi.
“Saçlarını çok sevdim, ben de yanına oturmak istedim.”
“Senin saçların da güzelmiş!” dedim gülerek. 3 gündür ilk defa gülüyordum. Alice güldüğünde gamzeleri ortaya çıkıyordu. Şaşırtıcı derecede güzeldi. Siyah gözleri çok güçlü ve mutluluk doluydu. Kafasını diğer tarafa çevirdiğinde saçları ahenkle dans etti, kafasına itaat edip onu takip etti turuncu teller. Tellerden samimi bir koku yayıldı ve burnuma uzandı. Çok güzel bir kokuydu.
“Teşekkür ederim Carmela.” dedi gülerken.
Alice'in yanına da mavi gözlü bir çocuk oturdu. “Merhaba Alice ve Carmela. Konuştuğunuzu duydum, ben de yalnızdım zaten o yüzden geldim. Adım Calvin.”
Güldüm, birden yemeğin tadını almaya başladım. Çok güzeldi, ve sanırım artık gerçekten yalnız değildim.
Şimdiki zaman
Rüyamda Carlos ölmüştü. Yatağımın ucuna baktığımda onun orada uzandığını gördüm ve gülümsedim. Odamda hissettiğim şey hala oradaydı. Onun orda olması artık bana huzursuzluk değil rahatlık veriyordu. Komidine, telefonuma uzandım. Elime aldığımda üç cevapsız arama gördüm. Calvin'den 2 arama ve Alice'ten 1 arama. Hemen Alice'i aradım.
“Günaydın!” dedi her zamanki neşeli sesiyle.
“Günaydın,” diye karşılık verdim. Sesim sabah sesiydi. Uykulu ses olur ya hani.
“Dövme yaptırmak istiyorum, gidelim mi?”
“14. dövme törenine hoşgeldiniz, gidelim Alice! Ben de bunalmıştım zaten.” Yalan.
“Harika o zaman, Calvin'e haber verirsin, öptüm!” dedi ve telefonu kapattı.
Calvin'i aradım.
“Günaydın Carmela.” sesi her zamanki gibi güzeldi. Gülümsedim.
“Günaydın Calvin.” güldüğünü hissettim. “Alice dövme yaptıracakmış, beni de çağırdı ve seni çağırmamı istedi, gelir misin?”
“Tabii ki gelirim...”
“O zaman parkta buluşalım.”
“Tamam bebeğim.” telefonu kapattı.
Bebeğim, diye düşündüm. Bana ilk defa böyle demişti. Gülümsedim. Carlos yatağıma zıpladı. Yanıma geldi. Tüylerini nazikçe okşadım. Bundan hoşlanıyordu. Gülümsemem büyüdü.
Giyindim ve odamda etrafa bakındım, annemin bana verdiği çanta odamın kenarından bana bakıyordu. Açmayacaktım. Beni öylece evden atan birinin hediyelerini görmek istemiyordum. İlk geldiğimde açmak istemiştim ama kendime engel olmuştum. Hala oluyordum. İçimdeki merak git gide artıyordu. Onu açmam gerekiyordu ama açmıyordum.
Çantaya doğru yaklaştım. Fermuarı açtım ve kocaman bir kutuyla karşılaştım. Bu kutuyu 10 yaşımdayken görmüştüm. 10 yaşımdayken merağıma yenik düşüp bakmıştım. Ama kutuyu asla açmamıştım. Kutuyu kaldırıp bir kenara koydum. Altında bir sürü kitap vardı. Kitapları görünce David amcam aklıma geldi. Onları da çıkardım ve yanıma bıraktım. Bir hırka buldum. Artık bana olmayacaktı, o yüzden onu tutup yanıma çıkardım. Birkaç giysi ve yiyecek bir şeyler buldum. Yiyecek hala tazeydi, sanki annem bugün açacağımı biliyordu. Sanki çantayı bana dün vermişti... Bulduğum yiyeceği de bir kenara koyduktan sonra, bir mektup buldum. Çantada olanlar bu kadardı. Mektubu okumayacaktım. En azından bugün değil.
Kutuyu açtım. Kocaman bir kıtap ve saçma sapan poşetlerde otlar buldum. Bir kuş tüyü, biraz bozuk para, bir ruj, tarak, kahve bardağı, defter, poşet, değişik bir şişede değişik renkte bir sıvı, kalem buldum. Kitabı kaldırdığımda altında bir ceket buldum. Sırtında hilal şeklinde ay şekli işlenmişti... Siyah bir ceketti ve ay beyazdı. Gece gibi. Üstümdekilere baktım ve ceketin üzerime yakışacağını düşünerek ceketi giydim. Bana oluyordu. Giydiğimde ceketin yakasında Carmela adı belirdi. Annemin bana verdiği kolyeyi de takarak hızla evden çıktım.
Parkta Calvin ve Alice beni bekliyordu. Koşarak yanlarına ulaştım. Bende bir farklılık gördüklerini sezdim. Güldüler. “Beklettin bizi Carmela.” dedi Alice.
“Kusura bakmayın.” dedim. “Annemin çantasını açtım da, dalmışım.”
“NE?!” dedi ikisi de aynı anda.
“Evet,” dedim. “Daha fazla o çantadan kaçamazdım. Bu ceket de annemden. Kolye de annemden.”
“Harika!” dedi Alice, Calvin'e bakarak. Calvin garip bir bakış attı.
“Keşke bugün bakmasaydın, aklın saçma sapan şeylere gidecek.” dedi Calvin.
“Nereye?” dedim
“Geçmişe...” dedi. “Ve ben bunu istemiyorum Carmela. Her gece ağlamanı dinliyorduk, artık iyisin ve geçmişe dönersen kötü olabilirsin. Yine ağlamanı istemiyorum.” Neredeyse üzgündü.
“Kendi geçmişimi yeni öğrenmek üzereyim. Belki de o kadar üzücü değildir.” dedim. “Geçmişim beni ben yapan şey. Beni olduğum gibi kabul etmeyeceksen sen bilirsin Calvin.”
“Saçmalama bi'tanem.” dedi ve bana sarılmak için yaklaştı.
Geri çekildim. “Alice, sen de aynı fikirde misin?” dediğimde bana öylece baktı. “Lanet olsun.” dedim ve arkamı dönüp koşmaya başladım.