Tanrı bu sefer rüya görmemi istememişti. Bu kez uykuya daldığımda, karşımdaki tek şey karanlıktı. Gözlerimi araladığımda karşımda Alice ve Calvin vardı. Annem ve babam gibi göründüler gözlerime ilk başta. Bulanık görüyordum. Gözlerimi kırpıştırdım ve tekrar onları inceledim. "Günaydın prenses." dedi. Alice gülümseyerek. Karnımda hissettiğim açlık, odada yankılandığını düşündüğüm bir guruldamaya neden oldu. "Ne zamandır uyuyorum?" diye sordum fısıltıyla. Neredeyse ben bile duymamıştım ne dediğimi.
"Üç gün." dedi Calvin. Gözlerinin altı uykusuzluktan morarmıştı.
Alice gülümsedi. "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu.
"Normal," dedim. YALAN. Gayet farklı hissediyordum. Aç olmama rağmen güçlü ve dinçtim, içimde bilmediğim bir his vardı. Ayaklarıma baktım ve ellerime. Bandaj bağlanmıştı. Gözlerim doldu. "Bana ne oldu?" diye sordum.
"Carmela... Ne olduğunu ben de anlamadım. Seni ormanda bulduğumda yerde bir adamla yatıyordun. Gözlerin buz rengindeydi. Ya da ben öyle gördüm telaştan. Sonra senin adını bağırdım. Beni duymadın sanırım. Kulaklarını ellerinle kapadın. Gözlerini kapadın ve... Seni taşımak için yanına yaklaştığımda beni ittin. Ormanın içinde çıplak ayakla koştun. Seni takip etmeye çalıştım ama çok hızlıydın. Koştum ama peşinden. Gerçekten denedim. Sonra Calvin'i aradım. Calvin geldiğinde bir ağaca tırmanıyordun. Ayakların ağacı tırmalıyordu, ellerin de öyle. Kan akmaya başladı. Sonra şey dedin. Anlamadığım bir dildeydi ama beynime kazındı. Atra, castrum de lupis cantabant canticum eorum mortem. Yaklaşık 40 kere durmadan söyledin. Sonra bayıldın. Calvin seni taşıdı ve ambulans çağırdık. Uyandığında fazla acı çekebilirdin, bu yüzden tekrar uyutuldun. 3 gündür burada uyudun ve Calvin... Hiç gitmedi." Alice telaşla bunları söylerken gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi oldu.
Şaşkınlığımı gizlemek zorundaydım. Latinceyle başım beladaydı. Bu dili hemen öğrenmem lazımdı. Görünüşe göre bilinçaltım biliyordu. Belki de bir şekilde onu kendi bilincime aktarabilirdim. Ne düşünüyordum ben. "İkinize de teşekkür ederim. Bunu yapmak zorunda değildiniz..."
"Tabii ki yapmak zorundaydık." dedi Alice.
"Tabii ki yapmak zorundaydınız, yoksa ben kiminle uğraşacaktım?" Charles odaya girdi. Daha doğrusu abim.
Alice gülümsedi. "Yalnız kalmak ister misiniz?" diye sordu.
"Hayır." dedim. "Onunla yalnız kalmayı asla istemem."
Abim somurtarak "İstesen de istemesen de bir yere gitmem ki." dedi.
"Gitmelisin." dedim fısıltıyla. Hiçbiriyle uğraşacak halim yoktu. Oha! 3 gündür uyuyordum ve Carlos... YALNIZ MIYDI?
"CARLOS?!" diye bağırdım.
Alice "Merak etme, ben her gün gidip besledim. Etrafta annenin eşyalarını falan buldum ama ellemedim hiçbirini. Carlos seni çok özledi. Bazen uluması tüm yurda yayılıyordu." dedi.
Gözlerim doldu. "Eve gitmek istiyorum." Evet, tek istediğim yurda, yani evime gidip odamdaki huzura ulaşmaktı. Koltuğa gömülüp annemin bana yazdığı mektubu okuyacaktım. Amcamın bana verdiği kitapları okuyacaktım. Giderek soyuma olan merağım artıyordu. Ne olduğunu bilmiyordum. Öğrenecektim. Latince öğrenmek için kitaplar alacaktım. Ormana gidip antreman yapacaktım. Carlos'a sarılıp tüylerini okşayacaktım. O normal bir kurt değildi. Onun da benim gibi güçleri olduğuna inanıyordum.
Calvin "Tabii, ama önce bir şeyler yemen lazım." dedi.
Charles "Ben çıkış işlemlerini halledip gelirim o zaman." dedi.
"İstemiyorum." dedim.
"Ben hallederim Charles. Sen de git dinlen." dedi Alice.
Charles da çok yorgun gözüküyordu. Abim.
Eve gitmek istiyordum. Odama. Odamdaki o önemli huzuru hissedecektim. Beni asla bırakmayan tek huzur o odadaydı. O okuldaki en kötü anılarımda bile o huzur yanımdaydı. Huzuruma kavuşacağım için heyecanlanmaya başladım.
❄❄
Çıkış işlemleri hallolduktan sonra bir kafeye gittik. Ayaklarım ve ellerim acıyordu. Eski moda bir kafeydi. Bir kenarda gizemli kitaplar raflara sıralanmıştı. Yavaş bir müzik insanların konuşmalarına eşlik ediyordu. Pasta, kek, börek kokuları sarılıydı etrafta. Ahşap masalara gardenya desenleri işlenmişti.
Ellerim bana zorluk çektirse de biraz börek yedim. Hepimiz yedik. Charles, Calvin, Alice ve ben. Hiç kimse konuşmadı. Eve giderken Alice'e, sizin de benim gibi güçleriniz var mı, diye sordum.
Gülümsedi Alice. "Herkesin vardır Carmela."
❄❄
Huzurlu odamda ilk işim banyo yapmak oldu. Bandajlarımı çıkardım, ılık suyun altına bıraktım kendimi. Ayaklarım ve ellerim acıdı. İğrenç haldeydim. Gözlerimi kapattım, küvetin içinde uyumak istemiyordum ki zaten yeterince uyumuştum. Banyodan çıktığımda Carlos kenarda beni bekliyordu. Giyindikten sonra kafasını dizlerime koydu. Acıyan ellerimle bembeyaz tüylerini okşamaya çalıştım. Carlos bana beni anlar gözlerle baktı. Ellerimi ve ayaklarımı yaladı. Yaralarım yavaşça yok oldu. Bir dakika içerisinde gayet normal bir hal almıştım. Carlos'a şaşkınlıkla baktım.
"Biliyordum," dedim. "Sen de benim gibisin."
"Yardım... Et... Lütfen... Carmela... Lütfen..." kulağıma gelen sesler... Hep aynı şeyler tekrarlanmaya başladı. Carmela kelimesini duyduktan sonra ayağa fırladım. Etrafıma bakındım. Hiçbir şey göremedim. "Çok sıkıldım." dedi sonunda o ses.
"Nasıl yardım edeceğim?" diye sordum.
"Kitaplar..." dedi ses. "Magica Libro diye bir kitap..." Ses git gide kısalıyordu. "Sayfa 225."
Ve ses kayboldu. Gözlerimi kırpıştırdım, hemen amcamın kitaplarının yanına koştum. Magica Libro... Magica Libro... Gözüme bir kitap ilişti. O olabilirdi. Kitabın dışında hilal şeklinde ay resmi vardı. Üzerinde buz mavisi, ışıldayan bir renkle Magica Libro yazıyordu.
Hemen sayfa 225'i açtım. Her şey Latinceydi. Kızgındım. Latince peşimi ne zaman bırakacaktı. Carlos'a baktım. "Ne yapmam gerek?" diye sordum ve tabii cevap alamadım.
Ceketimi ve Magica Libro'yu elime aldıktan sonra odadan çıktım. "Seni kurtaracağım." dedim kapıyı kapatırken.
❄❄
Kütüphaneye gidip Latince bir sözlük bulduktan sonra Magica Libro'ya gömüldüm ve söylenenleri anlamaya çalıştım. Kitabın 225. sayfasında REFOCILLO yazıyordu. Sözlüğe baktığımda anlamının "Diriltmek" olduğunu öğrendim.
Küçük bir şoktan sonra gözlerim doldu. Ne biçim bir hayata itilmiştim ben?
Korkmayacaktım ve pes etmeyecektim. Kafamı salladım ve diğer kelimelerin anlamını buldum.
Sonunda ortaya bir şiir çıktı. Şiiri 7 kere tekrar edip, sesin geldiği yere kolyemle birlikte bir nefes üfllemem gerekiyormuş kitabın söylediğine göre.
Odamdaki o müthiş huzur, bir ölüden geliyormuş demek ki, diye düşündüm ve güldüm.
Şiirin çevrilmiş halini bir sayfaya yazdım.
"Ölüm onu tırmaladı, yakaladı, sarmaladı.
Bedeninden ruhunu, ısırdı ve kopardı.
Şimdi ruhu burada, aramızda gezmekte.
Evren onu içine, içine çekmekte.
Şimdi onu kurtarmanın vakti geldi ölümden.
Bir kuşu çıkarmak gibi bu kafesinden.
O bunu hak etmedi, acıyı ve kederi.
Şimdi geri dönsün, ruhu ve bedeni."
